Özel bir Anadolu lisesinde görev yapan okul müdürü İbrahim Oktugan’ın  beş ay öncesinde okuldan atılan 17 yaşındaki eski bir öğrencisi tarafından silahla vurularak öldürülmesi ülkemizdeki duyarlı insanlar ve öğretmeler tarafından rahatsız edici bulundu.

Eğitimde öğretmenin güvenliğine yönelik eksiklikleri ve diğer sorunları gündeme getirdi. Olay neticesinde sendikalar bir araya gelerek eylem yaptı. Sendika üyesi öğretmenler derse girmediler.

Eğitimin amacı ‘topluma faydalı insan’ yetiştirmektir. Faydalı insan yetiştirmenin temeli ise ailedir. Ailesinde ve çevresinde ‘ şiddet’ gören çocuğun hayatına şiddeti dahil etmesi yüksek ihtimalle kaçınılmaz olur.

Çocuğun şiddet içerikli bilgisayar oyunları ile büyümesi, şiddeti icralarında sürekli mesaj ve metafor olarak ortaya koyan ünlülerin idealleştirilerek örnek alınması, sanatın, sporun her kesimce rahat ulaşılabilir olmayışı, psikolojik sorun ve hastalıklar, sevgi yoksunluğu, ekonomik sıkıntı, dışlanma, alkol, uyuşturucu kullanımı, iletişim kurulamaması, silahlara ulaşılabilirliğin kolaylığı, denetimsizlik, cezai yaptırımların caydırıcı olmaması gibi sayacağımız bazı faktörler şiddete kesinlikle ortam hazırlamaktadır.

Bu sebepler arasında özellikle uyuşturucu kullanımı ve güç gösterisi gençler arasında yaygınlaşmıştır. Erkek kardeşim ve kuzenim uyuşturucu kullanan, yanlarından geçen gençler tarafından şiddete uğramış, gasp edilmiştir. Kuzenim geçirdiği on saatlik ameliyatın ardından şans eseri hayata dönmüştür. Şiddete beş yaşındaki çocuğu yanında ve iş yerini kapatırken uğramıştır. Kardeşim markete giderken vücuduna zarar veren ve cüzdanını alan beş kişi şu an ceza evinde değildir. Hukukun mağdurun yanında olmayışı ise şiddet gösterenlere adeta güç vermektedir. Bazı klinik psikologlar ve psikiyatristler de yetkilerini kötü yönde kullanarak yeminlerine ihanet etmektedirler. Bazı güvenlik görevlileri satıcılara göz yumabiliyor. Bu gibi durumlar şiddetin kendisinden daha acıdır.

Eğitimdeki şiddete gelirsek bunun ile ilgili düşüncelerimi ifade etmeden önce staj anımı sizlerle paylaşmak isterim. Edebiyat öğretmenliği stajımda öğretmenler odasına serseri bir öğrenci girdi. Matematik öğretmeninin ensesine saygısızca vurup, “Ne yapıyorsun lan hocam!” dedi. Kendisine çay doldurup çıktı. Gözlerimi şaşkınlıkla patlatarak ve yutkunarak staj hocama baktım. Staj hocam ise arkadaşım ve bana dönerek şöyle dedi:

“Okullarımızda bu tarz gençlerimiz var. Okumak, saygı ve sevgi ile alakaları yok. Üzerlerinde çakı, bıçak gibi aletler taşıyorlar. Ortaya çıkaranlara nefretle yaklaşıyorlar. Aileleri de öğretmenlerle işbirliği yapmak yerine çocukları gibi nefretle karşılık veriyorlar genelde. Bizler, eğitimciler olarak bu tarz çocuklar karşısında çaresiz, yetersiz ve yalnız kalıyoruz. Sonuca etki edemiyoruz. Çaresizce eğitim- öğretim yılı içinde onlara katlanarak onları yasalar gereği( lise eğitiminin herkes için zorunlu olması) okullarda tutuyoruz. Bizler de topluma faydalı olacak diğer gençler de tehlike ile karşı karşıya kalıyor. Sizler, inşallah hayatınız boyunca iyi öğrenci ve velilere denk gelirsiniz ama bunun zor olduğunu da bilmelisiniz.”

