Türkiye’nin gündeminde birinci madde Fethullahçı Terör Örgütü. Ama bir bakıyorsunuz bir çift söz bu gündemi alt üst ediyor, o gündemin ilk sırasına geliyor.

Türkiye’nin gündeminde birinci madde Fethullahçı Terör Örgütü.
Ama bir bakıyorsunuz bir çift söz bu gündemi alt üst ediyor, o gündemin ilk sırasına geliyor.
İşte yaşadığımız coğrafyada ülkemizi kuşatan menfaatçilerin çevirdikleri tezgahlar, oyunlar ortada iken, içeride birlik ve beraberlik hakim olması gerekirken, bizler boş gündemlerle uğraşıyoruz ne yazık ki…
Bir Lozan tartışması, ardından MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Başkanlık çıkışı derken gündem toz duman…
Kırşehir’de de bu durumdan ülkemizden farksız.
Kırşehir göç veriyor, Kırşehir’in nüfusu gider düşüyor, Kırşehir’e kimse yatırım yapmıyor, Kırşehir’in şu an şehir merkez tarlaya dönmüş esnaf iş yapamıyor, biz nelerle uğraşıyoruz.
Her işi bitirmiş gibi başka gündemler peşinde koşuyoruz.
Kırşehir Belediyesi’nin Belediye kavşağında düzenleme yapmak istediği ve bu sırada kavşaktaki at üstündeki Atatürk Heykelinin İş Bankası önüne taşıması gündeme geldi.
Yani Kırşehir’in o kadar çok sorunu varken, şimdi Kırşehirliler bu gündemle meşguller.
Kırşehir’de Atatürk Heykeli’nin konması gereken yerin Cacabey Meydanı olduğu ortada. Bunun dışında kimsenin başka bir yeri düşünmesi de söz konusu değil.
Elbette bu karar Kırşehirlilerin ortak düşüncesi ile alınmalı. Şu an Kırşehir’de kime sorsanız herkesin vereceği karar üç aşağı beş yukarı Cacabey Meydanı olduğuna göre, neden İş Bankası önüne konulacağı tartışılıyor?
İşte benim gibi bütün Kırşehirlilerin kafasını kurcalayan soru da burası.
Birileri Kırşehir gündemini değiştirip insanları başka konular üzerinde meşgul etmek istiyor?
Şimdi Kırşehir’in en büyük sorunları, projeleri üzerinde biz neden kafa yormuyoruz?
İşte Kırşehir Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci yıllardır yaşanan ve artık kangrenleşen altyapı sorunlarına girdi. Deyim yerinde ise elini değil, bedenini taşın altına koydu, kanalizasyon, su, elektrik, jeotermal hatlarını yer altına aldırmak için büyük bir risk aldı.
Aylardır Kırşehir’in tüm cadde ve sokaklarında altyapı çalışmaları yapılıyor. Deyim yerinde ise Kırşehir adeta tarlaya döndü.
Bu çalışmalar sırasında özellikle trafik büyük sıkıntılar yaşandığı ortada. Ama Kırşehirlilerin sabır ve anlayış göstermeleri de gerekiyor.
Sabır, sabır, sabır diyoruz.
Çünkü modern ve yaşanılır bir Kırşehir’i istiyorsak bunu yapmak zorundayız.
Ama herkesin ortak görüşü ve eleştirisi de bu çalışmaların belli bir program dahilinde yapılmadığıdır.
Madem Kırşehir’in altyapısı yapılıyor, neden bir cadde bitirilip, diğer caddeye geçilmiyor?
Neden bir caddenin tüm altyapısı yapılırken, diğer caddede park yasağı koyup ikiye bölüp gidiş ve dönüşlü trafiğin akışı sağlanmıyor?
Her iki caddenin trafiğe kapatılması dolayısıyla Ankara ve Terme Caddesi’nde yazın hem de en yoğun günlerinde iş yapmayı bekleyen esnafın iş yapamadığını ve büyük sıkıntı içine düştüğünü görüyorsunuz.
Yol trafiğe açık gibi gözüküyor, 200-300 metre aracınızla gittikten sonra trafiğin kapalı olduğunu görüyorsunuz. O zaman da trafiğin içinden çıkamıyorsunuz.
Bu bile çalışmaların plansız, programsız ve düzenli yapılmadığının bir göstergesi olsa gerek.
Şimdi bırakalım Kırşehir’in altyapısını. Öyle ya da böyle, plansız da, programsız da olsa bu çalışmalar birkaç ay içinde tamamlanacak. Belediye gelecek yıl bu caddelerimizi yeniden düzenleyerek Kırşehir’i modern bir görünüme bürüyecek.
Peki Kırşehir’in asıl sorunları olan gündemlerimiz ne olacak?
Kimse Kırşehir’e yatırım için gelmiyor, yatırım için gelenler bin pişman olarak geri dönüyor. Bu konuda yatırımcıları Kırşehir’e getirecek destek ve girişimler yapılıyor mu? Yapılıyorsa ne durumda?
Kimsenin bilgisi yok.
Milletvekillerimiz aylardır ülkemiz yöneticileri gibi FETÖ darbesinden dolayı uğraştıkları projelere zaman ayıramıyorlar. 15 Temmuz’dan bu yana Kırşehir’in gerçek gündemine bakamadılar. Kırşehir’in çözüm bekleyen sorunlarını çözümlemek için bakanlıkları yeniden aşındırmaya başladılar. Ama artık 2016 yılında bu projelerin ve girişimlerin yatırıma dönüşmeyeceği de ortadadır.
Yani Kırşehir 2016 yılını da kayıp bir yıl olarak geride bıraktı dersek yanlış yorumlamamış oluruz diye düşünüyorum.
Her yıl nedense Kırşehir için kayıp yıl oluyor son yıllarda.
Bu yıl da hain FETÖ örgütü ülkemize ve Kırşehirimize büyük darbe vurdu. Bir yılımızı çalıp giden hainler inşallah hak ettiği cezaları alırlar. Yoksa bu hainlerin üzerine kararlılıkla gidilmez ve onlar içimizden ayıklanıp temizlenmezse korkarız bu şerefsiz ve hainler hedeflerine ulaşmak için başka kılıklara girerler, ülkemize ve milletimize yeni darbe zeminleri hazırlamaya devam ederler.
Biz şimdiden 2017 yılının hesaplarını yapmak zorundayız, seçilmiş ve atanmışlar olarak.
Şimdiden Kırşehir’in sorunlarını çözümlemek için hazırlıklarımızı yapmalı, plan ve projelerimizi hazırlamalı ve Kırşehir’in atanmışları, seçilmişleri ve sivil toplum kuruluşları olarak ortak bir noktada birleşerek çözüm yolu bulmalıyız.
Çünkü Kırşehir’in artık zaman kaybetmeye tahammülü yok.
Kırşehir’in tek gündemi var, işsizlik ve göç. Yatırımlardan Kırşehir olarak payımızı almaktan başka çaremiz yok.
Ben böyle düşünüyorum, ya siz?
***

