YAKLAŞIK 5 ay sonra yine sandık başına gideceğiz. 1 Kasım seçimleri 7 Haziran’dan çok farklı bir ortamda geçti.

YAKLAŞIK 5 ay sonra yine sandık başına gideceğiz.
1 Kasım seçimleri 7 Haziran’dan çok farklı bir ortamda geçti. Sanki seçim yapılmayacak gibi bir hava yaşandı.
Kırşehir seçmeni eski seçimlerde olduğu gibi aylarca, günlerce seçimle yatıp seçimle kalkmadı. Sahi seçim mi var dedirtti bizlere…
Gerçekte Kırşehir sokaklarına bakıyoruz, siyasi partilere bakıyoruz, milletvekili adaylarına bakıyoruz sanki seçim yokmuş gibi geliyor bize…
Şurası bir gerçek ki insanlar siyasilerden soğuduğu gibi seçimlerden de soğudu.
Çünkü seçmen daha 5 ay önce sandığa gidip tercihini kullandı, oyunu verdi, kendisini yönetecekleri Meclis’e gönderdi. Ama partilerin genel başkanları milletin verdiği mesajları iyi okuyup, gereğini yapmadı.
Şimdi seçmen kızgın mı kızgın?
Peki ne yapacak bu millet?
1 Kasım seçimlerinde de tek başına bir siyasi parti iktidara gelmezse, liderler bir araya gelip uzlaşıp bir hükümet kuramazsa ne olacak? Yani bu millet her üç-beş ayda bir sandığa mı gidecek?
Onlar gidebilir, ama bu milletin artık iki de bir “seçim” diye sandığa gidecek ne hali, ne düşüncesi var. Çünkü onlar seçimlerden çok geçim derdini, can güvenliği sorununu düşündüğü lütfen artık idrak etmeleri gerekiyor.
Kırşehir’de çıkın kime sorarsanız sorun, hangi partiliye sorarsanız sorun seçimden çok geçim derdinde olduğunu göreceksiniz.
Ama birileri dayatıyor diye seçime gitmelerini de kabul edemedikleri de ortadadır.
Yeter artık bu seçim son olsun, bu millet hükümetine kavuşsun, yaşadığı sorunlar son bulsun.
Peki biz Kırşehir’de seçmen olarak hangi partiye ya da adaya oy vereceğiz?
Yaklaşık bir yıldır seçimle uğraşan bu millet hep siyasileri dinledi, birbirlerine demediklerini bırakmayan liderlerin salvolarını seyretti, bıktı, usandı. Şimdi onlar seçmeni dinleyecek, seçmenin kararına bakacak!
Aylardır, pardon yaklaşık bir yıldır siyasi partilerin liderlerini dinledik, vaadlerine ve söylemlerine baktık.
Yani onlar konuştu, biz sustuk, dinledik. Daha önce karar vermiştik, ama şimdi bir daha düşünüp karar vereceğiz.
Biz oylarımızla konuşacağız, onlar da sonucuna katlanacak.
Seçime saatler kala Kırşehir’de kimin veya kimlerin milletvekili olması gerektiği konusunda bir yorum yapmak isterdim. Ama bunu bu saatten sonra değerlendirmenin de bir anlamı olacağını sanmıyorum.
Çünkü Kırşehir seçmeni kararını çoktan vermiş olmalı. Yani herkesin taşı cebinde. Kimi seçip Meclis’e göndereceklerine de çoktan karar vermişlerdir.
