Türkiye ve Dünya gündeminde infial yaratan 6 yaşındaki küçücük bir kız çocuğunun tarikat lideri baba, onun eşi ve tarikatın müridi şeklinde bir tarikat döngüsü içinde evlendirilip yıllarca cinsel istismara uğratılması olayı bir kez daha tüm dikkatlerimizi Türkiye’deki tarikatlar meselesine odakladı. Daha önce sırf imam hatiplilere haddi aşan espri yaptı diye şarkıcı Gülşen’i hukuka aykırı olsa da apar topar tutuklayanların çocuk tecavüzcüsü bir tarikat skandalında pasif kalmaları, dava açılmasına rağmen olayla ilgili hiç kimsenin tutuklanmaması elbette en çok yine AKP’nin adalet anlayışına olan toplumsal güveni sarstı. Bu ayrı ve çok boyutlu konuya ileride yine gireceğiz ancak şimdi tarihsel süreci içinde tüm boyutları ile ‘tarikatlar dosyasını’ açıyoruz.

En son ve en yüce din olan İslam insanlığa Allah tarafından Hz. Muhammed’in elçiliğinde tebliğ edilmiş, tebliğ görevi bittiğinde ise Veda hutbesinde Hz. Muhammed Müslümanlara “Size iki şey bırakıyorum. (Bunlara tutunursanız) asla delalete düşmezsiniz: Allah'ın kitabı (Kuran) ve sünnetim” demiştir. Ancak İslam düşmanları elbet durmamış, Hz. Ali döneminde derin görüş ayrılıkları ve hilafet savaşları başlamış, İslam âlemi içerisinde gerek muhaliflerce gerekse dönme kimi art niyetlilerce farklı fraksiyonlar kurularak dinsel iç çatışmalar yükselmiş ve Müslümanlar Müslüman’ları gözlerini dahi kırpmadan vahşice katletmişlerdir. Hatta an gelmiş kendisine Müslüman diyen gözü dönmüşler Peygamber Efendimizin torunlarını dahi katletmekten çekinmemişlerdir. Kimi dönme Yahudilerce de İslam dininin hurafe ve yalan hadislerle bozulmaya çalışıldığı İsrailiyat denilen tehlikeli bir dönem sonrası da İslam’da bölünme devam etmiş, an gelmiş İslam coğrafyasında batılı casuslar dahi tarikatlar kurmuşlar, kimi diğer tarikatları da altın ve para ile ele geçirmişlerdir.

İslam dininin en çok yozlaştırıldığı, sahte hadislerin en çok üretilip tarikatlaşma ve bölünmenin arttığı Emeviler Saltanatı dönemi ise başlı başına ibretlik bir inceleme ve tefekkür konusudur. İleride yeri geldikçe değineceğiz bunlara. Gerek Osmanlı son yıllarında önde gelen hain (31 Mart olayları)  tarikatçı Derviş Vahdeti’nin evinde yakalanan İngiliz altınları, gerekse Milli Mücadele sırasında İngilizlerle ve Yunanlılarla işbirliği yapan nice sözde din ve millet düşmanı tarikatları da tarih ibretle kaydetmiştir. Son yıllarda Ortadoğu’yu kana bulamış IŞİD’in kurucusunun ABD/CIA olduğunu bugün hepimiz biliyoruz. FETÖ ihaneti ise tarikat ve cemaatlerin hükümetleri dahi kandırıp “ne istedilerse alarak” ele geçirerek ne denli devlet ve millet düşmanı olabildiklerinin en son ve en büyük örneği olmuştur. Ezcümle, tarikat ve cemaatler tarihsel süreçlerinde Kuran dışında sözde ermiş dini liderleri orijininde başkaca rehberler ortaya koyarak İslam’da yozlaşma, bölünme ve kanlı savaşların ana sebepleri haline gelmişlerdir. Tarihsel süreçte tarikatlar; din düşmanları için en kolay sızılan, içinde gizlenilmiş olunarak dine çok büyük tahribatlar verilebilen oluşumlar olarak pek çok örnekler vermişlerdir.

Osmanlı çöküş döneminde İslam’ın özü ve ruhundan uzaklaşmış tarikat ve cemaat hareketlerinin devlete verdikleri zararı yahut da Milli Kurtuluş Savaşımızda yedi düvele karşı verdiğimiz mücadelede nice kimi cemaat ve tarikatların İngiliz ve Yunan ile ihanet derecesine varan işbirliklerini tarihi kayıtlarda ibretle okumak, hatırlamak ve ders çıkarmak zor değildir. Türkiye’de de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana tarikat ve cemaatler her zaman sorun olmuştur. Devletin tehlikeli bu tür nice oluşumlarla mücadelesi ise maalesef çoğu zaman kimi tarikatlarca bilinçli olarak devletin İslam’a bir düşmanlığı şeklinde lanse edilmeye çalışılarak ve halkın dini duyguları sömürülerek algı oluşturulmak istenilmiştir.

