Irmak kenarına toplanan kurbağalar kaderlerine, yaşadıklarına sitem etmek ve seslerini duyurmak için toplu olarak bağırıyorlarmış. Bağıran kurbağaların arasında bir kurbağa bağırmıyormuş, bunu fark eden kurbağalar seslerini keserek bağırmayan kurbağaya “Sen neden bizimle birlikte bağırmıyorsun, halinden memnunsun her halde deyince, bağırmayan kurbağada yahu arkadaşlar benim derdimde çok, çok ta zor günler yaşıyorum, benimde sizler gibi bağıracak çok nedenlerim var amma yerim o kadar dar ki şimdi bağırırsam ağzıma“ demiş.

Irmak kenarına toplanan kurbağalar kaderlerine, yaşadıklarına sitem etmek ve seslerini duyurmak için toplu olarak bağırıyorlarmış. Bağıran kurbağaların arasında bir kurbağa bağırmıyormuş, bunu fark eden kurbağalar seslerini keserek bağırmayan kurbağaya “Sen neden bizimle birlikte bağırmıyorsun, halinden memnunsun her halde deyince, bağırmayan kurbağada yahu arkadaşlar benim derdimde çok, çok ta zor günler yaşıyorum, benimde sizler gibi bağıracak çok nedenlerim var amma yerim o kadar dar ki şimdi bağırırsam ağzıma“ demiş.
Aslında bunun devamı da var onu sırası geldiğinde yazacağım.
İşte kurbağa misali benimde Kırşehir’le, Kırşehir’in sorunlarıyla, problemleriyle, yaşadıklarımla, insanlarla ilgili yazacak o kadar konularım var ki neresinden, nasıl başlayacağımı bilemiyorum.
2018 yılında yazmış olduğum ilk yazımda kaderden midir, talihten midir, nedir bilemiyorum ama mutlu, güzel ve sevindirici olayların beni bulmadığını, nerede üzücü olaylar varsa beni bulduğunu yazmış ve inşallah 2018 yılında güzel, sevindirici olaylar denk gelir en azından piyangodan bir ikramiye çıkar veya bir küp gömü bulurum da huzura ererim demiştim.
Dedim demesine de bu sözlerin ters tepti. Her şey aynı tas, aynı hamam.
Hepimizin bildiği gibi Kırşehir’de alt yapı yol var kaldırım çalışmaları var. Nihayet sona gelindi. Bu çalışmalar Kırşehir’de yoğun olan trafiği biraz daha yoğunlaştırdı. Bir de bu etkenlere trafiğe çıkan araç sayında her artış olduğunu, bazı evlerde 2-3 arabanın olduğunu ilave edersek oldukça yoğun bir trafikle karşı karşıyayız. Aslında bu yoğunluk hoş görü, karşılıklı anlayış ve sabırla halledilebilir ama ne yazık ki Kırşehir gibi küçük bir ilde gidebileceğiniz en uzak alana yürüyerek dahi bir saatte giderken, şehir merkezine tüm semtlere yürüyerek otuz dakika gidile bilinirken, maşallah arabası olan herkes her yere arabasıyla gidiyor, yakında tuvalete de arayla gidilirse hiç şaşırmam. Bunun sonucunda da trafik tamamen içinden çıkılmaz hale geliyor, sonucunda trafik çekilmez, sinir bozucu ve stresli bir hale geliyor. Kimse kabahati kendinde görmüyor. Biraz anlayış, hoş görü ve sabır olsa veya yürümeyi tercih etse sorun kendiliğinden çözüme kavuşacak.
Ne yazık ki Kırşehir’ de herkes sinirli, stresli, dokunsan kavga çıkacak.
