Kırşehirimizde bunlar olmamalı...

 

Ne zaman bir yazı kaleme alsam hemen aklıma 56 yıldır sorunlarıyla iç içe yaşadığım Kırşehirimiz ve insanları gelir.

Bu konuda kim bilir kaç kere yazılar kaleme alıp sahipsizliğimize, çaresizliğimize, birlik ve beraberliğimizi sağlayamayışımıza kahretmişizdir.

Gerçekten de hemşehrilerimiz Kırşehir'de hiçbir zaman gerçek anlamda bir araya gelip birbirlerini desteklemiyor nedense...

Kırşehir'de birlik ve beraberliği kuramayan hemşehrilerimiz çareyi de memleketlerini terk etmekte buluyorlar...

Yıllardır “Kırşehir Çiğdem”i okuyan Kırşehir'imizin yetiştirdiği değerli insanlarla zaman zaman görüşüyor, Kırşehir’le ilgili görüş ve düşüncelerimizi paylaşıyoruz.

Hepsinin ortak yanları doğup büyüdükleri Kırşehir'i bir türlü unutamamalarıydı.

Hatta bazıları Kırşehir'i özlemelerine rağmen pek fazla da gelemediklerini anlatırken, gurbetteki hemşehrileriyle zaman zaman bir araya gelerek özlem giderdiklerini diye getiriyorlar.

Ben de onlara memleketi sevmenin lafla değil, Kırşehir'e gelip bir şeyler yapmakla olacağını, hatta maddi imkanlarını buraya yatırım yaparak memleketlerine karşı görevlerini yerine getirmeleri gerektiğini hatırlatıyorum.

Bugün İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere Antalya'da, Konya'da, Kayseri'de yüzlerce Kırşehirli hemşehrimizin yaşadığını, bütün bunların Kırşehir'den ayrılma nedenleri hemen hemen hepsininki bir noktada birleşiyor.

Bu acı gerçeğin de ne yazık ki Kırşehir'deki çekememezlikten kaynaklandığını söylersek acaba hata mı etmiş oluruz?

Yıllarca şehrimizdeki esnaflık yapmış, dededen, babadan devraldığı geleneklerle aynı işi sürdürerek bugünlere gelmiş bir hemşehrimizle Kırşehir'in bugünkü durumunu konuşuyoruz.

Bu değerli hemşehrimizin bize aktardığı, herkesin ibret alması gereken ve bizim de büyük bir üzüntü ile dinlediğimiz sohbetlerine tanık oluyoruz.

Hepimiz bazen bu memleketten gidenlere kızıyoruz. Ama onların ayrılma gerekçelerini öğrenince hak vermiyor da değiliz.

Birkaç yılda bir Kırşehir’e geldiğini, eş-dost ve akrabalarla bir araya gelmek isteyen bir başka hemşehrimiz de ne yazık ki Kırşehir’in eski Kırşehir olmadığını söylüyor. Akrabalarla görüşmek için telefon ettiğini ve her defasında kendisine bahaneler uydurularak sanki görüşmek istenmediği algısına kapılan hemşehrimiz üzgün mu üzgün. Belki bir daha ne memleketine gelmeyi, ne de onlarla bir araya gelmeyi düşünüyor.

Maalesef böyle olunuyor.

Kırşehir’de ne yazık ki bir takım kişiler, insanların arasına nifak sokmakta gecikmiyor. Aileler arasında kırgınlık ve küskünlükler başlıyor, aile bağları kopuyor.

Kırşehir'de herkes çok iyi biliyor ki ortaklık işi ne yazık ki yürümüyor. İki kardeş çok gitmiyor, ayrılıyorlar. Yani memleketimizde nedense hiç kimse iki kardeşin bir arada çalışıp gitmesini, büyüyüp gelişmesini istemiyor. Bu da memleketimizin kalkınmasına çok büyük darbe vuruyor. Kimse buraya yatırım yapmıyor. Yapanı da kısa sürede dilimize dolayıp yıpratıyor, karalıyor sonunda 'iflas etti' diye Kırşehir'i terk ettiriyoruz.

