16 Haziran Ramazan Bayramının ikinci günü aramızdan ayrılışının beşinci yıl dönümüydü anne. Güneşin yeryüzünü iyiden iyiye aydınlattığı, gönülleri ısıttığı bu günlerde kâğıdı, kalemi elime alıp, seninle dertleşmek, yalnızca sana yazmak ve yalnızca seni özlemek geçiyor içimden.

16 Haziran Ramazan Bayramının ikinci günü aramızdan ayrılışının beşinci yıl dönümüydü anne.
Güneşin yeryüzünü iyiden iyiye aydınlattığı, gönülleri ısıttığı bu günlerde kâğıdı, kalemi elime alıp, seninle dertleşmek, yalnızca sana yazmak ve yalnızca seni özlemek geçiyor içimden.
Becerebilirsem sana yazmak, nasıl olacaksa “Sana seni yazmak” istiyorum. Bu hayatı sensiz anlamsız yaşıyorum, sensizliğe alışamadım anne.
Yine sensiz bir Ramazan Ayını bitirdik, bayramı idrak ettik.
Bayram olarak en son 2012 yılının kurban bayramında elini öpmüş ve birlikte bayram geçirmiştik anne. O günden itibaren hiçbir bayramda elini öpmek nasip olmadı. Çünkü sen yoksun, aramızdan beş yıl önce ayrılarak ahirete intikal ettin. Bizler de senin elini öpmek, sarılmak, mis gibi kokunu koklamak için evimize değil mezarına dua okumaya, su dökmeye geliyoruz anne.
Biliyor musun anne, çocukluğumdan itibaren migrenden dolayı başım çok ağrırdı. Halen de ağrıyor. Eve her geldiğimde ilk sorduğun şey “ Kuzum başın ağrıyor mu?” olurdu.
Ramazan ayında oruç tutarken her akşam ilk sorduğun şey “Yavrum başın ağrıyor mu?? olurdu.
Şimdi bana “başın ağrıyor mu?” diye soran yok anne.
Anne sana bir şey söyleyeyim ama aramızda kalsın. Bu Ramazan ayında migrenden dolayı başım çok ağrıdı anne, adeta Ramazan ayını bana zehir etti anne.
Sensiz hayat zor geçiyor, güneş puslu doğuyor, senin yokluğunda deli esen rüzgarlar daha deli esiyor. Esen bu deli rüzgârlardan korkuyor sığınacak bir kucak arıyor ama bulamıyorum. Çünkü sen yoksun, kucağının sıcaklığına sığınamıyorum anne.
Biliyor musun anne bayramlarda veya diğer günlerde evimize elini öpmeye gelmek varken, mezara ziyarete gelmek çok zor oluyor, bu zorluğu anlatacak kelimeler bulamıyorum anne.
Sensiz günler çok zor geçiyor, bayramların tadı tuzu hiç olmuyor, senin olmadığın bayramlar bayram gibi geçmiyor, sensiz bayramları ben ne yapayım anne.
Arife gününden başlardık evimizde senin etrafında toplanmaya. Bayramın birinci günü bayram namazından sonra hep birlikte güle oynaya sabah kahvaltısını yapardık, hele bu kahvaltı yer sofrasında olursa ayrı bir güzel oluyordu anne.
Her gün seni özleyerek ve bekleyerek. Hayatın son demine yaklaşırken artık günlerim normal günlerden, gecelerim normal gecelerden daha uzun. Bu uzun gecelerde sığınacak bir liman gibi kucak arıyorum, arıyorum ama sen yoksun anne.
Sen gittiğinden beri her acıyı tattım.
Her çileyi gördüm.
Hayatın her cilvesine her şeye alıştım, yalnız senin yokluğuna alışamadım anne.
Evet, şimdi daha iyi anlıyorum. Senin gidişin bana acıdan, hasretten, gözyaşından başka hiç bir şey vermemiş.
Gelecekle ilgili, senin verdiğin manevi destek olmayınca, yıkılan hayallerime, yok olan geçmişime, kaybolan geleceğime hep ağlıyorum anne.
Anne bunlar benim içimde yaşadığım olaylar. Sen şimdi oradan, ben seni toplum içinde böyle mi davranasın diye yetiştirdim diyebilirsin!
Sakın deme!
Bu benim seninle olan özel bir konuşmam.
Annem, yattığın yerde rahat uyu.
Annem, hiç merak etme!
Burada her şey senin bıraktığın gibi.
Emanetlerini korumaya büyük özen ve itina gösteriyorum.
Tıpkı bana öğrettiğin gibi.
Allah’ın rahmeti üzerine olsun, ruhun şad, mekanın cennet olsun, Işıklar içerisinde uyuyasın anne.