Halka hitabeden yazılı basında yazı yazmak o kadar zor ki, her kelime muhakkak birilerinin yarasına dokunur. Yarasına dokunan kadar da, derdine merhem olarak kabul eden de diğer yarısını teşkil eder.

Halka hitabeden yazılı basında yazı yazmak o kadar zor ki, her kelime muhakkak birilerinin yarasına dokunur.
Yarasına dokunan kadar da, derdine merhem olarak kabul eden de diğer yarısını teşkil eder. Sonra başka bir sorunda var ki, Türkiye’de gazetelere yazı yazmak artık cesaret isteyen bir meslek oldu. Doğru yazsan eğri kabul edilir, eğri yazan bu seferde doğruluğunu ispatlamak çabası gerekecek.
Hiçbir meslekte yapılan eserin herkes tarafında yüzde yüz beğenilip tasdik edilecek diye bir kural veya mecburiyet olamaz. İnsanlar bulunduğu muhitte olumsuzlukları değişik davranışlarla ifade etmeye çalışır. Şair şiirleriyle, ozan destanlarıyla duygularını ifade etmeye gayret gösterirken, bazıları ağlamak, bağırmak veya her hangi bir çılgınlık yaparak duygularını ifadeye çalışır.
Gazete yazarlığı da yazılarıyla, bazı olayları ve olumsuzlukları gazete sayfalarına karalayarak halka duyurmak ister. Belki eksikleri olabilir fakat her yazının bir uyarıcı ve yol gösterici tarafı vardır. Zamanımızda enformatik çağın zirvesinde yaşıyoruz. İnternet siteleri ve yan kuruluşları elinizin altında. Tek düğmeye dokunarak dünyayı masanızın üstüne hizmetinize sunuyor. Her insanın sevdiği bir takım yahut bir siyasi parti olabilir, zaten Cumhurbaşkanımızda taraf olmayan bir taraf olur diyor. Zamanımızda taraf olmayanda ayıplanır duruma geldi.
Son salvolarda savrulan suçlamaya benzer itiraflar, bizleri kimlerin idare ettiğini veya kendimizin sevk ve idaresini kimlere teslim ettiğimizi, üzülerek ve hayretle şamataya daldık. Ortak ve yol arkadaşları birbirlerine füzelerle saldırıya geçti. Yıllardır üst düzey yönetici olarak görev aldığı partide son seçimden sonra kendisine sandalye verilmediği için ötmeye başladı.
Artık zaman değişti, öyle eskisi gibi horozlar küllükte hür istediği gibi öttürmüyorlar, ötme zamanını ve desibelini yemi veren ayarlıyor. Uğurlar ola derken sormazlar mı adama, madem olan yolsuzlukları biliyordun da neden sopa elindeyken tülüyü kazmadın?
Eh fani dünyada işler hep böyledir, sana da geçmiş olsun ağam, derdini öbür taraftan anlatırsın. Torbada tavukla, cepte yumurtayla, kümeste yakalanan hırsıza dönme. Kimin doğru kimin eğri konuştuğunu halk puanlandıracaktır, eğer yeteneği bodurlaşmamışsa.
Allah aklımıza tel gersin bu gidişle, aklın terk ettiği gezer iskeletler görmeye hazırlıklı olalım.
Eh sanatımız eleştiriye bizde onu yapalım.
Son zamanlarda gündem o kadar değişiyor ki şaşkın ördeğe döndük. Kim ne diyor, kim ne demek istiyor bir türlü anlayamıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın gündem değiştirmede üstüne yoktur. Ufak bir giriş ve serzenişten sonra memleketimizin meselelerine bir göz atalım dedik.
Kırşehir’in sokakları ne zaman temiz ve modern görünümüne kavuşacak? Park ve trafik sorunu nasıl hallolacak ve bunu kim yapacak?