7 Haziran seçimleri önce de yazmıştım.
Hani Şair Orhan Veli’nin ünlü şiiri vardı. “Hiçbir şeyden çekmedi Süleyman Efendi nasırından çektiği kadar…” diyordu.
Bu şiiri o zaman siyasilere yorumlamış ve “Hiçbir şeyden çekmedi Kırşehir politikacılardan çektiği kadar” demiştim.
Gerçekten Kırşehir seçmeni yıllardır seçip gönderdiklerinden beklediği vaadlerini göremeyince siyasilerden ve siyasetçilerden soğudu.
Bir de kendisinin istemediği, ancak liderlerin dayattığı adaylara oy vermeye çok bozuldu, ama ne yazık ki elinden fazla da bir şey gelmiyor.
Böyle olunca da layık olmayan insanlar milletvekili seçildiler, Kırşehir’e ve Kırşehirlilerden uzak kalınca olan hep Kırşehir’e ve Kırşehirlilere oldu.
Bu Kırşehir’in ne yazık ki kaderi.
Her seçimde böyle oldu, bu seçimde de böyle.
Türkiye’de siyasete olan güvenin kalmadığını artık herkes çok iyi biliyor. Kırşehir’de politika da ayağa düştü.
Oysa çok partili dönemden bu yana Kırşehir dürüst politika uğruna her türlü kazaya uğradı. Hatta bu kazaların en büyüğü de vilayetken ilçe olması idi.
Osman Bölükbaşı’nın memleketi Kırşehir hep doğru bildiğini yapar, inandığı insanlara yetki verir, asla gözünü budaktan esirgemezdi.
Ama şimdi öyle mi?
“Ver poşeti, al oyu” diyenlerin çoğaldığı bir dönemde Kırşehir’de yaşayanlar da bu modaya uydu. Alıyorlar poşeti, veriyorlar oyu!
Kime, hangi adaya, hangi partiye verdiklerine bile bakmıyor!
Çünkü onlar artık midesinden bağlı!
“Alışmış, kudurmuştan beter!” sözü gibi alıştılar, alıştırıldılar, veriyorlar poşeti, alıyorlar oyu.
Seçilen mi, Kırşehir mi? Geçiniz.
İşte bu kafa ve mantıkla Kırşehir yakın tarihimize kadar kurulan hükümetlerden beklediği devlet yatırımını alamayarak hep geri planda kaldı, göç veren illerin başında yer alarak sürekli küçüldü de küçüldü.
Tarihte beş milletvekili çıkaran Kırşehir bugün iki milletvekili çıkaran küçük bir il konumuna düştü. Bunda en büyük vebal seçip Meclis’e gönderdiklerimizin Kırşehir’e gereken yatırımları, yaptıramaması, yatırımcı bulup getirememesi oldu. Çünkü sanayisi olmayan, iş bulamayan, geçim derdine düşmüş Kırşehirliler memleketlerini terk ederek iş ve aş için başka illere güçtü. Özellikle üniversitelerde okuyan gençlerimizin hiçbiri memleketlerine geri gelmiyor, haklı olarak başka illerde iş hayatına atılmayı tercih edince Kırşehir bugün Meclis’te iki milletvekili çıkaran bir il konumuna düştü.
Böyle devam ederse -ki edeceğe de benziyor- tüm endişemiz yakın bir gelecekte Kırşehir bir milletvekili ile temsil edilecek.
