Son seçim mitingleri çok neşeli ve eğlenceli geçmeye başladı. Bazı mitinglerde ekmek arası yerine iftar sofraları kuruluyormuş. Ben bu yaşıma kadar bedava dağıtılan bir kaşık lokma yemedim. Yalnız Kayseri’de dağıtılan aşurede iki kaşık aldım, iki haftalık ömrüm tuvalette geçti. Eh birazda ders niteliğinde tecrübe kazanmış olduk.
İftar sofraları veya iftar çadırda diyorlar, bu çadırlar kimler tarafından kuruluyor ve burada yenilen yemeklerin parası nerden ve kimler tarafından karşılanıyor?
Ben gerçekten merak ettiğim için soruyorum, cehaletimi bağışlayın lütfen!
Şehirde evim olduğu halde ben köyde oturmayı tercih ediyorum, natür beslenmeye çalışıyorum, hiç bir ilaç ve suni gübre kullanmadan sebze ve meyve yetiştirmeye çalışıyorum, ama ne kadar başarılıyım henüz erken.
Kırşehir’de bir köylü çocuğu olmama rağmen yumurtanın tadını yeni öğrendim. Tamamen doğada otlayan ve hiç bir ilaç ve fabrika yemi vermeden beslediğim tavukların can düşmanı tilkinin elinde perişanım.
Aldığım on tavuktan dokuz tanesini tilkiye ziyafet verdik! Tabi ben vermedim, tilki kendisi alıyor. Tilki evcilleşmiş köy sokaklarında, eli kıçında pervasızca dolaşıyor! Baş düşmanı köpeklerle kanka olmuş, hatta bazısı ile de şakalaşıyor.
Kadim dostum sayın H. Beye telefon ettim, güya tilkiyi şikâyet edeceğim. H. Bey sorunca şaka zannettim. Devlet tilkisi mi, yabani tilkisi mi diye sordu?
“Hayır dört ayaklı tilki” deyince, “hayır hayır devletin iki ayaklı tilkisi de var, dört ayaklı tilkisi de var” dedi.
Meğer sokaklarda dolaşan ve insanlardan kaçmayan tilkiler, çiftliklerde yetiştirilip doğaya bırakılan tilkilermiş. Bilmem ne derece doğru. Eğer doğru ise bunların yiyeceği tavukları da doğaya bıraksınlar ki vatandaşın tavuğu ile tilki beslemesin! Devlet, tilkinin nafakasını da halkın sırtına yüklemesin. Zaten vatandaşın sırtında beslenen yeteri kadar devlet tilkisi var.
Miting alanlarında bu tilkilerden görmek her zaman mümkün. Bunların partisi falan olmaz, nerde bir lokma zıkkımlanacağım diye mitingler arasında dörtnala koşar durur. Parti liderlerinde Allah razı olsun, çarşıyı şenlendirdiler. Meydanlarda bir hediye saçıyorlar ki değme gitsin.
Ortada nesne olarak somut bir şey yok ama, yine de ümitlerimizi taze tutuyorlar. Yalnız benim anlamadığım bir konu var, adayların hepsi de “seçilirsem sunu yapacağım, size daha fazla demokrasi vereceğim” falan, yani laf kalabalığı.
Fakat bana enteresan gelen, halen iktidar olan ve devlet başkanı olan sayın Recep Tayyip Erdoğan da “yapacağım, atacağım, pusuya yatacağım” diyor.
Acaba bütün imkanlar henüz elinde iken neden yapmıyor orda seçimden sonrasını işaret ediyor. Şimdi yapsana, karşı gelen mi var? Mecliste çoğunluk elinde, tek işaretle her şeyi yaparken yapılabilecekleri neden ileriye doğru iteliyorsun ki. Yalnız maymunun gözü açıldı, her gösterilene “muz” diye saldırmıyor.
16 senedir iktidar süresinde bugünleri hesaplayarak yetiştirdiği ve yasını düşürdüğü seçmenin nasıl bir karar vereceği henüz kestirilmiş değil. Veya gençler tam olarak eğitilmemiş. Halı sahada top depen bir arkadaşın oğlu yorgun halde içeri girdi. Sordum, “Mustafa oyunu kime vereceksin?” diye.
“Abi babam bilir!” diyerek babasına dönüp baba kime vereyim diye sordu. Bu genç yüksek okul bitirmiş ve 4 senedir iş arıyor, öğlen yemeği için arkadaşlarıyla maç yapıyorlar, yani bir nevi kumar oynuyorlar. Yalnız bu arada futbolda epey ilerleme kaydetmiş ve artık yenilmiyorlarmış takım olarak her seferinde kazanıyorlarmış. Babasına ben sordum, “sizin fikriniz nedir?” diye. “Valla Refik bey ben şimdiye kadar hangi partiye oy verdimse kazanamadı, fakat son seçimde AKP´ye verdim ve kazandılar ve hanımın her mutfağa girişinde başıma kakması beni üzüyor, bu seçimde de sandığa hiç gitmeyeceğim. Hemen aklıma bir hikaye geldi kızmazsan sana bir hikaye anlatayım” dedim, “buyur” dedi.
Kadının kocası genç yaşta ölmüş, kalmış bir çocukla. Çalışıp kimseye muhtaç olmadan çocuğu büyütüp askere yollamış. Genç vatani görevini yerine getirip memlekete dönünce annesine sormuş, “Anne genç yaşta dul kaldın, genç ve güzeldin de. Sana sarkıntılık yapan falan olmuştur. Ben şimdi büyüdüm, o kimseleri bana göster intikamını alayım demiş.
Annesi nem küm dedikten sonra açılmış, “Oğlum fazla rahatsız eden olmadı ya yine de bazı durumlar yasandı. Annen evlendi de gün mü gördü? Ömrü acemi eğitmekle geçti. Ali, Veli dörtte ondan evveli, Ramazan, Şaban en sonunda da rahmetlik baban deyince, oğlan anne sen resmen …. olmuşun ben hangi birini öldüreyim” demiş.
Ben hikayeyi bitirip kalkarken, M. Dede “bey o senin dediğinden biraz ileriyim, ben de parti O….su oldum” diyerek sohbeti bitirip kalkarken bazı şeyler söyledi ve tahminini ve gerekçeleri bir çırpıda anlatırken, benim nasıl geçindiğimi bana hiç soran yok ve olmadı. Yani takatim kalmadı. Benim kefen parama kadar göz diken kimseler, birazda kendileri fedakârlık yapsınlar. Mesela vekiller ikişer aylıklarını almasınlar, hadi buyur bakalım vatan sevgisi nasıl olurmuş, vatan-millet-Sakarya tartışması prim yapmıyor artık…