SAKLI KALAN YAZILAR
Bundan beş altı yıl evvel Londra’da çıkan Tımes Gazetesinde şöyle bir ilân vardı: “Saadetin sırrını öğrenmek ister misiniz? Eğer istiyorsanız cevap almak için bir pul ve bir de adresinizi gazete idarehanesine gönderiniz!”
Tabi herkes bu sırrı öğrenmek için hemen bir zarfın içine gelecek cevaba yapıştırılmak üzere bir pul, bir de adres yazıp göndermiş. Gelen mektupta şu satırlar yazılı imiş:
İsteyen alır!
Arayan bulur!
Çalana açılır!
Bundan daha makûl de bir cevap tasavvur edilemez sanırım. İsteyen alır, arayan bulur, çalana da kapı açılır! Filhakika saadetin sırrı da budur sanırım.
Meşhur Fransız muharriri Andre` Maurois mesut olmak için beş reçete yazıyor:
Birinci reçete: Geçmişi çok düşünmeyiniz! Bu tavsiyemizle maziyi büsbütün unutunuz demek istemiyorum, çünkü her ehemmiyetli karar dünü düşünerek verilir. Hayır, ben bunu demek istemiyorum, başınızdan geçen bir felaketi, uğradığınız bir acıyı aleyhinizde yapılan bir iftirayı, aslı faslı olmayan bir dedikoduyu mütemadiyen geviş getirir gibi çiğnemeyiniz! Çaresi bulunmayan, önüne geçilmeyen şeyler için kendinizi, üzmeyiniz! İngilizce bir darbı mesel vardır: “Dökülen süt için ağlamayınız!” derler, yani yerine konması mümkün olmayan bir şey için kendinizi üzmeyiniz! Kendinizi avutunuz!
Lord Byron diyor ki: “Hakiki bir işadamının çalışırken bedbaht olduğuna hiç rastlamadım, o tıpkı oynarken kendini unutan bir çocuk gibidir.”
İkinci reçete: Daima faal olunuz!
İngiliz filozofu Bertrand Russel der ki: “Tanıdığım en bahtiyar adamlardan biri bir kuyucu idi. Bu güçlü kuvvetli adam su çıkarmak ümidiyle her gün alınteri dökerek kayaların bağrını delmeye çalışıyordu. Bu mesai onun için bir saadet vasıtası oluyordu.”
Üçüncü reçete: Muhite uyunuz!
İçinde yaşanılan cemiyetin gidişine ayak uydurmak umumi cereyan içinde ceht sarfetmek lazımdır. Efkarı umumiyeye karşı mücadele ederek saadetinizi ve başkalarının saadetini mahvetmekten ise cemiyet içinde sizin gibi düşünen dostları arayınız. Bahtiyar olmak için herkesin sizi hayranlıkla takdir etmesine ihtiyaç yoktur, etrafınızda bulunanların sizi anlaması yetişir.
Dördüncü reçete: İleride zuhur etmesi ihtimal dahilinde olan felaketlerin hayalini gözünüzde büyütmeyiniz!
Geçenlerde çocukların gülüp oynadığı fıskiyelerin şarıldayarak göğe doğru yükseldiği, renk renk çiçeklerin gönüllere ferah verdiği Tvilleries bahçesinde dolaşırken bedbaht bir adama rast geldim. Sakin, düşünceli, boynunu bükmüş, kaşlarını çatmış olan bu biçareye derdini sordum ve bana cevaben:
Birkaç sene sonra dünya, mali bir buhran geçirerek kıtlık olacak, sefalet artacak, bu düşünce beni perişan ediyor, dedi.
--- Deli misin? dedim. Belki bu senin kara düşüncelerin tahakkuk etmez, vaktini hoş geçirmeye bak, şu havuzun başında kağıttan kayıklar yüzdüren çocukları taklit et, gününü gün et! İnsan hadiseler üzerinde bir tesir yapabileceği bir zamanda istikbali düşünmelidir. Bir mimar kuracağı bir binanın istikbalini düşünmeli bir amele ihtiyarlığını emniyet altına almayı hatırından çıkarmamalıdır.
Son reçete şudur: Mesut olunca sizi saadete eriştiren vasıtaları elden bırakmayınız! Bir çok kimse gayelerine erişince, tedbir, itidal, sabır, tahammül, kanaat gibi vasıfların muvaffakiyetlerine âmil olduğunu unuturlar. Zafer onları sarhoş eder. Dünü tamamen kafalarından silerler.
Maurois’in bu reçeteleri saadeti elde etmek için bir deva mahiyetinde olduğundan şüphem yoktur, fakat herkesin hasretini çektiği bu sevgiliyi elde etmek, ona sahip olmak, ne kadar az kimseye nasip olmuştur! Ben çok mesut bir adamım! diyebilenler parmakla gösterilecek kadar azdır.
Bakınız Amerikalı fikir adamı O.S. Marden de ne diyor:
Saadeti başkalarına yapılan hizmetlerin, cemiyette kendi payına düşen vazifeleri hakkıyla yapmanın bir mükâfatıdır. Ceht ve gayretimizi sarfederek içinde yaşadığımız alemi daha iyi bir hale koymaya çalışmalıyız. Bunun için de dürüst olarak, temiz bir vicdana sahip olmak lazımdır. Kendi payına düşen insanlık vazifesini hakkıyla yaptığından emin olan bir insan mesuttur. Hakiki saadet, safiane cehitten ve faydalı bir ömürden doğar. Saddet namuskârane bir cehdin evlâdıdır. Saadet almak, edinmek, sahip olmakta değil, vermekte, başkalarına yardım etmektedir.
Bir insanı bahtiyar veya bedbaht eden neye sahip olduğu değil, ne olduğudur. Hakiki saadet hiç pahalı bir meta değildir, fakat biz onun taklitlerini ateş pahasına satın alır dururuz. Saadet uzaklarda değil, herkesin en yakınında, bizzat kendisindedir, onu arayıp bulmak veya varlığının farkına varmak bir hünerdir.
[Selim Sırrı Tarcan tarafından yazılan bu makale 12 Ocak 1942 tarihinde Ulus gazetesinin 2. sayfasında ‘Hafta Konuşmaları’ ismi ile yayınlanmıştır.]
****
Bu haftaki Saklı Kalan Şiirler köşemizin misafiri geçen hafta da bir şiirini yayınladığım Sabahattin Kudret Aksal. Yıl 1941.
BİR SABAH UYANMAK
Bir sabah ellerin cebinde çık evinden
Ceketin iskemleye asılı kalsın
Bekleyedursun dostun
Kahvede
İşe gitmekten de
Bugünlük vazgeç
Öylece dolaş çiçek kokan sokaklarında
Güzel şehrinin
Yeniden tanı gökyüzünü
Ağaçlara selam ver
Apartmanların hatırını sor
Senden başkaları için değil
Bu güzel gün
Mavi gök