Bu yazımı kaleme almadan önce gündüz saatlerinde Ankara caddesinde yürürken 65-70 yaşlarından bir amcamızın dalgın, öfkeli ve kendi kendine konuşarak yürümesine şahit oldum. Laf aramızda biraz peşinden yürüdüm, nereye kadar kendi kendine konuşarak ve bu şekilde yürüyecek dedim. Amcamız öylesine yürüyor ki sadece vücudu kaldırımda, kafası başka yerlerde, yanından geçenleri görmüyor, nereden, hangi binanın önünden geçtiğinin de farkında değil. Acaba bu amcamızın ne derdi var bir kendisi, bir de Allah biliyordur. Oğlundan mı dertli, gelininden mi dertli, eşinden mi dertli, maddi sıkıntılar var yoksa çocukları dışarı mı attı diyerek düşündüm. Ama onu dışarıda kendi kendine konuşturacak, nereden, nasıl, kimlerin yanından geçtiğinin farkında olmayacak kadar büyük bir derdinin olduğu da kesin.
Amcamız bir müddet yürüdükten sonra istemeden önünde yürüyen 30-35 yaşlarında bir kişiye (Erkeğe) çarptı.
Eyvaaah! vay anasına sen misin bana çarpan yaşlı amcamızın ne bunamadığı kaldı, ne gözünün körlüğü sözde insan görünümlü muhterem ağzından geleni saydı. Yaşlı amcamız istediği kadar özür dilese de, görmediğini, kafasının başka yerlerde olduğunu, dalgın olduğunu söylese de fayda etmedi. Zatı muhterem derdin varsa, dalgınsan çıkma dışarı, insanlara çarpmak zorunda mısın (Dikkat edin bu zatı muhterem insanlara çarpmak zorunda mısın diyerek kendinin insan olduğunu zannediyor. Hadi oradan.) diyerek bayağı saydırdı.
O esnada etrafta yürüyen, olayı görüp film gibi seyreden insanları gözlemledim acaba birisi müdahale ederek “Ayıp yahu adam sana bilerek mi çarptı, utanmadan baban yaşında ki bir büyüğümüze bu kadar hakaret edilir, laf söylenir mi?” diyecek birsi ortaya çıkar mı dedim amma treni seyreder gibi seyrettiler.
Evet iş başa düştü, devreye girmek zorunda kaldım. Ve insan görünümlü zatı muhtereme haddini bildirerek utanmıyor musun baban yaşındaki büyüğümüze bu sözleri söylemeye, kim kime isteyerek, bilerek çarpar. Bu amcamız beş dakikadır benim önümde yürüyor, sürekli kendi kendine konuşuyor, el hareketleri yapıyor, gözü hiçbir yeri ve insanı görmüyor, kulağı duymuyor, amcamızı bu kadar görmez ve duymaz eden bir derdi vardır belli ki dedim muhterimi zatı susturdum, utandırdım, yaşlı amcamızın koluna girerek bayağı yürüdük ama hiç konuşmadık, ayrılırken sadece teşekkür etti dualar etti.
Önceden bırakın tanıdığımızı, tanımadığımız bir büyüğümüzün yanından geçerken sigarayı dahi saklarken, sesimizi yükseltmezken, saygıda kusur etmezken, şimdi, hakaretler ediyor, dövmeye kalkıyoruz.
Toplum olarak nereye gidiyoruz bilemiyorum. Bildiğim tek şey büyüklerimize saygıyı, küçüklerimize sevgiyi, kültürel ve ahlaki değerlerimizi kaybettiğimizdir.
Sabır, hoşgörü, anlayış kalmadı. Yaşam kalitesi arttıkça duyarlılık azaldı.
Gösteriş ve maddi değerler peşinde koşarken, bizi biz yapan, birlik ve beraberliğimizi sağlayan bir çok değerlerimizi kaybettik. Tabiri yerindeyse öz mayamızdan koparak GDO su değiştirilmiş mayaları kullanmaya başladık.
Maalesef bize büyük bir ülke kazandıran birliğimizi, kültürel ve ahlaki değerlerimizi yitirdik. Saygı, sevgi, hoşgörü hiç kalmadı. Babamız yaşında büyüğümüze hakaret edecek, dövecek hale geldik.
Var olan dünyada hep birlikte huzur içinde güzel şeyler yaşandığını unuttuk.
Şimdi ise herkesin ayrı bir dünyası var.
