Sanat nedir? Benim tanımıma göre sanat; insan ruhuna, dimağına, ufkuna, hayatına bir güzellik katan, farklı bakış açıları ile düşünmesini sağlayan, basmakalıp cümlelerden ve rutin bir hayattan sıyrılıp, insanın diğer canlılardan farklı olarak aklını kullanarak düşünme ve sorgulama mekanizmasını harekete geçiren bir eylem biçimidir. Bir sinema filmi; insanın ruhuna bir şey katıyorsa sanattır. Bu yüzden günümüzde çekilen çoğu film sanat eseri değil, tüketim ve eğlence sektörünün bir nesnesidir.
Sizlere bu hafta sanat değeri olan, beni de çok etkileyen bir filmden bahsedeceğim. Filmin ismi: “Dersu Uzala”, yönetmen; Akira Kurosawa.
Film hakkında Türk filmlerinin usta yönetmeni Halit Refiğ’in yıllar önce Milliyet Gazetesindeki köşesinde yazdıklarını sizlere sunuyorum:
“Japon sinemasının en önemli yaratıcılarından biri olan Akira Kurosawa’nın Sovyetler Birliğinde gerçekleştirdiği “Dersu Uzala”, gücünü tabiatla haşir neşir olmaktan alan, ustalığını son derece olgun bir anlatım tarzının yalınlığı ardında gizleyen, hiçbir girintisi, çıkıntısı olmayan bir hikâyeyi yaklaşımındaki ağır başlı tutumla destansı boyutlara eriştiren, sinemada pek sık rastlanmayan değerde bir film. Yirminci yüzyılın başında, Ruslar’ın, Doğu Asya’da yayılmaları sırasında, Vladimir Arsenyev adlı askeri bir coğrafyacının yaşlı bir Moğol avcısı ile dostluklarını anlatan kitabından yola çıkan Kurosawa, görünürde hiçbir fikri iddia ileri sürmeden seyircisini gene de, medeniyet ve tabiat, Batılı insan ve Doğulu insan gibi temel çelişkiler üzerinde düşünmeye sürüklüyor.
Dersu Uzala, yaşayışı ile tabiat arasında çok dengeli bir uyum sağlamış Doğu Asyalı, ilkelliğini kendine göre kültür haline getirmiş bir avcı. Vladimir Arsenyev, Batıdan uygarlıkla, silâhlanmış olarak geliyor. Uyum sağlamakta güçlük çektiği tabiatın sırlarını araştırmaya, onu kontrol altına almanın yollarını bulmaya çalışıyor. Arsenyev için Dersu’yu vahşi tabiattan kurtarıp uygar yaşayışa götürmek onu kurtarmak sayılıyor. Ama Dersu için bu, ölümden de beter.
Kurosawa’ya göre Dersu, yaşlı ve yok olmaya mahkûm, yaşadığı orman bile kendisiyle birlikte ortadan kalkıyor.
Kurosawa, Doğu ve Batı kültürlerinin tabiata yaklaşımındaki çelişkiyi, Avrupalı halklar ile Asyalı halklar arasındaki kültür çelişkilerine yer veriyor.
Film, birbirinden güzel tabiat görüntülerinin, donuk kuzey güneşlerinin, buz tutmuş göllerin, ışıkların oynaştığı ormanların, barajlarla tembel ve uyuşuk hale getirilmemiş coşkun akan ırmakların çağladığı görsel zenginlik ardında, Batı düşüncesinin bütün ağır basan etkilerine rağmen, tabiat ve insan ilişkilerine bakışta, Kurosawa’nın gene de Doğulu bilgelere has duru ve yalın bir anlayışı derinden derine sürdürdüğünü sezdiriyor. “
Filmin yönetmeni Akira Kurosawa ise filmle ilgili şöyle diyor:
“ İnsanlar tabiatın bir parçası olduklarını unutmuşa benziyor ve onu vahşi bir biçimde yok ediyorlar. Çevre sorunları giderek hayati düzeye tırmanıyor ve hayatımızı tehdit ediyor. Bu sorunu anlatmak istedim. Ayrıca, ikisi de tabiat tutkunu, tabiata âşık iki insanın gerçek dostluğunu anlattım filmimde…”
Filmin mesajı nedir diye sorduğumuzda şu cevabı veriyoruz: “ Dersu’ya ‘Güneş nedir?’ diye soran askere:
--- Sen güneşi hiç görmedin mi?, der, Dersu. Ve devam eder: Görmek çok önemli, önünüzü görmüyorsunuz, ormanda kalsanız iki günde ölürsünüz, diye cevap verir.
Fakat filmin sonlarında görme yetisi azalınca şehre iner, yani modern insan hakikati görememeye başlayınca tabiattan uzaklaşmış, şehirleri kurmuş, aslına ihanet etmiştir. Ve artık geri dönülemeyecek noktadadır…
Yaşadığımız çağda insanoğlunun çaresizliğini görünce, bu filmin öneminin daha iyi anlaşılacağını umuyorum.
****
Bu hafta Saklı Kalan Şiirler Köşemizde ilk olarak Halide Nusret Zorlutuna’nın bir şiirini sizlerle buluşturuyorum, yıl 1966:
GÜNEŞE DOĞRU
Müjde, çocuklar, müjde;
Güneş doğdu…
Gece uzundu,
Kapkara, katran gibi.
Gün hiç doğmayacaktı sanki.
Köpekler uludular
Sabaha kadar.
Kara gece kırıldı bir yerinden
Müjde, çocuklar, müjde;
Güneş doğdu yine;
Yaprak yaprak açıldı mavi bir sabah
Ağaçlar gene yeşil
Kiremit kırmızı…
Elhamdülillah!
**
İkinci şiirimiz Birleşik Amerikalı şair Edna St. Vincent Millay imzalı, çeviren: Muzaffer Uyguner:
BİR TEPEDE ÖĞLE SONU
Güneşli tepelerde
Sevinçten uçacağım
Hiçbirini koparmadan
Çiçekler koklayacağım.
Uçurumlara, bulutlara
Sâkin sâkin bakacağım
Rüzgârın menevişlediği
Çayırlara yatacağım.
Ve şehrin ışıkları
Yanınca birer birer
Döneceğim evime
İçimde ürpertiler.