12 Mart İstiklal Marşımızın kabulü, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümü olması münasebetiyle içerisinde bulunduğumuz Mart ayı milli zaferleri ve günleri yaşadığımız bir aydır.
Bu nedenle ; Kırşehir'de konferanslar yapıldı, Cacabey Meydanında sergiler açıldı, çeşitli programlar yapıldı. Sayın Kırşehir Valimiz İbrahim Akınla birlikte İl Emniyet Müdürü, İl Jandarma Alay Komutanı ve Şehit Aileleri Derneği Başkanımızdan oluşan heyet belirlenen şehit evlerine ziyaretlerde bulundular.
Böylesine milli olayların yaşandığı bir hafta olması nedeniyle yazımı milli şuurla ilgili yazmaya karar verdim.
Milli Şuur vatan için on üç yaşında Çanakkale'de şehit olmak demektir.
Milli Şuur kocası şehit olunca, küpelerini satıp, aldığı tüfekle dağa çıkan Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Aydın İmam köylü Ayşe Çavuş demektir.
Milli Şuur Çanakkale'de cepheye top mermisi taşırken yağan yağmur nedeniyle kundaktaki bebeğinin üzerindeki battaniyeyi alarak ıslanmaması için top mermisini saran Türk Kadını demektir.
Milli Şuur kaldırdığı 276 Kg’lık top mermisiyle düşman gemisini yok eden Seyit Onbaşı demektir.
Milli Şuur vatan için on sekiz ve yirmi yaşlarında doksan bin askerin Sarıkamış' ta donarak şehit olması demektir.
Milli Şuur askerlik yaptığı on dört yılın tamamını cephelerde savaşarak geçiren, savaşlardaki başarılarıyla Atatürk tarafından ödüllendiren, savaşların bitimiyle birlikte terhisinden sonra köyüne aylarca süren bir yürüyüşle gelen Kırşehirli Mehmet Çavuş demektir.
Milli Şuur cephelerde savaşırken sabah kuru üzüm hoşafı ve yarım ekmek yiyen, öğlen yemeği yemeyen, akşam sadece yarım kuru ekmek yiyen Türk Askeri, Türk Milleti demektir.
Geçmişini bilmeyen milletler geleceklerine güvenle bakamazlar. Ancak bu gün bizlere güzel vatanı bırakan atalarımızın sahip oldukları ve cephelerde savaşarak vatan kurtardıkları milli şuurdan Türk Milleti olarak bizlerde eser kalmadı. Ya Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasından itibaren varlığını bir türlü kabul edemeyen Türk Devletini bölmek parçalamak için plan üzerine planlar yapan, terör örgütleri kuran, onları yiyecekle, mühimmatla besleyen ve ülkemizi kan gölüne çevirerek on binlerce insanımızın ölmesine, binlerce askerimizin ve polisimizin şehit olmasına sebep olan batı ülkelerine özenerek özgürlük. Çağdaşlık, modern yaşam maskesi altında gayri ahlaki yaşam tarzlarını alarak milli şuurumuzu kaybettik.
Ya da yıllardır İngilizlerle, Amerikalılarla ve diğer haçlı devletleriyle iç içe olarak onlar tarafından yönlendirilerek Türklere ihanet eden Arap toplumu olma yolunda bayağı yol aldık.
Türk kimliğimizi bir tarafa bıraktık, Türk olduğumuzu unuttuk, milli şuur ve bilinçten uzaklaşarak, Arap kültürünü İslam Dini zanneden bir toplum olduk. Böyle olunca ne Türklük kaldı, ne milli şuur, ne de vatanseverlik.
Sizler Arapların Müslümanlara yapılan katliamları kınadıklarını, vatanlarından olan Müslümanları ülkelerine aldıklarına şahit oldunuz mu?
En son Yeni Zelenda'da camiye yapılan saldırılarda elliye yakın Müslüman'ın öldürülmelerini kınadılar mı?
O zaman bu nasıl Müslümanlık ve bizler neden bunlara özeniyoruz?
Neden Türk ve Müslüman olarak yaşamak yolunda ilerlemiyoruz?
Tüm bu yozlaşmalar yetmiyor gibi birde bedelli askerlikler çıkararak tamamen milli şuurun kaybolmasına sebep oluyoruz.
Türkiye öyle bir ülke oldu ki “fakirsen öl, zenginsen yaşa!”
Fazla detaya girmeden uzatmadan yıllar önce bir dergide okuduğum yazıyı aynen aktarıyorum.
“Artısıyla, eksisiyle bir döneme damgasını vuran merhum Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız Turgut Özal Japonların batıya meydan okuyan ilerleyişi karşısında Başbakan olduğu 1980' li yıllarda Japon eğitim sistemine ilgi duyar. Bu sebeple inceleme ve araştırma yapmak üzere bir Japon pedagog heyetini Türkiye’ye davet eder, alanında uzman olan bu Japon heyeti ülkemizin çok değişik yerlerinde inceleme ve araştırmalar yapar, görüşme ve temaslarda bulunur sonra bu faaliyetlerin sonuçlarını takdim etmek üzere, dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerlerle birlikte Başbakan Turgut Özal’ın huzuruna çıkarlar. Eğitim alanında uzman olan Japon heyetinin kararı kısa ve kesindir.