Biz adam gibi adamları Meclis’e gönderemezken, bir poşet uğruna namus olarak bilinen oyumuzu heba edersek, böyle küçülmeye devam edeceğimizi de artık anlamamız gerekiyor.
İşte bütün bunları görerek ve idrak ederek iki gün sonra sandığa giderek oyumuzu kullanacağız.
Biz yeri geldiğinde masaya vuracak, liderine kafa tutacak, Kırşehir’in makus talihini yenecek, yürekli ve dürüst milletvekili istiyoruz. Yani hem devletini, hem milletini, hem de memleketini düşünecek milletvekili istiyoruz.
En önemlisi de bir kere daha seçilmeyi düşünmeden Kırşehir’i ve oylarını aldığı insanlarına hizmet edecek vekiller istiyoruz. Çünkü Kırşehir ne çekmişse siyasetçilerden çekmiş, demokrasi gazisi bir il.
Kırşehir bugün küçülen, göç veren bir şehirse bunun sorumluları siyasetçiler ve tabi biz seçmenlerde olsa gerek.
Biz Kırşehirliler artık gerçekleri görüp, adayları çok iyi değerlendirerek, deyim yerinde ise ince eleyip sık dokuyarak oyumuzu kullanmalıyız.
Bugüne kadar Kırşehir’e hizmet edecek siyasileri seçip Meclis’e gönderemediysek, parti liderlerinin dayattığı ve listeye koyduğu isimleri tanımasak ta sırf partimizin adayı diye destekleyip oy verdiysek bunun sorumlusunu uzaklarda aramaya gerek yok. Çünkü tek sorumlusu biz seçmenlerde olacaktır.
Liderlerinin arkasından ayrılmayan, liderlerinin sözü ile oturup kalkan kişilerden Kırşehir milletvekili olsa ne olur, olmasa ne olur!
Sizleri bilmem ama ben öncelikle Kırşehir’i seven, Kırşehirlileri seven bir milletvekili istiyorum.
Kin tutmayan, hatırlı, saygılı, demokrat, insanlarla iletişimi olan, Kırşehir’in sorunlarını TBMM’de sürekli gündeme getirebilen, yeni projeler üretebilecek kapasitede olan, düzgün konuşan, şeffaf olup sorunların üzerine gidebilen!
En önemlisi “Hırsız” olmayan, yetimin hakkını koruyan, devletin çıkarları için kendi çıkarlarını ön planda tutmayan bir milletvekili istiyorum…
Kırşehir’e hizmet edecek kişinin siyasi kimliği beni o kadar çok ilgilendirmiyor. Kırşehir için çalışsın hangi partili olursa olsun hiç önemli değil…
Bizler, partinin milletvekili değil, Kırşehir’in milletvekili istiyoruz
Biz, Kırşehir’in geleceğine yön verecek, kalbinde, damarlarında Kırşehir’i hisseden, düşüncelerinde Kırşehir’i yaşatan milletvekilleri istiyoruz.
Sanırım pek zor bir şey istemiyoruz.
Kırşehir kazansın istiyoruz…
Şimdiden 1 Kasım seçim sonuçlarının ülkemize, milletimize ve Kırşehirimize hayırlı olmasını diliyor, bütün partilere ve adaylara başarılar diliyorum.

