"Beyinsizlik, idrak yoksunu olmakta suçlar kapsamına alınmalıdır." Zihnimde bu sözün  kıpırtısıyla uyanmışım sabahın seher vaktine. 

Zira pek çok zarar/suçlar buna bağlı işlenmekte, telafisi olmuyor, olsa bile neticeleri ağır oluyor. Üstelik beyinsizlik, idrak yoksunluğu kişinin kendisinden daha fazla başkalarına zarar veriyor...

Küskünlük içindeyim. Kırgın bir heves aklımda, yorgunluk bir düş kurar gölgemde.

Elimde yarım çay bardağı ve suskunluğum  kendimden bile daha  ağır ... Ağır ki ne ağır. İçersinde  bulunduğu baştan ağır , sanki düşünce yığını.

Her biri diğerini yakalamaya çalışıyor.

Güzel olan ne varsa yüzleşmeye hazır...

Elbette bilinen bir gerçek ki;

Erdem, dürüstlük, sevgi ve yardımlaşma içerisinde olan toplumların refah düzeyi de yüksek oluyor. Çünkü bu maya ile doğan fertler dala oturan kuş misali dalın kırılmasından asla korkmaz. Çünkü güveni dalda değil kendi özgüveninde ve kanatlarındadır.

Ben bu Dünyada Hz Ömer'in adaletinin ve ahirde Allah'ın adaletinin mutlaka gerçekleşeceği inancındayım. Ki bu bir inanç meselesi. Diğer yandan bu adaletin gerçekleşmesini göremeden ölenler oldu -olacak. Elbette bu  da  sadaka değil Sevgi ve dayanışma kültürünün olmayışındandır. Çünkü önemli olan sadaka kültürü değil Sevgi ve dayanışma kültürüdür...

Maarifet iltifata tabidir//Müşterisiz metâ zâyidir" beyti sahibini haklı çıkaracak niteliktedir.

Gerçekten de müşterisiz mal nasıl zayi olursa; ne kadar çalışır fikir üretir, icat yaparsanız yapın, takdir eden yahut talip olan yoksa çektiğiniz emekler boşa gider, işin devamı da gelmez. Bu acı gerçeği eminim atasözü haline gelen bu beyit Türk milleti var oldukça unutulmayacaktır.

Allah'tan aklıma sevgiye ve dayanışmaya dair Japonya’da yaşanmış ve dilden dile dolaşan bir kertenkele hikâyesi geliyor ve beynimin karıncalanması diniyor.

"Bir gün adamın biri bir ev satın alır, bina oldukça eski ve tamirata ihtiyacı olan bir evdir. Kapı ve pencereleri değiştirmekle işe koyulan bu adam gördüğü manzara karşısında hayretini saklayamaz. Bir çiviye saplanmış bir kertenkele görünce merakla onu incelemeye başlar.

Hem düşünür hem de bulunduğu yerde hareket eden kertenkeleyi izler. Bu kertenkele muhtemelen bu ev yapılırken buraya çakılmıştır.

Fakat nasıl olur da yemeden, içmeden uzun yıllar böyle yaşadı diye düşünürken, bu kertenkelenin hemen yanı başında başka bir kertenkelenin belirdiğini görür. Ağzında yiyecek taşıyan kertenkelenin çiviye asılı kalmış kertenkeleyi beslediğini görür. Bu kertenkele yaralı kertenkelenin eşi, çocuğu ya da arkadaşı olabilir.

Burada önemli olan birinin diğerini yaşatma arzusu ve istemidir. Değerli bir şeyi oluşturmak ve de yaşatmak sabır ve enerji gerektirir. Sevgi ve yardımlaşmanın en güzel örneklerinden bu kertenkele hikâyesine benzer çok hikâye okumuş ve yaşamış olabiliriz. Burada önemli olan herkesin kendi payına alacağı dersler olduğudur. Şüphesiz herkes her şeyi bilmeyebilir. Bilinmesi gereken şey, çalışmaları ve başarıyı zaafa uğratacak olan sevgisizliği çözmektir.

Ebedi dostluklar ve de ebedi düşmanlıklar olmasa da, dostluğun ilelebet devam edeceğini düşünerek hareket etmek gereklidir. “Kin ve nefretin yerine, kıskançlık ya da çekememezliğin karşısına sevgi ve hoşgörüyü hâkim kılmaktır.”

Tesellim ise beynime hazılmış halde duran şu sözlerle bitiriyorum.

"Kendine sevdiğin kişinin ölümlü olduğunu, sevdiğin şeylerin sana ait olmadığını, sana birer hediye olarak verildiklerini, sonsuza kadar senin olmayacaklarını hatırlat."

                                *

Yanımızda olamayanların anısına; vefat etmişlere rahmet, sağ olanlara merhamet dileklerimle  iyi bayramlar...