Bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelip okul açmaya karar verdiler. Bir tavşan, bir kuş, bir sincap, bir balık ve yılan balığı yönetim kurulunu oluşturdu.

Tavşan, müfredatta koşma'nın bulunmasını istedi...

Kuş uçma'nın, balık yüzme'nin, sincap ağaca tırmanma'nın, mutlaka zorunlu dersler arasında gerektiğini söyledi.

Bütün bunları bir araya getirip, bir müfredat programı yaptılar ve bütün hayvanların bu dersleri girmesini istediler.

Tavşan koşu dersinden A alıyor olmasına rağmen, ağaca tırmanmak onun için çok ciddi sorundu. Sürekli kafa üstü düşüyordu. Bir süre sonra beyni hasar gördü ve eskisi gibi koşamadı. Artık koşuda A almak yerine, C alıyordu. Ve tabii, ağaç tırmanmada da her zaman zayıf nota talim ediyordu.

Kuş, uçmada çok başarılıydı, ama sıra toprak kazmaya geldiği zaman, o kadar başarılı değildi. Sürekli gagasını ve kanatlarını kırıyordu.

Bir süre sonra toprak kazma notu hala F olmasına rağmen, uçma notu C 'ye düşmüştü. O da ağaca tırmanmada çok zorlanıyordu.

Sonuçta sınıf birincisi olan hayvan her şeyi yarım yapabilen, geri zekalı yılan balığı oldu.

Ancak eğitimciler çok mutluydu, çünkü herkes bütün dersleri görüyordu. Ve buna "geniş tabanlı eğitim sistemi" dediler.

(Osho' nün "Sezgi" kitabından)

                      *

KAFİR!..

Uzun yıllar önce Bursa’da bir davulcu yaşıyordu…

Ramazan gecelerinde sahurda insanları uyandırmak için davul çalan adamcağız, geriye kalan 11 ayda ise düğünlerde, şenliklerde, mitinglerde hünerini sergileyip ekmek parasını kazanıyordu…

Aradan yıllar geçti, davulcu yaşlandı ve aklına o güne kadar hiç düşünmediği bir soru gelip oturdu;

Hayatını ramazan ayları dışında içkili düğünlerde, eğlencelerde de davul çalarak kazanmış, kefen parasını da bu kazandıklarından bir kenara ayırmıştı…

Aklını kurcalayan soru işte burada devreye giriyordu:

–Acaba bu kefen parası caiz miydi, değil miydi?...

Düşündü, taşındı Diyanet İşleri Başkanlığı’na danışmaya karar verdi…

Durumu anlatan bir mektup yazıp aynı soruyu sordu, gelen yanıtla başından aşağıya adeta kaynar sular dökülmüştü:

-Caiz değildir!...

Adamcağız büyük bir üzüntü içinde hikâyesini dönemin en ünlü yazarlarından Hasan Pulur’a yazdı...

Mektubu büyük bir şaşkınlık içinde okuyan Pulur,

“Olaylar ve İnsanlar” köşesine taşıyıp, adamcağızın hikâyesini ve Diyanet’in verdiği cevabı anlattıktan sonra şu soruyu sordu:

–Diyanet “caiz değildir” diyorsa demek ki bir bildiği vardır!...

Benim de onlara bir sorum olacak:

Oradaki din görevlileri maaşlarını devletten alıyor...

Devlet ise bu paraları halktan aldığı vergilerden ödüyor...

Vergi verenlerin içinde meyhanecisi de var, kerhanecisi de var…

Bu durumda aldıkları maaş caiz midir, değil midir?!.

Ortalık karıştı tabii!..

Sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı,

“Konu yanlış anlaşılmış, yanlış karar verilmiştir... Kefen parası caizdir” açıklaması yaptı!..

Ruhun şad olsun Hasan Pulur...