“Her dem biter bir dert ile,

Geh germ ile geh serd ile.

Uğraşmaya her ferd ile..

Değmez bu dünyayi ahas.”   

                                     [Abdurrahman Sâmi Paşa]

“Her hayat bir dert ile sona erer. Kâh sıcaktan, kâh soğuktan.

Her kimseyle uğraşmaya değmez bu bayağı dünya.”

Bir arkadaşım, çocuklarının bir işe giremediğini, etrafına baktığında çoğu tanıdığının çocuklarının hayatta daha başarılı olduğunu söyleyerek, ne kendisinin ne de çocuklarının hak ettiği bir hayatı yaşadığını büyük bir üzüntü ile söyledi. Ben de kendisine hayatta atılan adımların elbette önemli olduğunu, hayatın mantığına ve matematiğine göre yaşamamız gerektiğini, ancak yine de hiçbir şeyin istediğimiz gibi gitmediğine de şahit olacağımızı söyledim. Bir zamanlar ne kadar kudretli olsak da hayat ileride ne getirir, bilinmez. Bir NBA efsanesi, Dünyanın en büyük basketbolcularından biri olan Kerim Abdul Cabbar, şu anda tekerlekli sandalyeye mahkûm bir hayat sürmekte.

Kitaplığımda hayatın anlamını sorgulayan bir kitap var: Kitabın adı “Hayat Nedir?” (*), yazarı: Profesör Mehmet Ali Aynî, kendisi doğu ve batı felsefelerini bilmekle kalmayıp; dünyanın hemen her yerini gezmiş bir gezgindir. Hayatı, felsefe ve tasavvuf bulutlarından ve mesafelerin ötesinden seyredebilmiştir. Kendisinin felsefeye, psikolojiye, ahlâka, tasavvufa, siyasete dair bir kütüphane dolduracak eserleri vardır.

Profesör Mehmet Ali Aynî’nin, “Hayat nedir?” isimli kitabının içeriği şu konuları kapsıyor: Hayat nedir? Hayatın bir gayesi var mıdır? Yaşamak iyi midir, fena mıdır? Hayatta çekilen bunca maddi ve mânevi fenalıklar, sefaletler, musibetler niçin? Ölüm nedir? İntihar meselesi. Saadet nedir ve nasıl elde edilir?

Yazar, insanlara beş öğüt veriyor; bunlara bir de altıncısı ve sonuncusunu ilâve ediyor:

1- Her şeyden evvel sıhhati korumak için faydaları tecrübe ve ilimle sabit olmuş kaidelere riayet etmelisiniz. Çünkü insan için en büyük nimet sıhhattir.

Simoni de vaktiyle şöyle demişti: ‘Fâni insan için sıhhat nimetlerin en büyüğüdür. Güzellik ondan sonra gelir. İyi kazanılmış zenginlik ondan sonradır. Ondan sonra da dostlarla paylaşılan gençlik zevkleri gelir.

2- Hiçbir gün boş ve tembel durmayarak mutlaka bir işle meşgul olunuz. Bu iş herkesin haline göre değişir. Maddi ihtiyaçları temin edilmiş insanlar için en iyi işler güzel sanatlardan birisine çalışarak onu iyice elde etmek ve ilerletmektir.

Boş oturmak ve münasebetsiz hayal ve hülyalarla vakit geçirmek kadar insanı hayattan bıktıran başka bir şey olamaz.

Her şeyden önce insan, kendi zamanını iyi kullanmalıdır. Wendel Holmes soruyor: “Eğer zaman onu işle doldurmak için değilse niçin emrimiz altında bulunuyor?”

3- Ev işleri ve muayyen vazifelerin yapılması bittiği vakit kitap okumalıdır. Yalnız, okunacak kitapların gayet dikkatle seçilmesi elzemdir.

Tarih kitaplarından alınacak ibretler hayatta insan için en kıymetli bir rehber hizmeti görür.

4- Bir insan için en tabii dostu anası, babası, kardeşleri, kocası veya eşi ise de bu kadarı kâfi değildir. İnsan onların haricinde de her hususta kendisine yâr olacak sadık, müşfik bir arkadaş bulmaya çalışmalıdır.

5- Bahtiyar ölmek isteyen bir kimse her vakit kendisini kontrol etmelidir. Eskiden bu işe nefsi mürakabe derlerdi. Bir bahçıvan, idaresine memur olduğu bahçede icabeden temizlikte kusur ettiği vakit o bahçeyi nasıl yabani otlar basar, bir çok zararlı böcek çiçekleri berbat ederse bir insan da nefsini muhasebe etmezse haberi olmaksızın orasını muzır fikirler, bâtıl akideler istila eder. Bedenimizin temizliğine, diriliğini muhafazaya nasıl dikkat ediyorsak, ruhi varlığımız için de aynı ihtimamı göstermeliyiz.

