Anadolu’nun tahıl ambarı olarak bilinen Kırşehir son yıllarda düşük rekolteden yakınmaya başladı. Zarara uğradıklarını üst perdeden seslendiren çiftçiler, değişik alternatifler aramaya başladı.

Anadolu’nun tahıl ambarı olarak bilinen Kırşehir son yıllarda düşük rekolteden yakınmaya başladı. Zarara uğradıklarını üst perdeden seslendiren çiftçiler, değişik alternatifler aramaya başladı.
Pancar hasılatına bel bağlayan üreticiler eğer umduğunu bulamaz ise kredi borçlarını ödemede hayli zorlanacağa benziyor.
Tarım ülkesi olan Türkiye’nin pekte öyle olmadığı, semt pazarlarına çıkınca öğreniliyor. Ağustos ve Eylül ayları Anadolu’nun hasat ve her türlü sebze, meyve gibi yiyeceklerin bol olduğu aynı zamanda en ucuz olduğu aylardır.
Yani öyle bilinir, fakat gel görkü hiçte öyle değildir. İlk defa bir kilo domatesin 5 - 6 TL olduğunu, 2,5 - 3 TL olan salatalığın mevsimi geçmesine rağmen fiyatının düşmediği bir memleket tarım ülkesi olamaz. İran’dan ithal edilen karpuzla, nerden geldiği belli olmayan patatesle, kimlere ne kadar kazandırdığı bilinmeyen ithal bakliyatla tarım ülkesi olan Türkiye beslenmeye çalışıyor.
Bilinçlendirilmeyen üretici, GDO’lu üründen bir sene sonra üreteceği sebzenin tohumunu kullanarak, emeğinin karşılığını alamadığı gibi birde hayli zararla sezonu kapatıyor. Ne yazık ki acı fakat gerçek bu. Defalarca yetkililere hatırlatılmasına rağmen, otla giye olarak kullanılan meraya, ithal edilen hayvanları hayvan mahpushanesi denen mandıra yapma müsaadesi veren kimseler, oturduğu makamın mesuliyetini taşıyor olamaz.
Çok kısa zamanda ağırlığının iki katı et bağlayan hayvanların ne yediğini kontrol eden bir makamda yok. Rant elde etmek maksadıyla imara açtığı kentlerin tarım alanlarını katleden kimseler, huzuru mahşerde hesap sorulabilir düşüncesi taşıdıklarını zannetmiyorum.
Sanayi ve endüstride dışa bağımlı hale gelen ve özelleştirmede medet uman yetkililer, günü kurtarma çabasıyla politika üretedursun, tüketim çılgınlığına alıştırılan ve lükse endekslenmiş bir toplumun resepte edilmesi kolay olmayacak, beslenme ihtiyacında karşılayacak gıdanın temini de ileriki zamanlarda hayli zor olacak.
Anadolu iklimine uygun sebze ve meyve çeşitleri tekrar yerli üreticilerin hizmetine sunulmalı. Sokaklarda etrafınıza bir bakın, kullandığımız teknoloji aletlerin yüzde kaçı yerli malı. 1250 TL emekli parası alan bir kimsenin, kıçının üstünde veya kemerinde 2500 TL’lik akıllı telefon var. Çetleşerek teknolojik kültürünü artırmaya çalışan aile bireyleri, ev reisinin düştüğü ekonomik sıkıntıyı anlamayacak kadar duygusallığını ve mesuliyet sorumluluğunu yitirmiş bir toplumun fertleri olduk.
Belediyenin ucuz ekmek büfelerinin önünde kuyrukta beklerken, evle irtibata geçip kaç tane ekmek alması gerektiğini, akıllı telefonla öğrenen ailenin dış işleri sorumlusu, akıllı telefonla alacağı ekmeğin sayısını öğrenirken, dokunduğu tuşlarla ekmeğin fiyatının yükseldiğini dahi hesaplayamayacak bir toplumun parçası olduk.
Nerdeyse yerli malı yani TM etiketini taşıyana, aşağılayıcı gözle temasa ederken, emeğinin yüzde 80´ninin yabancı ülkelerin kasasına gittiğini düşünecek akıl, fikir ve düşünceye sahip olamayan bir toplum yarattık, helal olsun bize. Ürettiği mala pazar arayan kapitalist ülkeler, ticaret kurallarının tek noktasına dahi uymazken, alınan (sözüm ona) ekonomik tedbirleri eleştirmede adeta bir birleriyle yarışırken, yıllardır sömürdüğü ülkeleri, çukurun başında daha derinlere itmekten bir beis görmemekteler.
Türkiye’de bu sarmalın içindedir. Milli duyguları tekrar 1920´li yıllara çekmenin ne kadar zor olduğunu herkes bilir, bilirde alıştığı lüksümsü yaşamdan kopmak istenmediği de bilinmeli. Zaman geçirmeden tedbirlerin alınması gerekir, her geçen yılın kaybı belki asırlarca kapatılmayabilir.