Bu zihniyeti güdenler hem kendilerine, hem de Kırşehir'e zarar verdiklerinin farkında değiller. Elbette bunlar da yaptıkları hatayı zamanla anlayacaklar ama iş işten çoktan geçmiş olacak. Olan yine Kırşehir'e ve insanlarına olacak.

İşte bu gibi nedenlerle Kırşehirimiz büyüyüp gelişemiyor.

Belki bu nedenlerle Kırşehir'de güzel ve mutlu yaşantısı olan, ticari, siyasi ve sosyal yönden önde gelen hemşehrilerimizi bu tür çekememezlik nedeniyle memleketlerinden başka illere göçtü, gittiler.

Şimdi onlar orada kurdukları “Kırşehirliler Dernekleri” aracılığıyla zaman zaman “Kırşehir Geceleri” düzenleyerek ailece bir araya gelip hemşehrileriyle Kırşehir'i nostaljide yaşatmaya çalışıyorlar.

Kırşehir gerçekten bugün her alanda çok geri kalmış bir il konumunda ise bunda bizi yönetenlerin olduğu gibi bundan 50-60 yıl önce siyasi ve ticari yönde yanlışlık yapıp o günkü genç kuşaklara kötü örnek olan hemşehrilerimizin de çok büyük vebali vardır.

Eğer Kırşehir'in sanayisi gelişmiş olsaydı, siyasilerimiz sözlerinde samimi olsalardı öyle sanıyoruz ki Kırşehir bugün Anadolu'nun “gazi şehri” unvanıyla anılarak bu kadar geri ve hemşerilerimiz de doğup büyüdükleri baba ocaklarını terk etmezlerdi ne yazık ki...

Eğer Kırşehirimizin ciddi ve tutarlı siyasi adamı olsaydı kolu kanadı budanıp il iken ilçeliğe düşürülmez, ilçeleri başka illere verilmezdi.

En önemlisi artık hiçbir şey yapamayan sonradan görme, inandırıcılıktan uzak günümüzün küçük politikacılarına Kırşehir adını kullanarak gelecek hesabı yapmalarına da fırsat verilmemelidir. Çünkü Kırşehirliler ne kaybettiyse bu tür ufku küçük politikacılar sayesinde kaybetti.

Bu nedenle Kırşehirliler artık geçmişi unutarak geleceğe umutla bakmalıdır.

Kırşehirliler karamsarlığı bir kenara itip çevremizdeki illerden örnek almalıdır.

Kırşehirliler sevgisini laf olmaktan, slogan olmaktan, seçim meydanlarında işine geldiği gibi malzeme yapmaktan kurtarmak ve gerçek zeminlere oturtmak her Kırşehirli için vazgeçilmez bir görev olmalıdır.

İşte 31 Mart seçimlerinde Kırşehir Belediye Başkanı seçilen Selahattin Ekicioğlu bu memleketin en seçkin, en çalışkan ve en dürüst insanlarından birisidir. 4 aylık başkanlığı döneminde büyük bir borç yükü altında hizmet etmekte, maaş ve çalışanların SGK primlerini bile ödemekte güçlük çekiyor.

Tüm kadroları şişirilmiş, doldurulmuş bir Belediye’nin başında olan, hiçbir çalışanın işinden, aşından olmasını istemeyen, partizanlık yapmayan bir Başkan herkesten destek bekliyor. Kırşehir’i seven, kendisini Kırşehirli olarak gören herkesin, il yöneticilerinin, milletvekillerinin köstek olmasını da kimse kabul edemez.

Kafa kâğıdına “Kırşehir” yazan, “Kırşehirliyim” diyenlerin Kırşehir’e hizmet etmek için kıvranan Başkan Selahattin Ekicioğlu’nu sırf siyasi görüşü ve partisinden dolayı cezalandırmaya, onu başarısız kılmaya hakkı olmadığını da burada yeri gelmişken hatırlatayım.

