salih

Şunun şurasında genel seçimlere 100 gün kaldı…

Kırşehir’de milletvekili aday adayı olanların büyük kısmı aday adaylıklarını açıkladı, sahneye çıktı, üyelerin ve delegelerin peşine düştü!
Üyelerin ve delegelerin peşine düştü diyorum çünkü onların “kutsal” oylarına ihtiyacı var!
CHP’de ön seçim var. MHP’de ve AKP’de temayül yoklamaları olacak. Bu nedenle üyelerin ve delegelerin bir oyu bile çok önemli.
Bir oy deyip geçmeyin.
Bir oy, bir oy…
Hani bir atasözümüz var “Bir mıh bir nal kurtarır; bir nal bir at kurtarır; bir at bir er kurtarır; bir er bir cenk kurtarır; bir cenk bir vatan kurtarır" diye…
Tıpkı öyle bir şey…
Bir oyla milletvekili adayı seçilenler, bir oyla Belediye Başkanı ya da milletvekili seçilenleri çok gördük…
Bu nedenle bir oy çok önemlidir.
Şimdi hiçbir partiye üye olmadığım için veryansın ediyorum bazen…
Niye ediyorum ki?
Çünkü önceki gün bir dostum gazetemize gelerek bir milletvekili aday adayı ile yaptıkları seçim çalışmalarını anlattı. İşte o zaman veryansın ettim!
Keşke diyorum ben de bir partiden üye ya da delege olsaydım.
Ben de bir delege ya da üye olsaydım da kapıma her gün bir aday çıkıp çıkıp gelseydi!
Kendimi biraz naza çekip, aday adaylarını şöyle bir yalvartsaydım, onlar peşime düşüp orada burada yiyip içip günümü gün etseydim diyorum.
Hatta isteklerimi, sorunlarımı sıralayıp yerine getirtseydim, olmadı biraz daha ileri gidip köşe dönmek için rant elde etseydim diyorum.
Dedim ya önceki gün Kırşehir’de bir milletvekili aday adayının ekibinden olan bir dostumuz gazetemizde öyle ilginç olayları anlattı ki, ağzım açık kaldı, vay anasına be demeden edemedim.
Bakın neler anlatıyor:
“Ya bir delegeden destek olmak için beş kişiden oluşan ekip harekete geçtik. O delegenin eşi ve kendisinin iki oyu var. Önce beş kişiden oluşan ekipten birisi istişareye ve temasa geçti. Görüştü, biraz nazlandığını görünce, diğer ekipteki arkadaşlarımız devreye girdi. Onlara da burun kıvırınca onu yıllarca tedavi eden bir doktor arkadaşımız araya girdi ‘Onu bana bırakın ben hallederim!’ dedi. Kendisiyle birlikte düştük yola, vardık evine… Bu delegede bir naz, bir naz ki anlatamam. Konuştuk, anlattık, desteğini istedik. Evirdi, çevirdi, kıvırdı, kırk dereden su getirdi biraz yola geldi ki birden 180 derece çark ederek düşüneceğim’ deyince benim kafam attı. Hadi arkadaşlar gidelim. Bu adamdan bize hayır yok diyerek çıkıp gittik. Yani delege bizim onun eline düştüğümüzü düşünerek demek ki başka şeyler bekliyor ki yok diyor. Yani şimdi milletvekili aday adayı olmak değil, delege olmak varmış.”
Evet, milletvekili aday adaylarının işi çok, hem de çok zor…
Önce delegenin desteğini alacaksın ki milletvekili adayı olacaksın.
Milletvekili adayı olmakla da iş bitmiyor. Gideceksin, geleceksin, yedirip içireceksin ki oy olacaksın, seçilmek için milyonları ortaya dökeceksin.
Çaydan çorbaya, yemekten gece içki ve mezesine kadar yedireceksin, içireceksin, olmadı seçim çalışmaları sırasında arabasının yakıtını dolduracaksın. Olmadı evine gıda poşeti, olmadı altın göndereceksin ki oy alacaksın!
Yoksa elin cebine gitmez, yedirip içirmezsin, dağıtmazsan sana kim oy verir ki!
Önce aday olmak için cebini şişireceksin ki yola çıkacaksın!
Sonra kahvaltılı, yemekli toplantılar düzenleyeceksin ki hem kendini anlatabilesin, hem de seçmen senin ne kadar bonkör olduğunu görebilsin.
Yoksa kuru kuruya kimse senin gadan olmaz…
Şimdi düşünüyorum bu şartlarda ben milletvekili aday adayı olamayacağıma göre keşke bir partiden delege ya da üye olsaydım.
Olsaydım da hiç olmazsa şurada üçbeş ay aday adaylarını kapıma getirseydim, onların imkanlarından faydalansaydım diye düşünüyorum.
Ama benden siyasetçi olmayacağına göre, hele hele hiçbir partiye üye olmayacağıma göre biz böyle yerimizde saymaya devam edeceğiz.
Ne yapalım ki bu da benim kaderim!

