Türkiye 6 Şubat ve sonrası devam eden adeta kıyamet gibi depremlerin yaralarını daha saramadan geçtiğimiz günlerde Hatay’da yine iki büyük deprem ve can kayıpları daha yaşadı. Depremler konusunda bilinçlenme ve geleceğe dönük tedbirler alma hususunda ne derece başarılı olacağımızı zaman gösterecektir. Rant ile insan hayatı arasındaki tercihin ne olacağını iktidarların bundan sonraki süreçlerdeki karar ve eylemlerine bakarak anlayacağız.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kahramanmaraş depreminin etkilediği illerden Hatay’da yaptığı ziyarette, “Böylesi büyük felakete hazırlıklı olabilmek mümkün değildir” demişti. Oysaki bu açıklama uzmanların açıklamaları, raporları ve dünyadaki diğer örnekler göz önüne alındığında hükümetin topu taca atması olarak okunabiliyor. Uzman görüşlerini ve tespitlerini incelediğimizde Türkiye’de deprem öncesi alınabilecek ve hayat kurtarıcı pek çok tedbirin olabileceğini de öğreniyoruz. Bu görüş ve önerileri taradığımızda ne acı ki depreme yapılabilecek bir şey olmasa da deprem zayiatının büyüklüğünün neredeyse tamamen gerek eski gerek hâlihazırdaki iktidarların idari kusurlardan kaynaklandığını görüyoruz.

Bunları kısaca özetlemek gerekirse;Kritik önemdeki Fay Yasası için daha önce çabalanmış ancak halen çıkarılamamış. Yeterli mikrobölgeleme ve zemin çalışması yapılmadığından 20’ye yakın il, 81 ilçe ve 500’e yakın köy doğrudan fay hattının üzerinde bulunmaya devam etmiş.Uzman görüşlerinde deprem tehlikelerinin önemli bir bölümünün, inşaatlarda standartlara ve yönetmeliklere uyulmamasından kaynaklandığı ve bunun için hiçbir tedbirin alınmadığı özellikle anlatılıyor.

Jeoloji Mühendisleri Odası’nın 2021’de yayınlamış olduğu Kahramanmaraş raporunda Kahramanmaraş’ta yeni imara açılan birçok alanın bu fay kuşağı kollarının üstünde olduğu çok önceden vurgulanmış ve hiçbir tedbir alınmamış. Hani İçişleri Bakanı Süleyman Soylu diyor ya; “Biz İstanbul depremine hazırlanmıştık” diye, işte bu açıklama ne kadar absürt ve trajedi olabilmektedir bu veriler karşısında. Hükümetin İmar Affı uygulamalarının ise ne kadar yanlış ve felakete davetiye olduğunu geçen hafta detaylıca anlatmıştım.

Şunu da bu konuya not olarak eklemekte fayda görüyorum, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer’in 20 Mart 2020’de verdiği soru önergesindeki “İmar Barışı kapsamında bugüne kadar kaç binaya yapı kayıt belgesi tahsis edilmiştir?” sorusuna 7 milyon 374 bin bağımsız bölüm için yapı kayıt belgesi için başvurulduğu yanıtını vermişti. Kurum, vatandaştan bu kapsamda yaklaşık 24 milyar 744 milyon lira para alındığını açıklamıştı. İmar Affı ve para meselesi ayrı tartışma konusu.

AFAD’ınbir analiz ve raporunda ise deprem sonraları devletin kurumlararası koordinasyon sorunları, hasar tespitte yetersizlik dâhil pek çok eksiklik tespit edilmiş ve yazılmış yıllar önce. Türkiye’de erken uyarı sistemi konusunda da yıllardır konuyla ilgili ne bir mevzuat ne de işleme geçmiş bir sistemi de yok maalesef. Ancak yine bu deprem uzun zamandır her an olabilir diye uzmanlarca defalarca dile getirilmiş. AFAD'ın internet sitesinde deprem tehlike haritaları bulunuyor ve bu haritalar hangi bölgelerin deprem tehlikesi altında olduğunu ortaya koyuyor. Maden Tetkik Arama’nın (MTA) hazırladığı diri fay hatlarını gösteren harita da mevcut. Makina Mühendisleri Odası raporunda, Türkiye coğrafyasının yüzde 93’ü deprem bölgesi olarak tanımlanıyor ve buna göre böyle büyük bir depremin yaşanması hiç de sürpriz olmamış.

Uzmanlar bölgede 7,4 büyüklüğünde bir deprem olabileceği konusunda defalarca uyarmış. Çeşitli raporlarla Kahramanmaraş'ta yeni imara açılan birçok alanın fay kuşağının üstünde ve riskli olduğu ikaz edilmiş. Fay hatları ve zonları üzerine yapılaşmayı yasaklayacak Fay Yasası iktidarca sürekli ertelenmiş, ciddiye alınmamış. Afet yönetimi konusundaki eksikliklere AFAD'ın raporunda yer verilmiş ancak yeni önlemler alınmadı.2021'de TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası'nın yayınladığı raporda, Kahramanmaraş'ın şehir merkezinin 10-11 km kadar güneyinden geçen Doğu Anadolu Fayının 7,4 büyüklüğüne varacak bir deprem üretme kapasitesi olduğu ve bölgenin Türkiye'de deprem beklentisi taşıyan önemli sismik boşluklardan biri olduğu belirtilmiş.JMO’nın 2021 raporunda, “Bir yapı beklenen yer sarsıntısına göre ve geçerli en son 'Bina Deprem Yönetmeliği' koşullarına uygun olarak inşa edilirse can kayıplarına yol açmaz” deniliyor.