Diğer yandan öğretmene duyulan saygı anlamında eski zamanlar ile şimdiki ve yakın zamanı karşılaştırdığımızda değişim söz konusudur. Eskiden veliler için öğretmen ‘eti senin kemiği benim’ yaklaşımıyla öğretmene emanet edilirdi. ‘ Öğretmenin vurduğu yerde gül biterdi.’ Öğretmenin yapacağı şiddet eğitimin içinden görülür hoş karşılanırdı. Tabii ki bu da yanlıştı. Yakın zamanla birlikte bu yaklaşım değişti. Bu sefer öğrenci ve veliler için öğretmen ‘eti senin kemiği benim’ yaklaşımına dönüştü.   Öğretmen şikayet hatları (Cimer) kuruldu. Öğretmenler velilerin istek ve ihtiyaçlarına hizmet etmesi istenen görevliler haline geldi. Haklı ya da haksız öğretmenler şikâyet edilmeye, intikam amacıyla iftira edilmeye açık hale getirildi. (Bu arada öğrencilerine taciz, tecavüz ve kötü yaklaşımda bulundukları kanıtlanmış olanları tenzih ediyorum.) Sosyal medyaya ve dijitale maruz kalınmasıyla gençlerde dikkat dağınıklığı, çabuk sıkılma, ilginçliklerle meşhur olup para kazanma, amaçsızlık baş gösterdi. Bu eğitime ve kalitesine olumsuz yansıdı. Öğretmenler kendi aralarında uzman, kadrolu, özel okul, ücretli, sözleşmeli diye ayrıştırıldı. Kadrolu olanlara verilen değer ve imkânlar diğerlerine verilmedi. Bu sayede öğretmenlik konumuna göre itibar ve saygı haline gelmiş oldu.  Hatta bu olay neticesinde hükümet ‘özel okul öğretmenlerinin bazı haklarda kamu görevlisi sayılacağı konusunda yasa oluşturacaklarını bildirerek tutarsızlık olduğunun altını çizmiş oldu.

Olayın Irak asıllı bir genç tarafından yapılması ise akıllara ülkedeki yabancılar sorununu akla getirdi. Ben şiddetin ırk ile ilgili olduğunu düşünmüyorum lakin ülkemizde kesinlikle ‘ denetimsizce ve incelenmeden ülkeye alınan yabancılar sorunu’ kesinlikle vardır. Eğitimin amacının topluma “fayda” sağlayan insan yetiştirmek olduğundaki gibi ülkeye alınan yabancıların “faydalı” olmasına kesinlikle dikkat edilmesi gerekir. Hükümet bu konuda denetimsiz ve kriterlerden uzaktır, kesinlikle eleştiriye açıktır.

Ayrıca yerli olmayanlara tamamen hiçbiri olmasın anlayışı ile bakmak ise son derece gerçekçi olmayan ve yanlış bir bakış açısıdır. Çünkü önemli olan topluma faydalı insan olmaktır. Toplumları ileriye taşıyanlar faydalı insanlardır. Osmanlı Devleti’ni asırlar boyunca yaşatan unsurlardan birisi hiç şüphesiz aslında yerli olmayan ama faydalı olan insanlardır. İbni Sina, Mimar Sinan o insanların bakış açısıyla bakarsak yerli olmadığı için yok sayılmalıdır. Fakat bu son derece yanlıştır. Zira günümüzde bile bu insanların faydalarının nimetleri içindeyiz. Gelecek kuşaklarda da onların nimetleri olmaya devam edecektir.

Bugün Avrupa ve Amerika sunduğu şartlarla ülkesine diğer dünya ülkelerinden faydalı insanlar çekmektedir ve bu sayede gelişmektedir. Biontec aşısını bulanlar Türk’tü Almanya’nın yerlisi değildi. Faydaları ekonomik anlamda Almanya ülkesine oldu. Suriye göçü sırasında Avrupa ve Amerika faydalı, eğitimli insan kriterini göz önünde bulundurarak ülkesine alım yaptı. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bu konuda maalesef denetimli ve planlı değil de kadersel, boyun eğen bakış açısı içerisinde davrandık. Diğer ülke vatandaşları da ülkemize  girip çıkarken çok zorlanmıyorlar.  Bu sebeple şiddete meyilli yerli insan potansiyelimiz ile dışardan gelenlerle artma belirsizliği ve tehlikesi içindeyiz. Ayrıca faydalı insan potansiyelimizi sürekli diğer ülkelere kaptırıyoruz.

Toplumun temeli olan ailenin mutlu, huzurlu, sevgi ve saygı dolu olduğu, iyi bireylerin temelini attığı aile yapılarına çok iş düşmektedir. Bir de sistem olarak planlı ve denetimli olmak bir eksiğimizdir. Geliştirilmeli ve gereği yapılmalıdır.

Sevgilerimle…