Geçtiğimiz günlerde neler dikkate alınarak Türkiye’nin deprem haritası yeniden düzenlenmiş ve yıllardır birinci derece deprem bölgesinde yer alan Kırşehirimiz risk alanından dışarı çıkarılmış. Nasıl ve neden böyle bir değişikliğe gidilmiş anlam veremiyorum.
Bir kararla Kırşehir deprem riskinden çıkarılıyor, ya da riskli iller arasına dahil ediliyor. Benim kafam bu konuda karışık. Tabi gönlümüz ülkemizde ve Kırşehirimizde hiçbir zaman deprem olmasın. Can ve mal kaybı yaşanmasın. Ama gerçekler böyle olmuyor ne yazık ki!..
İşte geçen hafta İstanbul’da bir apartman çöküyor, altında kalan 15 vatandaşımız hayatını kaybediyor. Sorumlular kim, ne yapılıyor bilmiyorum.
Elbette dünyanın her yerinde kazalar, doğal felaketler olur ve zaman zaman oluyor. Her olumsuz olaylardan kim sorumlu olur? Elbette o kuruluşun başındaki kişi.
Demokrasi ile idareler için geçerlidir, sorumluluk üstlenmek. Ama el yordamı ile işim arkasında gelsin anlayışı benimsenir ve “Ben ne yapayım, benden önceki yetkili yapmış yanlışlığı!” diye hemen yalan yanlış haberlerle kamu önüne çıkılırsa, bu islerden anlayan veya anlamayanlar adama kıçıyla güler.
Devlet idaresi devamlılık ister. Her seçimden sonra memuru halaç pamuğu gibi sağa, sola savurursan yeni gelen işi öğreninceye kadar yanlışlık ve hata kaçınılmaz olur.
Maalesef son tren kazasında da yine ayni senaryo ayni açıklamalar. Daha kaza yerine varmadan, kendisine hibe edilen koltuktan kalkmadan kaza hakkında malumat sahibi olan ve hemencecik suçluyu ilan eden bir yetkili ile tanıştık. İstifa etmekten en ufak bir davranış göstermeyen bay yetkili suçluyu bulmuş makasçı!
Makasçıyı tanımam fakat bu gariban nasıl ve kimin yardımıyla oraya gelmişse bir ekmek kapısı bulmuş çalışıyor. Ama nasıl çalışıyor, belki de mesleğinin detaylarını ve sistemi yüz yıllık bilgilerle. Elinde levye veya manüvela ile makas değiştirecek. O yolu yapan müteahhidin (müteahit diyorum çünkü Türkiye’de müteahhit enflasyonu var) Eğer donanımlı bir firma olsaydı, hızlı ulaşımın olmazsa olmazı sinyalizasyonunu kurar ve kaza riskini minimuma indirirdi. Raylı yolları kimin yaptığını araştırsan, olmaz öyle şey ya mesela kimlerin yiyenleri, kimlerin adamları meydana çıkar.
Kırk yıldır Avrupa ülkelerinde ömür harcamış biri olarak, şimdiye kadar teknik arızadan oluşan kazalar haricinde, raylı sistemlerden olan bir kazaya şahit olmadım ve de duymadım. Avrupa’da bilhassa Almanya’da en güvenilir yolculuğun raylı sistemlerle yapıldığını söylerler ve doğrudur da. Aynı zamanda çok acil işi olanlar bu ulaşım ağını kullanır ki uçaktan daha hızlı ve emniyetli olduğunu gösteriyor.
Bu ulaşım araçlarının 300 Km hıza ulaştığını biliyoruz ve ben de defalarca yolculuk yaptım. Sistem tıkır tıkır işler, ne makasçı var ve hatta bazılarında makinist bile yok.
Çatalca’da meydana gelen tren kazasından sonra aylar geçmesine rağmen suçlu aramasına devam ediliyor ve daha uzun zaman suçlu araması devam edeceğe benziyor. Ne zamana kadar, olay unutuluncaya kadar.
Ben hemen ihbar edeyim, suçlu yağmur! Neden oraya yağdı!
İstanbul’da beş katli bina yerle bir oldu. Peki neden burayı kim yaptı, çimento ve demir oranı enkazda belli olur. Hadi bakalım bu bina yapılırken kontrolü kim yaptı, binanın ruhsatını kim verdi?
Burada belediye ne kadar para aldı?
Var mı bunları sorgulayacak babayiğit!
Maden ocağındaki kazanın suçlusu ne oldu? Uçtu mu, yoksa suçu yine başkasına mı yükledi henüz belli değil.
Türkiye’de suçlu bulmak hayli zor, hele işin içine partili bir böyük girerse suçlu bulmak imkânsız. Elektronik cağda hala işe adam değil de, adama is bulma mantığı ile idare ediliyorsak, daha pek çok kaza ve felaket yaşarız. Eğer bunu da bazı terör örgütüne bağlamak isteniyorsa işimiz yine Allah’a kalacağa benziyor.
Şunu da yazmadan geçemeyeceğim, yapı denetim denen uygulama tekrar gözden geçirilmeli.