img_0529-copy

Sayın Valime açık mektup!

Bizim şu Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Osman Demir var ya…
Hah işte o müdürümüz bize verdiği sözü yerine getirmemekte inat ediyor hâlâ…
Ben de onu her ortamda Vali Bey’e şikâyet ediyorum, sözünde durmadığı için…
Bizi takmayan Osman Müdürüm, son olarak Valimiz Sayın Necati Şentürk’ün huzurunda Vali Bey ile ikimize bir güveç sözü vermişti.
Aradan aylar geçmesine rağmen hâlâ güveç sözünü yerine getirmedi.
Sayın Valime buradan çağrıda bulunuyorum. Bakın Sayın Valim, Osman Müdürüm bize verdiği sözü unutabilir, ama siz de şahittiniz, bize güveç sözü vardı. Ama hâlâ bu sözünü tutmadı. Neden gereğini yapmıyorsunuz?
Bakın Sayın Valim Osman Müdürüm bizi dikkate almıyor, ya da takmıyor!
Buradan Osman Müdürümü uyarıyorum!
Yok, yok, olmuyor böyle!
Sen beni çok sevdiğini ziyafet diye allayıp pulladığın enginar ve avakodo ile geçiştireceğini düşünme.
Hadi düğün yaptın diye aylardır sesimizi çıkarmadık. Ama olmuyor ki artık!
Bırakalım Vali Bey’le bana verdiğin güveç sözünü de şu deniz börülcesi işi ne oldu?
Ben bilmem ama sen çok iyi bildiğin ve ballandıra ballandıra anlattığın deniz börülcesi siparişin aylardır kargo da mı bekliyor?
Hani benim yanımda Antalya’da bilmem kaç yıldızlı otel müdürüne sipariş vermiştin ya!
Bak koskoca otel müdürü de seni tınlamıyor?
Bak olmuyor Osman Müdürüm, oğullarını kurtardın, birine düğün yaptın, biri hem doktor oldu, hem uzmanlığı kazandı.
Bu iş öyle avokado, enginar, deniz börülcesi ve güveçle geçiştirilemez.
Neden elin cebine gitmiyor?
Anan cebini sırtına mı dikti?
Bana ayvayı yedirmek için fırsat kolladığını biliyorum, ama artık şu dillere destan ziyafetini ver de, sen de kurtul biz de kurtulalım.
Alo! Osman Müdürüm ses geliyor mu?
***