Herkes kendi dünyasında mutlu olabileceğini zannederek başka dünyaları görmezden gelip yok sayabiliyor, umursamıyor, bencil takılıyor.
Toplum içinde yaşarken toplum kurallarına uymuyor, görmezlikten geliyor, Büyüğünü saymıyor, küçüğünü sevmiyor.
Eskiden anne babalarımıza gösterdiğimiz saygıyı büyüklerimize de gösterirdik.
Geldiğimiz noktada ise yaşlılarımıza, büyüklerimize saygı azaldı. Evlatlar annesine babasına bakmaz oldu. Yaşlılarımızın bakımları toplumsal bir sorun haline geldi. Ülkemizin her şehrinde, her ilinde huzur evi adı altında yaşlı bakım evleri çoğaldı ve biz bunlarla utanacağımız yerde övünüyoruz. Örnek verecek olursak “Bizim Kırşehir’de o kadar modern, lüks bir huzur evi var ki bir görseniz“ diyerek anlatıyoruz. Utanacak halimize övünüyor, ağlanacak halimize gülüyor, huzur evlerinin çoğalmasının toplum olarak değerlerimizi kaybederek çürüdüğümüzü gösterdiğinin farkında olmuyoruz. Bir evlat annesine, babasına kol kanat gerseydi büyüklerimiz övündüğümüz huzur evlerinde kalır mıydı ? bunu hesap edemiyoruz.
Çağdaşlık, modern ve lüks yaşam, gösteriş merakı aklımızı başımızdan aldı. Sadece “ben” diyor, başkalarını görmüyor, duymuyoruz.
Herkesin birbirine karşı güveni azaldı, şüphecilik arttı.
Engelli insanlara karşı toplumsal duyarlılık gitgide eksildi.
Maddi varlıklarımız arttıkça, değerlerimiz azaldı.
Şimdilerde herkes yoğun, yorgun ve tek başına.
Birbirine karşı seviyor gibi görünenler gerçekte sevmeyen güvensiz, umutsuz, mutsuz, bencil, hoşgörüsüz ve tahammülsüz.
En ufak bir anlaşmazlıkta nasıl da hemen yakıyorlar, yıkıyorlar sevgi duvarlarını.
Geçmişten günümüze kadar gelen toplumsal değerlerimizi hızla kaybediyorken, toplum olarak kendimize bile yabancılaşmanın bizlere verdiği zararları fark edebilirsek, önce içimizdeki bize, sonra ailemize ve daha sonra da topluma faydalı, değerlerine saygılı, birbirini seven, anlayan, merhametli, hoşgörülü, bireyler olabilirde komşusuna güvenip de kapısına kilit vurmayan, karnı toksa aç olana lokma yollayan, misafire döşşek verip kendi yatmayan, büyüğünü sayan, küçüğünü seven, sabırlı, hoş görülü, anlayışlı, milli ve manevi değerlerden kopmayan toplum olduğumuz zaman mutlu olabiliriz.
Biliyorum bir çoğunuz bana katılmıyor olacaksınız. Zaman bunu gerektiriyor diyeceksiniz. İşte bu nedenledir ki gelecek bu günden daha karanlık olacak baba evladını evlat babasını yok sayacak bizi aile, toplum ve ülke olarak yıkanda bu olacak. Bizler yani atalarımız bu dayanışma, bizi biz yapan kültürel değerlerimiz, birlikteliğimiz, öz mayamızla, kuru ekmek ve üzüm hoşafıyla cephelerde savaş kazanmış, kurtuluş savaşını vermiş, Çanakkale’de, İnönü’de, Dumlupınar’da, Kocatepe’de bir fiil yurdun her karesinde bu inançla tek yumruk mücadele ederek, kanlarını bu toprağa ve bu bayrağa vererek Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdurarak seksen milyon nüfusa ulaşan düşmanlarımızın korktuğu büyük bir ülke haline gelmemizi sağlamıştır.
Gidişatımız gösteriyor ki bizler yarın aynı mücadeleyi veremeyeceğiz bu Cumhuriyete sahip çıkamayacağız.
Çünkü bizi biz yapan değerler yok olmaya başladı.