Maksadım tarih yazmak değil, buna dair geniş bilgimde yok, haddimde değil. Fakat son gelişmelerden sonra Suudilerle ve Arap dünyasıyla pek te iyi olmayan ilişkilere, belki 10 yıl, belki 100 yıl ileriye doğru bir hoşnutsuzluk ve şuuraltı bir düşmanlık devam eder.

İkinci Dünya Harbinde Türklere karşı tutumları tarafımızda affedilemeyebilir, fakat onların da tarafımızda yani Türkler tarafında kendilerine karşı tarihi gerçekleri unutamamalarının yanında, daha yıl geçmeden İstanbul’da işlenen vahşice Kaşıkçı cinayetinde kendilerine yapılan hakaretleri kolay kolay unutulacağını düşünmek saflık olur.

Hiç de gereği olmayan iki spor kulübünün Riyat’ta maç yapması ki (bu kupa maçının adı Cumhurbaşkanlığı kupasıdır) ve burada Atatürk’ün adının geçmemesi düşünülemez. Adamlar Atatürk’ün adını duyunca, kırmızı boğa görmüş gibi çıldırıyorlar, olmaması gerekenler olmuştur. Türkiye açısında her hangi prestij açısında kayıp olmaz. Fakat Arapların tutum ve davranışları zaten belli, petrol ve paranın hatırı için kimsenin sesi çıkmaz.

Osmanlı’nın ilk Suud devletiyle teması Memluklular zamanında olmuştur. Selçuklulardan da daha önce Türk devletleriyle karşılaşmaları olmuş. Arapları Moğollar Doğu’da sıkıştırınca, Türklerle beraber ortak düşmana karşı birleşmeye mecbur etmiştir. Memlukluların desteği ile Anadolu Türklerinin güç birliği yapmasına da vesile olunca, din birliğinde pekişmiş oldu. (kaynak Halil İnalcık) Suudilerle ilk savaş 1811-1818 yılları arasında, Osmanlı’nın Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanında Diriye Emirliği ile yapılan savaştır. Bu savaşta iki tarafında büyük kayıpları olmuş ve şimdiki kralların büyük babası Abdullah bin Suud İstanbul’a getirilerek kellesi kesilip idam edilmiş, Diriye’de bu savaşla yerle bir olmuş.

Bunun acısını unutamayan Suud kabilesi her fırsatta intikam alma peşine düşerek her fırsatı intikam amaçlı değerlendirmek istemiş ve de bundan sonralar da isteyecektir. İstanbul’da işlenen cinayeti de bir rövanş olarak görmüşler. Suud kabilesinin İngilizler tarafından iktidara getirilinceye kadar, şimdiki suud yani Suudi Arabistan’ın adi hicazdı.

Son zamanlarda hilafet ve halifelikten bahsederken Atatürk’ün hilafeti kaldırdığında bahisle, aleyhine propaganda yürütülüp hakarete varan karalamalar devam ediyor ve devam edeceğe benziyor. Halbuki halifelik Emeviler tarafında lav edilmiş ve işlevliği kaldırılmıştı. Emevilerin yüz yıla yakın hükümdarlığından sonra kurulan Abbasiler tekrar halifeliği kabul ederek beş asır hüküm süren yine bir Arap hanedanıdır. Abbasileri İlhanlılar devirmiş ve Abbasî devri kapanmıştır. Memluklulara kadar bazı Arap devletleri kurulmuş ve hepsinin de ömrü kısa olmuş ve son olarak yine Türk kökenli olduğu tarihçiler tarafında söylenen mumluklularında 1517’de Yavuz Sultan Selim tarafından sonlandırılmış.

Birinci Dünya Savaşı sırasında kışkırtılan Şerif Hüseyin Arap milliyetçiliğini İngiliz casuslarıyla organize ederek. Yemen’e yardıma giden askerleri arkadan vurarak karınlarında altın aramışlar. (İsmet İnönü’nün hatıraları)

Son olaylarda bu birikimcilerin neticesidir. Bundan sonra Arap kardeşlerle kaynaşmadan önce daha dikkatli olunması daha iyi olur kanaatindeyim.