Ben bu konuyu altı senedir yazarım, demek ki her şey yolunda da ben yanlış mı görüyorum, eğer öyleyse ben de bir problem var, yok öyle değilse olan probleme sorumlu olan bir çözüm bulsun.
Yalnız iyi bilinmeli ki çözümü ileriki yıllarda daha da zor olacak ve de kesin olarak çözülemeyecek, neden çözülemeyeceğini ve nasıl bir felaketle karşı karşıya kalacağımızı burada yazmayacağım. Çünkü çok kritik ve hayli tehlikeli. Komisyonumuz var ya onlar düşünsün ne olduğunu veya olacağını bulup çözümünü üretsinler, öyle bedava para almak yok. Çünkü alınan paralar cefa çeken ve çözüm bekleyen halkın cebinden çıkıyor, ama karşılığı yok. Toplanıp toplanıp dağılmak marifet değil.
Düğün adı altında gürültü kirliliğine kim dur diyecek. İki kişi evleniyor diye iki yüz kişinin rahatsızlığı mı şart oluyor? Taziye çadırı ve düğün çadırı artık maksadını aşmış olarak telaffuz edenler var fakat çıkıp da birileri cesaretle söyleyemiyor. Benim gibi pek çoğumuz bazı olaylara şahittir zannediyorum. Söylemek istediğimi anlayan olmuştur her halde.
Pazarda halkı kazıklayan efe ve kabadayı, müşterinin değil de kendisinin seçtiği çürük malı poşetlere el marifetiyle dolduran esnafımsı maganda pazarcılarına kim öğretecek esnaflığın nasıl olduğunu ve haram ile helalin nasıl ayrılacağını.
Terme Caddesi’nde bir bardak çaya 3 TL alan isminin bile söylemesi zor olan işletmelere, buranın Kırşehir olduğunu kim hatırlatacak. (İstanbul’da bile 3 TL’ye çay yok, hava alanları hariç).
Kırşehir’in ortasında, telaffuzu bile zor olan ve tamamen kültürel yapıyı yozlaştırıcı isimlerle açılan işletmelerin sahiplerine nerede olduklarını hatırlatacak bir yiğit idareci yok mu?
İmar planlarında yapılan suiistimaller nereye kadar devam edecek ve daha önce yapılan hatalar nasıl telafi edilecek. (tabi yine araba parkı sorunu) yapı denetimler neyin, nesi, kime çalışır.
Toprak yığınında başka hiç bir tarihi ve sit alanı ilanına haiz olmayan kalenin kaldırılarak, belediyenin bütün borçlarını finansa edecek ve daha modern bir görüntü sergileyecek yapılanması düşünülüyor mu? Düşünülmüyorsa sebebi nedir ve engel nerden kaynaklanıyor?
Kale etrafında bulunan 150´ye yakın dükkân daha modern bir hale getirilebilir. Kale’nin kaldırılması hiç düşünüldü mü? Eğer çirkin bir görüntüden kurtulmak isteniyorsa yapılması gereken pek çok alternatif ortaya çıkar. Mesela kişi başına çok az bir parayla yukarı çıkılacak döner merdiven yapılabilir iyi bir gelir kaynağıdır, tabi halkın kazıklanmadan dinleneceği yerler ve parklar yapılırsa.
Elektriğin doğum yeri olan Hirfanlı Barajı kendi sınırları içerisinde olan Kırşehir neden sık sık elektrik kesintisi yaşıyor, bilhassa yağışlı günlerde niçin elektrikler kesiliyor ve bunu kim sorgulayacak veya düzeltecek. (Acaba yıldırım düşer korkusuyla mı hemen şarteller indiriliyor ve bu uygulamaya şehrin nereleri dâhil, böyle bir duyumum var inanmayan yağmurlu günlerde bunu görebilir).
Atık çöp sorunu, yetkililerce çözüldü mü? O kadar çok soru var ki, bunların büyük bir kısmı hemen çözülecek sorunlar değil. Ama başlangıç ve çözüme niyet başarının yarısı demektir.