Çünkü Sayın Ekicioğlu kendisine değil, Kırşehir’e hizmet ediyor ve bu hizmetten 140 bin insan yararlanıyor. O halde seçilmişlerinin de, atanmışlarının da, halkının da ona yardımcı olmak görevidir diye düşünüyorum.

Kırşehir...

Bu güzel şehir bizim.

Bu kimlikle övünmek, gururlanmak Kırşehir'i seven herkesin tek amacı olmalıdır.

Kırşehir'de yaşayan, “Kırşehir'i seviyorum” diyen ve kendisini Kırşehirli kabul eden herkesin Kırşehir'e minnet ve şükran borcu vardır.

***

Malumunuz geçen hafta Kırşehir’de sağlıkta yaşanan sorun ve sıkıntılarla ilgili bir haber ve yorum yazdım.

Meğerse sağlıktan muzdarip olan, yaşadığı sorunları dile getiremeyen ne kadar sağlık çalışanı ve hasta hemşehrimiz varmış.

Yazdıklarımızın dışında daha ne kadar çok sorun ve sıkıntılar varmış ta haberimiz yokmuş.

Eee tabi Kırşehir’de yaşayan bir kişi ve gazeteci olarak elbette bunları yazıp gündeme getirip, çözümüne katkı sunmak görevimiz. Ama gel gör ki, sağlıkta yaşanan bu sorunlarla ilgili yetkililerimizden hiç ses çıkmıyor.

Yazdıklarımız doğru mu, yanlış mı, eksik mi, yapılan ve çözümü için yapılan çalışmalarla ilgili yetkililerimiz suskun. Doğrusu buna anlam vermekte güçlük çekiyorum şahsen ben…

Ama dedim ya benim görevim bir gazeteci olarak yaşadığım kentte insanların huzurlu ve mutlu olması, sorun yaşanmaması için katkı sunmak.

Elbette sorunlar varsa bunları gündeme getirmek, çözümünü sağlayanları da hayır ve dua ile anmak hepimizin görevi olmalı.

Yazdıklarımızda asla art niyet yoktur, görmeyen ilgililere göstermek, duymayanlara duyurmaktır. Elimize bir fırça olup, onu bunu karalamak, yıpratmak ve suçlamak gibi düşüncemiz ve gayemiz yok. Bunu Kırşehir’de yaşayan herkes, her kurum bilir.

İnşallah Kırşehir’i yönetenlerimiz, ilgililerimiz bu sorunların üzerine ciddiyet ve kararlılıkla gider ve kısa sürede çözümlenir.

 

***

BİRAZ DA GÜLELİM!

Gevezelik

Bizim başbakanlardan biri Çin'e resmî bir ziyarete gitmiş.

Akşamleyin onuruna yemek verilmiş. Yemek esnasında günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yapma sırası gelince paniğe kapılmış. Yanında oturan ABD'den getirttiği danışmanına dönmüş:

“Eyvah ne yapacağım? Tek kelime Çince bilmem...”

Danışmanı, “ Önemli değil efendim. Ellerinizi bacaklarınıza bitiştirin ve eğilerek başınızla selamlayın. Konuşma yerine geçer” demiş.

Başbakan denileni yapmış. Korkunç bir alkış kopmuş.

Dış ülkelerde sevilmekten pek hoşlanan başbakan, alkışı görünce oturduğu yerden kalkmış, bu kez dört tarafı aynı şekilde ikişer kez selamlamaya devam etmiş.

Ancak biraz önceki alkıştan eser yok.

Bu duruma bozulan başbakan yine danışmanına dönmüş:

“Yahu ne oldu?”

“Fazla gevezelik ettiniz, tadı kaçtı!..”

 

***

 

SEVDİĞİM BİR SÖZ

 

“Cesaret bir kas gibidir. Kullanıldıkça gelişir.”  Ruth Gordon