Senin kaç tane dostun var?

Baba ve oğul konuşuyorlarmış.
Babası oğluna sormuş,
“Senin kaç tane dostun var?”
Oğlan cevap vermiş:
“Ohooo yüzlerce…”
Babası oğluna açıklamış.
“Bak oğlum, demiş insanın bir sürü arkadaşı olabilir ama yüzlerce dostu olamaz. Dost dediğin diğer arkadaşlara benzemez. İnsanın hayatı boyunca ancak 1 ya da 2 tane dostu olabilir.”
Oğlan “saçma” demiş. “Benim bir sürü dostum var ve hepsi beni sever ve her zaman bana yardıma koşacaklarına eminim.”
Öyle mi demiş babası? O zaman gel seninle bir test yapalım.
Adam birkaç tane tavuk kesmiş ve başka birkaç ıvır zıvırla birlikte bir çuvala doldurmuş. Çuval’dan kanlar akıyormuş. Şimdi git demiş bu çuvalı arkadaşlarına götür ve onlardan yardım iste. Çuvalı birlikte bir yerlere gömün.
Çocuk çıkmış yola, bir arkadaşının kapısını çalmış, arkadaşı elindeki kanlı çuvalı görünce çocuğun yüzüne kapıyı kapatmış, başka arkadaşları bir daha onlarla konuşmamalarını görüşmemelerini rica etmişler, çünkü hepsi çuvalın içinde bir ceset olduğunu sanmış.
Oğlan yüzü allak bullak babasına dönmüş olanları anlatmış. Babası demiş; “İşte senin arkadaşlarının dostluğu bu kadar. Şimdi al bu çuvalı benim dostuma götür.”
Oğlan tekrar sırtlamış çuvalı düşmüş yola. Babasının dostu kapıyı açıp, oğlanı ter içinde, elinde kanlı bir çuvalla görür görmez etrafa şöyle bir bakmış ve hemen almış içeriye. Sen Ahmet’in oğlusun değil mi demiş? Evet demiş çocuk. Ver elindekini diyerek çuvalı almış. Arka bahçeye çıkarmış, arka bahçede bir çukur kazıp çuvalı gömmüş. Çocuğa su ikram etmiş. Bu arada yetmemiş, gömdüğü yer belli olmasın diye sarımsak ekmiş oraya.
Çocuk ben artık gideyim demiş. Adam da babana söyle sarımsak tarlasına gözüm gibi bakıyorum demiş.
Çocuk gitmiş babasına durumu anlatmış, gerçekten senin dostun varmış benim ise sadece sıradan arkadaşlarım demiş. Yooo bitmedi demiş babası, şimdi tekrar git dostumun kapısını çal ve açar açmaz yüzüne okkalı bir tokat yapıştır. Çocuk olur mu hiç öyle şey demiş. Olur olur, ancak o zaman anlayacaksın dostluğun ne demek olduğunu.
Çocuk çaresiz utana sıkıla tekrar düşmüş yola. Kapıyı çalmış. Babasının dostu kapıya çıkar çıkmaz da babamın size iletmek istediği bir şey var demiş. Nedir o demeye kalmadan çocuk okkalı bir tokat yapıştırmış babasının dostunun suratına. Üzülmüş bir yandan da nasıl vurdum diye.
Babasının dostu demiş ki, benim de babana iletmek istediğim bir şey var… Söyle o babana “biz bir tokata satmayız koskoca sarımsak tarlasını” demiş!
İşte böyle. Çocuk o zaman anlamış dostluğun değerini ve babasının yüzlerce arkadaşın olacağına bir dostun olsun yeter derken ne demek istediğini…
Kırşehir’deki dostlara kıssadan hisse…
Onlarca dosta gerek yok. Bir dostun olsun, ama adam gibi olsun!..