***

Yüzme bilmiyorsun, işin ne ağaçta!

Bizim Kırşehir’de Emine BeydoğanTeyze’nin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmediğini okurlarım çok iyi bilir.
Tavuk dedim de malum Emine Teyze tavukları çok sever. Her yıl Aşıkpaşa Mahallesi’ndeki bağ evinde baharın bulduğu bir tavuğu önce gurka yatırır, ardından cücükleri çocuklarına bakar gibi bakar, büyütür, onların yumurtalarını torunlarına dağıtarak bundan büyük keyif alır.
Bu yıl da aynısını yapmış. 8 tane cücüğü büyütmeye başlayan Emine Teyze, oğlu Hüseyin Beydoğan’a “Oğlum şu cücüklerin yanına 20-25 tane civciv al da hepsini birlikte büyüteyim” der.
Tabi sonkesen olan Hüseyin de gider 25 tane haftalık civciv alarak annesine teslim eder.
Emine Teyze çocuklarına bakar gibi civcivleri büyütür, 20 günlük yapar, hepsi büyüyüp serpildiğini, artık kanatlanmaya başladığını gören Emine Teyze büyük bir gururla cücükleri seyre dalar.
Bir gün cücüklerin kümesinin kapısını unutup eve giden Emine Teyze, sabah geldiğinde 33 cücüğünün toplu cenazelerini görünce yıkılır, dizlerini döver ve başlar ağlayıp zırlamaya… Bir süre ağladıktan sonra oğlu Servet Beydoğan’ı arayarak “Ulan oğlum sorma. Hüseyin’imin bütün cücüklerini gelincik öldürmüş. Hüseyin duymadan ne yaparsan yap bana 33 tane cücük al getir!” diye talimat vermiş.
Bizim Servet ne yapsın? Yıllardır anasının bir dediğini iki etmeyen Servet, mahalle mahalle gezerek, eşe dosta haber vererek 20 günlük cücük arayışına geçmiş. Sonunda bulduğu cücükleri Hüseyin duymadan anasına götürüp teslim etmiş.
İşte o gün bugün cücükleri gözü gibi koruyan Emine Teyze, cücüklerin tavuk olması ile birlikte aldığı yumurtaları torunlarına dağıtarak mutlu bir şekilde yaşıyordu.
Hatta tavuklarına haftada bir gün de yeşillik ziyafeti çekiyormuş. Her Pazar şehir pazarına giderek sırf tavukları için alış veriş bile yapıyormuş.
Son olarak bir hafta önce benim basın danışmanım, ayaklı muhabirim Ramazan Karabulut pazarda lahanacının önünde dururken, Emine Teyze ile karşılaşmış. Bizim Emine Teyze lahanacıyla pazarlık yapıyormuş “Yavrum şu attığın lahanaların artıklarını bana ver de tavuklara götüreyim!” derken, pazarcı “Ya git teyze sonra gel, şu an işimiz var!” deyince bizim Ramazan Karabulut dayanamamış, evine aldığı lahanın yarısını kestirerek Emine Teyze’ye vermiş ve “Teyze bir koli yumurta isterim ha!” demiş ve böylece ikisi de rahatlamış.
İşte Emine Teyze tavuklarına böyle büyük fedakarlıkla bakarken geçen hafta tavukların bir kısmının halsizleştiğini ve hastalanacağını anlayınca çocuklarına durumu bildirmiş.
Çocukları da bir veterinere danışmışlar. Veteriner de bir ilaç yazarak “Bu ilacı tavukların kanadının altına sürün geçer!” demiş. Bir başkası da “Bu ilacı hem kanadına, hem de kıçına sürün daha kısa sürede iyi olur!” demiş.
Bunun üzerine aldıkları ilacı Emine Teyze’ye vermişler. Veterinerin söylediklerini harfiyen yerine getiren Emine Teyze üç beş gün sonra bakmış ki tavuklar yumurtadan kesilmiş. Tavuklarında tıh yok.
Bir düşünce sarmış Emine Teyze’yi “Ya her gün bir koli yumurta alırken, üç gündür bunlar niye yumurtlamıyor?” diye kafa yorarken, sabaha kadar uyuyamazken, sabah namazında kalkmış önce abdestini alıp, namazını kılmış, ardından tavukların kümesini açmak için kümese doğru yönelince, bir de ne görsün bizim Emine Teyze’nin tavuklarının hepsi sizlere ömür olmuş.
Yine Emine Teyze’nin iki gözü iki çeşme ağlamış. Ama artık yapacak bir şey yok. Kış da geldi, yenisine de gerek yok.
Toplu olarak düzenlenen definin ardından bizim Emine Teyze hala deli koyun gibi geziyor. “Veteriner mi, yoksa şu soyka kitapçı Ramazan mı suikast yaptı?” diye bir yandan dizlerini dövüyormuş, diğer yandan başsağlığı için dolup taşan evindeki misafirlerinin taziyelerini kabul ediyormuş.
Neyse Emine teyze fazla üzülme artık. Seneye yenilerini alır büyütürsün. Zaten kalbin var, tansiyonun var. Fazla içerlenip üzülme yoksa sen de gidersin.
Allah sana uzun ömür versin. Başın sağolsun.

***

Biraz da gülelim!

Üç kâğıtçı Cemal

Parti başkanı Temel, seçimde Cemal'i aday listesine koyunca, partililer itiraz etmişler;
-“O üçkağıtçının biridir. “
Temel;
-“Memlekette o kadar çok üçkağıtçı vaki, Cemal'de onları temsil etsun..” demiş.
Sevdiğim bir söz
“Cesarette, ürkek ruhların takdir edemeyeceği gerçek bir güzellik vardır.”
William Congreve