Şu bir gerçek ki, deprem öncesi alınabilecek her türlü önlem ve deprem sonrasında koordinasyon ve kurtarma çalışmaları açısından raporlar, analizler ve uzman görüşleri incelendiğinde depreme hazırlıklı olunabileceği, depremin sonuçlarının çok ağır olmamasının önceden alınacak pek çok çeşitli tedbirlerle önlenebileceğini görmekteyiz. Tüm bu tedbirleri detaylıca bir yazıya sığdırmak imkansız, lakin ben bu yazımda alınması gereken en önemli tedbirlerden birisi olan, herkesin bildiği fakat üzerinde pek durulmayan çok önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum; altı iş yeri olan binalardaki “KOLON KESME” vakaları!!!Açıkça ifade etmeliyim ki iş yerlerindeki kolon kesme işleri düpedüz cinayete ortaklıktır,  katliamlarda depremle kasıtlı iş birliğidir.

Deprem ile ilgili haberleri takip ederken sıkça duyduk kimi binalarda kolonların kesilmiş olduğunu ve bunların yıkımlara sebep olduğunu. Hatta bir haberde bir Diyarbakır’da bir binadaki kolon kesme davasının 1 yıldır sürdüğü, bu davayı yürüten Diyarbakırlı avukatın ise o binada deprem nedeniyle öldüğünü üzülerek dinledim.  Bazı binaların da kolon kesme davalarını olduğu, kimi kolonu kesilmiş binaların davalarının dahi olmadığını gördük. Hatta geçenlerde bir haberde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) daha önce bir kolon kesme şikâyetine ilişkin takipsizlik kararı veren bir cumhuriyet savcısı hakkında inceleme başlattığından bahsedildi. Biraz geç kalmadınız mı ey HSK? Umarız hali hazırda Türkiye çapında yıkılmamış binalarla ilgili devam eden tüm kolon kesme soruşturma ve davaları bundan böyle daha bir ciddiyetle takip edilir.

Hukuki açıdan bakarsak, imar mevzuatına aykırı bir şekilde kolon keserek hukuka uygun bir binanın zayıflatılmasına ve ruhsatlı bir bina üzerinde binanın taşıyıcı unsurlarının etkilenmesine sebebiyet verenler‘imar kirliliğine neden olma’ suçunu işlemektedirler.“İmar kirliliğine neden olma” suçu 5237 sayılı TCK'nın 184. maddesinde; “(1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir. İmar kirliliğine neden olma suçu, takibi şikâyete bağlı suçlar arasında olmadığından savcılık tarafından re'sen (kendiliğinden) soruşturma yapılarak kamu davası açılabilmektedir. Bu nedenle, kendi binamız olmasa dahi kolonun kesildiğini bildiğimiz bir binada kolon kesen kişileri de Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına ihbar edebiliriz.BU YAZIM BELEDİYE VE SAVCILIK MAKAMLARINA İHBARDIR! Kırşehir’de alt katı market, mobilyacı v.s. iş yeri olan ve kolon kesilme suçu oluşmuş pek çok bina olması muhtemeldir vebu konuda derhal re’sen harekete geçilmelidir.

Deprem sonucunda yıkılan bir bina şayet kolonu kesildiği için yıkılmışsa ve yıkılan bina neticesinde can kayıpları meydana gelmişse; bu durum bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme suçunu oluşturur. Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümüne neden olmuş ise, kişi 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kolon keserek binanın zayıflatılmasına sebebiyet veren kişi, olası bir depremde binanın yıkılarak insanların ölümüne sebebiyet verebileceğini öngörebilir olduğundan,TCK 85. madde gereği 'tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet verme' suçundan ağır ceza mahkemelerinde 22,5 yıla kadar yargılanacaktır. Yıkılan onca binayı, yitirilen binlerce cana baktığımızda cezaların yeterince ağır ve caydırıcı olmaktan uzak olduğunu görüyoruz. Belki de bu imar suçları, bilhassa kolon kesme suçları için TCK’da müstakil bir kanun maddesi eklenmeli, cezası da ağır ve caydırıcı olmalıdır. Savcılık ve kolluk makamları ise kolon kesme suçu ihbarlarını daha ciddiye almalı, hızlı harekete geçilmeli, bu tür davaların ise yıllarca sürmesi kanuni düzenlemelerle önlenmelidir.

Kolon kesme düpedüz cinayete teşebbüs, depremle iş birliği halinde bilinçli taksirli adam öldürme, hatta ve pekâlâ katliam yapmaktır. Deprem bölgelerinde ortaya çıkan kolon kesme suçlarının tüm Türkiye sathında da olduğu, ilimiz Kırşehir’de dahi muhtemelen olduğu bir gerçektir. İstanbul’da bu kolon kesme eylemlerinin tespiti yönünde çalışmalar başlamıştır. Derhal ilimiz Kırşehir’de de savcılıklar, belediyeler, imar müdürlükleri, ilgili bakanlıklar v.s. yetkili tüm makamlarca koordineli bir şekilde altları iş yeri olan tüm binalarda istisnasız re’senbir kolon kesme suçu tespitleri yapılmalı, yaptırımlar ve acil eski hale getirmeler veya kolon kesilen binalarda güçlendirme çalışmaları babında gereken her türlü çalışmalar gecikilmeksizin yapılmalıdır.  Bu çok büyük bir sorumluluk, behemehâl yapılması gereken çok hayati olan bir görevdir. Gelecekte de olası deprem ve felaketlerde belki de on binlerce hayatın kurtulması yapılacak bu çalışmaları bağlı olup, aksi halindeolabilecek telafisi imkânsız her türlü mağduriyetin müsebbipleri bu konu ile ilgili ve yetkili kişiler olacaktır.

Av. Bülent DEMİRBAŞ