Emine Teyze, su parasına yanıyor!

Kırşehir’de bizim Emine Teyzemiz var ya, onun başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmiyor nedense…
Oğlu Servet ve Hüseyin Beydoğan onun elinden neler çekiyor neler…
Pazarda arabasını çaldırıyor Emine Teyze, tatilde yanıyor Emine Teyze…
Dedim ya Hacı Emine Teyze ne kadar bahtsızmış, her şey onun başına geliyor.
Geçenlerde yazın oturduğu Aşıkpaşa Mezarlığı arkasındaki bağ evine gidiyor, sağı-solu şöyle bir kolaçan ediyor, kapıyı pencereyi, bahçeyi bir düzenliyor, temizliyor.
Mutfağa taktığı hortumla bahçeyi temizliyor, bu sırada sular kesiliyor.
Suların kesildiğini unutan Emine Teyze, hortumu çıkarıyor, topluyor ve kömürlüğe bırakıp kış evine gidiyor.
Bir hafta sonra Pazar günü bağı evine gidiyor ki evi su basmış.
Ne halı kalmış, ne kilim!
Ne parke kalmış, ne koltuk!
Hepsi sular içinde yüzüyor!
Oturmuş, ağlayıp zırlamış ama nafile…
Oğulları Servet ve Hüseyin Beydoğan’ı çağırmış.
“Şu evimin haline bak! Ben ne yapacağım?” diyerek veryansın etmiş!
Bizim Servet ve Hüseyin Beydoğan kardeşler “Bırak ağlamayı ana gelen mala gelsin. Sen bizim her şeyimizsin” diyerek Emine Teyze’nin gözyaşlarını silmişler, avutmuşlar, evin sularını boşaltıp, eşyaları dışarıya atmışlar.
Evdeki bütün eşyaları ve parkeleri zarar gören Emine Teyze bunları görmüyor ve düşünmüyor olmalı ki “Ya çocuklar bu ay çok su parası gelir! Ben nasıl ödeyeceğim?” diye kara kara düşünüyormuş!
Emine Teyze bu, eşyalarını değil de, su parasını düşünecek tabii.
O bir ara çorapçıdan çorap alırken kendisini seyreden bizim Ramazan’ı görünce bozulmuş ve “Emine Teyze niye oğullarının orada almıyorsun da buradan alıyorsun?” sözüne de “Aman, benim çocuklar pahayı satıyor!” demişti.
Neyse Emine Teyze’ye geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.
Haa şunu da söyleyeyim Emine Teyze’ye… Bak Emine Teyze hiç düşünmüyor musun senin evini niye su bastı diye?
Sözünde durmadığın için basmış olabilir mi ki?
Bak Emine Teyze bize verdiğin “Kürt Pilavı” sözünü yerine getirmezsen başına daha çok böyle şeyler gelecek herhalde…

Biraz da gülelim!

Bana da mı lo lo lo?

Sanık kesinlikle ceza yiyecekti. Avukat " Ben seni kurtarırım" diyerek büyük bir ücret karşılığında davayı üstlendi. Sonra sanığı karşısına aldı:
Yargıç ne derse desin, ne sorarsa sorsun, "lo lo lo" dan başka söz söylemeyeceksin.
Duruşma saati geldi, yargıç sanığa sordu:
Adın ne?
Lo lo lo.
Söylesene be adam!
Lo lo lo.
Kaç yaşındasın?
Lo lo lo.
Yahu burası mahkeme. Cevap ver!
Lo lo lo.
Bu esnada sanığın avukatı yerinden kalktı.
Görüyorsunuz sayın yargıç, müvekkilim zararsız bir delidir. Ceza sorumluluğu yoktur.
Yargıç savunmayı haklı bularak sanığın ceza sorumluluğu olmadığı yolunda karar verdi.
Duruşmanın ertesi günü avukat, sanıktan ücretini istedi. Hapisten kurtulan adam yine mahkemedeki tavrını takındı.
Lo lo lo.
Dostum, mahkeme sona erdi, kendine gel. Şakayı da bırak.
Lo lo lo. Avukatın tepesi attı:
Senden paramı istiyorum be adam! Bana da mı lo lo lo?

Sevdiğim bir söz

Bütün hayallerimiz gerçek olabilir, eğer peşlerinden gidecek cesaretimiz olursa.
Walt Disney