Ulu Önder ve Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün ne denli dahi bir siyasetçi ve devlet adamı olduğunu ülkede yaşanan her sosyal ve siyasi felaketler sonrası daha iyi anlıyoruz. Türkiye’de 2000’ler sonrası konu tarikatlar olduğunda çoğu zaman akla ilk gelen öyle din, irfan, Kuran değil de maalesef ya darbe ya da çocuklara cinsel istismar olmaya başlamıştır. 2002 sonrası yani AKP iktidarı sonrası, AKP’nin kendisini özünde siyasal İslamcı bir parti olarak görmesinden olsa gerek pek çok cemaat ve tarikat altın çağlarını yaşamayıp, iyice palazlanarak devlete ve devletin tüm kılcallarına sızarak her yere hakim olmaya başlamış, bu suretle de gerek Atatürk’e, gerekse de Cumhuriyet temel ilke ve değerlerine saldırılar artmıştır. Ancak Allah’ın ne hikmetidir ki, kimi tarikat ve yandaşları “Atatürk’e din düşmanı!” diye iftira attıkça hep o kimi tarikatların, cemaatlerin ve bazı dini vakıfların edepsizlik ve hainliklerine şahit olduk. Mesela “ne istedilerse verilen” ve böylece devlette palazlandırılan, haince darbe yapmaya kadar gidebilen cemaat ihanetlerini yaşamış olsak da bu FETÖ’den ders alınmayarak onlar yerine bu kez de Menzilcilerin, Süleymancıların v.s. gibi cemaatlerin ikame edilmeye çalışılmasına ve de sıkça gündeme gelen kimi tarikatlar ve dini vakıflarda, söz gelimi Ensar Vakfı ve kimi Diyanet Kuran kurslarında yaşanan erkek ve kız çocuklarının cinsel istismar yapılması gibi nice korkunç iddialara ve haberlere şahit olduk.

Asrın en büyük ihanet oluşumlarından birisi olan FETÖ ile ilgili daha önce pek çok yazı yazdım. O FETÖ denilen ihanet şebekesinin sözde İslamcı kisve ile hükümetlerin desteğini de arkasına alarak nasıl palazlandığını artık herkes biliyor. AKP’yi yıllarca kandırdıkları dönemde iktidarın onlar ne istedilerse verdiklerini Sayın Erdoğan zaten bizzat itiraf etti. Eskiden FETÖ’yü eleştirenleri adeta linç ediyorlardı. 2011 yılında MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli FETÖ liderini eleştirdi diye bugünkü Adalet Bakanı Sayın Bozdağ çok öfkelenmiş ve FETÖ liderini ‘muhterem hoca efendi’ diye tanımlamış, Devlet beyi eleştirmişti.

Bülent Arınç ise devletin kozmik/sır odalarını FETÖ’nün önüne sermişti. Ama gelin görün ki üst düzey hiçbir AKP’linin FETÖ’den yargılandığını nedense hiç görmediğimiz gibi sade vatandaşlar neredeyse FETÖ’ye selam verdiler diye bile yargılanırken FETÖ’nün önünü açan AKP’li siyasiler sürekli daha da terfi ederek ödüllendirildiler. Tüm bunların karşısında sözüm ona Beka uğruna aman Cumhur İttifakına bir şey olmasın siye suskun ve puskun MHP ise tabanından sürekli kayıplar yaşıyor olmasından hiçbir endişe duymadığı gibi toplumdaki hiçbir eleştirel tepkiye de cevap vermeyerek kendisine inanan yüzde 5-7 civarındaki ülkücü tabanı dahi şaşırtmaya devam ediyor.

FETÖ’nün 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası gözle görülür bir şekilde toplumda Atatürk’e ilgi ve sevgi artmış, toplumda pek çok kesim “onu daha iyi anlamaya başladık” demişti. Artık hükümet de akıllandı sanmıştık ancak darbenin şokunu atlattıktan sonra tekrar Atatürk’e saldırılar arttı, Ayasofya’nın cami olarak açışlında devlet başkanının gözü önünde Atatürk’e lanet dahi edildi. FETÖ’den yeterli dersi almadığını gördüğümüz hükümete karşı bu kez de AKP’nin FETÖ’den boşalan yerlere Menzilcileri, Süleymancıları, Hak-Yolcuları dolduruyor eleştirileri muhalif kesimlerce iddia edilmeye başlandı.

FETÖ sonrası olduğu gibi, son yıllarda sıkça duymaya alıştığımız kimi cemaat ve Diyanet’e bağlı bazı Kuran kurslarında ve Ensar Vakfı örneğinde olduğu gibi kimi dini vakıflarda yaşanan çocuklara cinsel istismar iddiaları sonrası da tarikatlar meselesi nedeniyle ATATÜRK daha iyi anlaşıldı. Atatürk milli mücadele ve Kurtuluş Savaşı yıllarında cemaat ve tarikat oluşumlarını daha yakından tanımıştı. Zira Atatürk yorgun ve bitkin Anadolu halkıyla bir yaşama savaşına girdiğinde kimi tarikatlar İngiliz altınlarına tamah ediyor, İngiliz ve Yunanlılarla işbirliğine girecek kadar hainleşebiliyordu.

Hiç şaşırmayın öyle, bunun en son örneğini sözde büyük İslamcı kisvesindeki FETÖ’nün Amerikan Dolarlarıyla ve CIA desteğiyle Türkiye’ye ihanetini hep beraber yaşayıp nice şehitler vermedik mi? Bu FETÖ hainleri halkın içinde yıllarca başlarında sarık, sırtlarında cübbe, ellerinde Kuran herkesin gözlerini boyamadılar mı? AKP ileri gelenleri bunların kapısında el pençe divan olup ne istedilerse vermediler mi? İşte FETÖ’nün ataları da milli mücadele yıllarında aynısını yapmıştı. Bu hainlerle mücadele eden Atatürk’ü ise yıllarca “din düşmanı!” diye suçladılar. Şimdi hain FETÖ ile mücadele etmek din düşmanlığı mıdır? Allah işte, tarikatlar gerçeğini Atatürk düşmanlarının ellerinde Yüce Keremiyle patlattı!

Büyük Atatürk’ün her zaman göz önünde tutulması gereken bir rehber olan şu sözleri ile haftaya kaldığımızdan yerden devam etmek üzere yazıma ara veriyorum:

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar, meczuplar memleketi olamaz. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.”

(Tarikatlar dosyası devam edecek)