Apayrı bir bahis ayırdığım SON ÖĞÜT: … Bütün büyüklerimizin tavsiye ettikleri gibi kaza ve kader sırrını akıl menşurundan görmeyi denemenizi size hem tavsiye eder ve hem hayatta nasibiniz olan işiniz ve gücünüzle kalb sükûnu ve vicdan huzuruyla uğraşmanızı akıl ve dirayet basiretinize bırakıyorum.

Kitaptan notlar:

KARINCALARDAN ALINACAK İBRET

Bir musibete karşı karıncaların gösterdikleri sabır ve tahammül ile o musibetin sebep olduğu ziyanları telâfi etmek için derhal ve hep birden giriştikleri gayret insanoğulları için gerçekten ibretle görülecek bir hâldir. Meselâ yoldan geçen bir adam elindeki bastonu kaldırıp bir karınca yuvasına soktuğu vakit yuvanın tavanı yıkılır. Fakat baştan inen bu belâ karıncaları ürkütmez, derhal hepsi birden yerin yüzüne çıkarlar. Mütecaviz henüz orada ise toptan bacaklarına saldırırlar. Onların ilk heyecanı geçer geçmez, her birisi felâketi tamire koyulur. Canları sıkılmaksızın ve sebatla yuvalarını eski hâline koyarlar. Elhâsıl, hiçbir hadise sebebiyle yılmayan, cesaretlerini kaybetmeyen bu hayvancıkların karışıklığa, felâkete, tahribe karşı intizamla, karşılıklı iyi niyetle,  yenilmez bir sabırla gösterdikleri mukavemet insanı hayrete düşürüyor. Herhangi bir sebepten dolayı uğrayacakları bir musibete karşı insanların yapacakları iş budur. Tabiata veya Allah’a atıp tutmak değildir. Yer depremi sebebi ile evlerinin yıkılmasını istemeyenler, evlerini sağlam bir zemin üzerine, sağlam malzeme ile ve ilmin icaplarına göre yaptırmalıdır.

**

“Mihneti kendine zevk etmedir âlemde hüner

Gam ü şadi-i felek böyle gelir, böyle gider.“

                                                                  [Enderunlu Vasıf]

Günümüz Türkçesiyle

“Dünyada hüner, zorluklarla mücadeleyi zevkle yapmaktır.

Sevinç ve keder hep böyle gelip gider.”

(*) Hayat nedir?, Yazar  Mehmet Ali Aynî, Ahmed Said Matbaası, 1945 yılı.

*** 

Saklı Kalan Şiirler köşemizin bu haftaki ilk misafiri Osman Çizmeciler, 1975 yılına ait bir şiir:

VAV GİBİ

Hayat bir sınav gibi,

Çabuk geçer tav gibi,

Talihin de gülmezse,

Düşün kukumav gibi.

Dünya şaka değildir,

Spor gibi, av gibi,

Pek de ciddiye alma

Tapulu bir ev gibi. 

Gençlikte hayal kurar:

Şişinirdim dev gibi,

Tarihe yön çizerdim,

Üstüme görev gibi.

Ateşliydim, lâv gibi,

Yanardım alev gibi,

Fikrim her kıvılcımdan

Tutuşurdu kav gibi.

Ben hayal rıhtımında

Gaflete peyrev gibi,

Kaçtı zaman vapuru

Bir hane peşrev gibi.

Yaltaklanmak bilmedim,

Ciğere mırnav gibi,

Yardakçılık etmedim,

Zalime hav hav gibi.

Ümidlerim döküldü,

Havludaki hav gibi,

Elif idim, kıvrıldım,

Eski yazı vav gibi.

Yeşil dünyam sarardı,

Şaşırdım manav gibi,

Zaman su koyuverdi,

Yığıldım pilav gibi.

 **

İkinci şiirimizin unutulmuş şairi Aziz Behiç Serengil, 1944 yılına gidiyoruz:

HANİ SENİNLE

Hani seninle bir akşam üstü

Denizde taş kaydırıp

Suları kanatmıştık.

Hani seninle bir gün

Dağlarda çocuklar gibi

Uzanıp yatmıştık.

Ve seninle bir yaz öğlesi

Üstümüzde dalların sesi

Mevsimi ısırmıştık yeşil meyvalardan.

Hani başka bir zaman

Gökten bahar inerken oluk oluk

Avuçlarına düşen bir damla suyun

Sesinde buluşmuştuk.

O zamanlar nasıl başlar nasıl biterdi oyun.