Günler öylesine acımasız bir hızla geçip gidiyor ki her geçen günü arıyor, her geçen günü özlüyoruz. Her gelen yeni güne de saygıdan, sevgiden, örf, adet, töre, kültür, milli ve manevi değerlerden ve ahlaktan kopup, dejenere olarak ulaşıyoruz.

Günler öylesine acımasız bir hızla geçip gidiyor ki her geçen günü arıyor, her geçen günü özlüyoruz. Her gelen yeni güne de saygıdan, sevgiden, örf, adet, töre, kültür, milli ve manevi değerlerden ve ahlaktan kopup, dejenere olarak ulaşıyoruz.
Hal böyle olunca da ister istemez geçmişe özlem duyuyoruz. Bu özlemin en güzel örneğini Kırşehir’in duayen ve emektar gazetecilerinden ve “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi’ nin kurucusu Şevket Güner’de dün yazmış olduğu “ Bağ Evinden Şar Evine Göçerken “ başlıklı köşe yazısında değişik bir şekilde çok güzel dile getirmiş.
Gerçekten menfaatin, çıkarın, bencilliğin, paranın, elektronik aletlerin beynimizi hapsetmediği, yüz yüze iletişimin hakim olduğu, güven, huzur ve muhabbetin gönülleri doyurduğu, kazanlarda pişen mantı veya bulgur pilavının hep birlikte yendiği dönemlerdi o günler. Çok güzeldi insanlar arasındaki muhabbetler ve sohbetler. En büyüğün en itibarlı sayıldığı, söz, yumuş, sevk ve idarenin kayıtsız şartsız en büyüğe ait olduğu, yaşın tartışmasız hiyerarşi kabul edildiği, birlik ve beraberliğin sağlandığı zamanlardı sohbet ve köy odalarının olduğu günler.
Tüm mahalle ve köylerinde Hızırağı’ndan, Dinekbağa, Yenice Mahallesinden Aşıkpaşa Mahallesi’ne, köylerine kadar bahçeli müstakil evlerin olduğu insanlığın, yardımlaşmanın, muhabbetin ön planda tutulduğu Kırşehir’de mahallelerde sohbet odalarının, köylerinde köy odlarının olduğu büyük-küçük saygı ve sevginin yaşandığı, ruhumuzun sağlam, güven duygumuzun omurgalı olduğu günlerden bahsetmek istiyorum.
Her yokluğa ve zorluğa rağmen şükretmesini bilen, mutlu, kapısı, sofrası, eli açık, gönlü bol insanların olduğu günlerdi Kırşehir’de sohbet ve köy odalarının olduğu günler. Duygu yüklüydü insanlar, dertlerini birbirine anlatarak rahatlarlardı. Ağıt yakarlardı, göz yaşları sel olur akardı, ellerine aldıkları teşti veya tepsiyi çalarak oynayarak kurtlarını dökerlerdi kadınlar. Erkekler mahallenin ve köyün sorunlarını çözmek için bir araya gelirlerdi. Birinin derdi herkesin derdiydi, birinin mutluluğu herkesin mutluluğuydu, herkes birbirinin iyi olmasını ve bir şeylere sahip olmasını isterdi. İnsani ilişkiler, komşuluk ilişkileri, yardımlaşma üst seviyedeydi. Muhabbetler güzel, sohbetler hoş, insanlar doğru, dürüst, samimi ve harbiydi. Sahte insanlar, sahte gülücükler, sahte dostluklar, sahte samimiyetler yoktu.
Bu gün olduğu gibi gösteriş için namaz kılınmaz, abdest almaya giderken kollar ve ayaklar katlanarak koridorlarda yöneticilerin görmesi için gezilmez, namaz kılmaya giderken namaz kılmaya gidiyorum diyerek anons yapılmaz, herkes camiye topluca gider veya içlerinden birisi imam olur, birisi müezzin olur sohbet veya köy odalarında sadece Allah rızası için namaz kılarlardı.
Ne zaman para hırsı, İki yüzlülük, riyakarlık, yalakalık gözümüzü kör etti. Teknoloji yaygınlaştı, entel, dantel toplum olduk işte o zaman milletin dili boğazına gitti, beyinler körleşti, kalpler mühürlenerek sohbet ve köy odaları yok oldu. Yüz yüze iletişim bitti, sanal ve samimiyetsiz naylon dostluklar başladı. Şiveye muhabbet katılarak servis edilen sesli diyaloglar, içten misafirlikler ve yan yanayken yaşanan dost sıcaklığının getirdiği akla gelen-gelmeyen tüm güzellikler yok olup gitti.
Kırşehir’in mahalle ve köylerinde ikamet edilen evlerin mahrem bir uzaklığına evin temsil yetkisine sahip reisinin kullanacağı şatafatlı bir oda yapılırdı. Atlığı, yüklüğü, ikram dolabı, yün minderleri, batmanlarla ölçülen döşekleri, oyalı yastıkları, süslü melefelerle köpürülmüş yorganları, tavan ve taban süsleri, kök boya kilimi, tası, testisi, şekeri çayı, içine bastırılmış ağzı kapatılarak kum içerisine gömülmüş peynir çömlekleri, tavana asılmış, üzümler kavunlar vs. bölümleriyle özel bir güzelliğe sahipti.