Derler ki: “Sizin insanınız da ve gençlerinizde Milli Şuur Yok.“
Bu karar Başbakanlıkta bulunan Türk yetkililer üzerinde bomba etkisi yaparak büyük bir şok yaşatır. Türk heyeti biraz şaşkınlık, biraz hayretler içinde Japon heyetine
“Peki siz Japonlar, gençlerinize ve insanlarınıza milli şuur verme adına ne yapıyorsunuz ? Hangi programları uyguluyorsunuz?” derler.
Bunun üzerine Japonlar ilginç, ilginç olduğu kadarda bizim açımızdan acı ve bir o kadar da düşündürücü şu cevabı verirler.
“Biz sizin atalarınızdan, Osmanlıdan aldığımız “AMİN ALAYI” (Amin Alayı Osmanlılarda çocuğun yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün olunca amin alayı denen bir törenle eğitime başlatılırdı. Japonlar bunu alarak kendilerine uyarlamışlar.) İle eğitime giriş yaparız. İlk eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Bu çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir, çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyle robotlarla çalışan dev fabrikaları gezdiririz. Baş döndürücü teknoloji karşısında şok olan çocuklarımıza deriz ki “gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız, milli şuurunuzdan ve kültürünüzden ayrılmazsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha gelişmiş ve modern fabrikalar kurarsınız deriz. ”
Daha sonra bu çocukları alır Hiroşima ve Nagazaki’ ye götürüp gezdiririz.
2. Dünya Savaşında atom bombasıyla yerle bir edilen bu bölgeleri biz, gelecek nesillere ibret olsun diye sit alanına çevirerek aynen koruyoruz. Buraları hakkında çeşitli bilgiler vererek 4 yaşındaki çocuklarımızı gezdirir ve gösteririz. Atom bombasının etkisiyle hiçbir canlının ve bitkinin yaşayamaz hale geldiği bu yerleri çocuklarımız büyük bir dikkat ve hayretle seyrederler. Bu gördükleri şeyler onların taze hafızalarında hiç bir zaman silinmeyecek derin izler bırakır.
Ve yine deriz ki: “eğer siz çalışmazsanız, vatanınızı korumazsanız, milletinizi sevmezseniz, milli bilinçten uzaklaşıp, şuurunuzu kaybederseniz, dilinizden, dininizden koparsanız birlik ve beraberlik içinde olmazsanız; işte böyle düşmanlar sizin ülkenizi bombalar, yakar, yıkar ve yaşanmaz hale getirirler. Ama çalışırsanız, güçlü olursanız düşmanlar size saldırmaya cesaret edemezler. Vatanınız yücelir, milletiniz yükselir. Dünyadaki bütün insanlar size saygı duyarlar. Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin.” deriz.
Bu ikinci şokla çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışkan bir Japon olmaya doğru ilk adımı atmış olurlar. Böylece de milli şuur kazanırlar.
Tam bu sırada Türk heyetinden biri:
“iyi de bizim atom bombası atılmış Hiroşima ve Nagazaki’miz yok ki” der.
Bunun üzerine Japonlar derler ki:
“Sizin Hiroşima ve Nagazaki gibi binlerce değerleriniz var. Bizimkilerinden çok daha etkili ve tesirli bölgeleriniz var. Bir metre kareye altı bin merminin düştüğü, mermilerin havada kaynak olup, yapıştığı Çanakkale zaferinin kazanıldığı bölge çocuklarınızın ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar. Türkler dünyanın en gelişmiş ve en güçlü ordularına karşı üstün teknolojiye rağmen olmazları olduruyor, bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakan zafer kazanıyorlar. İmanın ve azmin teknolojiyi yendiğini ispatlıyorlar, bütün dünya ya meydan okuyorlar.
İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli şuur kazanmalarına yetecek mahiyettedir. Bu sebeple gençlerinizi, insanlarınızı gruplar haline Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci, her Türk İnsanı Çanakkale savaşlarının olduğu bölgeyi mutlaka gezerek görmeli ve öğrenmelidir. Daha sonra demelisiniz ki; Sizler birlik ve beraberlik içerisinde çalışmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız, düşmanlar yine Çanakkale’ye gelirler ülkemizi işgal eder ve öz yurdumuzda hür yaşamayı size çok görürler ama çalışırsanız, birlik ve beraberlik içerisinde olursanız teknolojiyi yakalarsınız, ülkenizi kalkındırır ve müreffeh bir hale getirirsiniz.
İnsanlarınıza özellikle gençlerinize bunları telkin ettikten sonra bu zaferin destanını en iyi şekilde ifade eden Mehmet Akif’i ve Safahatı’nı ve Atatürk’ün onuncu yıl nutuk kitabını okutmalısınız derler.
Japonları verdikleri bu ibretli acı ders, bizim için çok manidardır. Bu tablo bize maalesef yen içinde kolumuzu kaybetmişiz de haberimiz yok dedirtmektedir ve kafalara dank eden düşündürücü manzara sergilemektedir.
İşte yaklaşık otuz beş sene önce Türk İnsanı hakkında karar veren Japon heyetinin raporunun sonucu:
"SİZİN GENÇLERİNİZDE VE İNSANINIZA MİLLİ ŞUUR YOK. "