Hanenin itibarının tüm göstergelerini taşıyan genişliği, mimarisi, iç ve dış dekorasyonu, ikram ve servis malzemeleri ve süs aksesuarlarıyla donatılı bu yapının adı misafir odasıydı, sohbet odasıydı, köy odasıydı. Bütünüyle misafir ağırlamak için inşa edilirdi. Odanın sahibi güler yüzü, halk gözünde kazandığı güven, sözünün tanışları arasındaki hükmü, giyimi, kuşamı, ekonomik durumu ve günlük misafir sayısıyla diğer rakipleri arasında cömertlik ve hanedanlık yarışına girerdi. Bu yarış gönül kazanma yarışıydı. Karşılığında ise en büyük ödül olan itibar kazanılıyordu. Herkes halis ve temiz duygularla bu odalarda yer edinmeye çalışır, ağırlanmaya layık olabilmek için ahlak, iffet, temizlik, giyinme, konuşma, saygı ve tüm güzel huyları kendisine takınarak, hata yapmamaya, değerini istikrarla artırma rekabetine koyulurdu.
Bir ahlak okulu, bir toplum akademisiydi, misafir odaları, sohbet odaları, köy odaları. Orda bulunmak, orda değer görmek her insanın hayali, her insanın hedefiydi. Misafir odası orda dursa bile içeriden ve dışarıdan iştirak edecek olanlar, kendi güven, ahlak, iffet ve itibar teşhisini kendileri koyar, tedavilerini kendileri yapar ve tüm çirkin duygularından arınma gayretine düşerlerdi. Toplum kırışıklıklarını ütüleyen bir düzelticiydi misafir odaları, sohbet odaları, köy odaları. Küçükler orda bir köşede sessiz ve edepli oturuşlarıyla söz dinleme, ikram etme ve güler yüz gösterme göreviyle yumuşlara amade; büyükler ise adaletli emirleri, söz söyleme sırası, konuşma süresi ve oturma biçimleriyle görgü fırtınası estirirlerdi. Günümüzde eğitim kurumları dahil, okulların en gereklisiydi sohbet ve köy odaları. Herkes bu muhabbetlere nail olabilmek için dışarıda bile hata yapmamaya özen gösterirlerdi. Adımız küçülmesin, itibarımız lekelenmesin hissi herkeste hakimdi.
Ev hanımları da misafir odalarının, sohbet odalarının ve köy odalarının en önemli tarafıydı. Hazırlamış oldukları yemeklerin lezzeti, tabak, çanak, sofra, el bezi, kaşık, çömçe her neyse detay aksesuarlar, ekmek dahil tüm ikramlarındaki tertip, düzen, servis kalitesi ve miktarlar üzerinden gizli değerlendirmelere tabi tutulur, eksi ve artılar evlenecek yaştakiler ve dünür olmaya talip olanlar tarafından değerlendirme kriterlerini oluştururdu. Bütünüyle bir görgü, bilgi, nezaket ve zarafet yarışıydı sohbet ve köy odaları.
Görsel yönü, sohbet ortamı, felsefi boyutu ve sürekli güzellikler üreten bu toplum okullarının düşünsel detaylarını tarif etmekte güçlük çekiyorum. Kırşehir’ in merkezinde ve Köylerindeki adalet, ahlak ve “Görgü Sarayları” diye adını koymak istediğim yıllar öncesine hakim olan bu kutsal yapılar; göç, teknolojik aksesuarların yarattığı sanal dünya, gittikçe eriyen güven duyguları ve soğuyan ilişkiler nedeniyle bir anda eriyip yok olup gitti. Bu hatanın herkes farkındaydı ama tekrar tesis etme zahmeti ve gayretine maalesef kimse girmedi.
Şehirlerde sohbet odalarının, misafir odlarının, köylerde köy odalarının yok olması akrabalık, komşuluk ve arkadaşlık bağlarını koparttı. Nüfusun çoğalmasına rağmen yalnızlık ve kimsesizlik dehlizinde mutsuz insanlar türetti. Büyük küçük hiyerarşisi unvan ve zenginlikle, sinsi menfaat duygularıyla ölçülür hale geldi. Toplu taşım araçları dahil kimin nerede oturacağı belli olmayan saygı kuralları dahil bir edep kaosu yaşanmaya başladı. Bu örneklere ait eksiler saymak ve sıralamakla bitmeyecek.
Araya giren zamanın tamiri ise şimdi köklü tedbirler alınsa bile yıllarca sabır gerektirecek sıkıntılı bir süreç olacağını iyi biliyoruz ama gerçek manada tamir edilebilinir mi diye düşünsem de kaybolan sohbet odalarının, köy odalarının, eli , kapısı gönlü ve sofrası açık samimi, içten ve dürüst insanların geri gelmeyeceğine inanıyorum.