Daha dün gibi hatırlıyorum bu mesleğe girdiğim ilk yılları…
Ne günlerdi o günler…
1975 yılında bugünkü Prof. Dr. Erol Güngör Ortaokulu’nun bulunduğu yerdeki okulumuz Namık Kemal’i bitirmiştim, henüz 11 yaşındaydım.
Rahmetli babam sokakta kuş taşlayıp, eve laf getirmemek için beni Dursun Yastıman ağabeyimin gazetesine çırak olarak vermişti.
Bugünkü Yeni Üçüncü Çarşı devamındaki Murat İş Hanı’nda kavaletle dizgi yaparak matbaacılığa ilk adımımı atmıştım.
Bir yıl çıraklıktan sonra Kale Ortaokulu’na başladım. Burada Cumartesi tatillerinde ve yaz tatilinde Dursun Yastıman ağabeyimin gazete ve matbaasında günlerim geçti.
Sonra ağabeyim Şevket Güner’in kurduğu “Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde mesleğe “merhaba” demiştim.
Yıllar böyle akıp geçti, bugün 41 yıl geçmiş, 42’ye adım atmışız haberimiz yok.
Yaşım 54 oldu, emekli olduk, saçlar ağardı.
Yani gazetecilik mesleğiyle bir ömür geldi, geçti.
Ne zorluk ve sıkıntılar çekerek bugünlere geldik gazete olarak.
Tek tek kurşunla yazı dizip, pedal makinesiyle gazete basarken, entertip dizgiyle, otomatik baskı makinesiyle basınca ne kadar sevinmiş, rahatlamış sayıyorduk kendimizi…
Oysa hiç öyle kolay olmadı. Bir matrisin kırılmasıyla, ya da entertipin kusmasıyla kırılan parçaların tamiri için ağabeyim Şevket Güner’le nice günler sabahladığımız, çektiğimiz zorlukları burada anlatamam tabii…
Ne sıkıntılardı o günler… Ama bütün sıkıntılara göğüs gererek bugünlere geldik.
Bugün bilgisayar başında hazırlanan ve 12 sayfa yayınlanan renkli bir gazete olduk. Gelişen teknolojiye, rahatlığa rağmen o eski gazeteciliğin tadı ve gazetenin güzelliği ve heyecanı yok.
Kopyala-yapıştır gazetecilik yapılıyor o kadar.
2014 yılında ilin yöneticileri ve Basın İlan Kurumu’nun telkinleri ile Kırşehir’de yayınlanan 12 gazete kendi aralarında birleşerek 3’e düşmüştük. Namus ve şeref üzerine edilen yemin ve şartlarla bir daha gazete çıkarılmayacağına dair sözü verdik, ama namus üzerine edilen yeminler bazıları için hiçbir anlam ifade etmiyor olacak ki, ortaklıktan ayrılanlar tek tek yeniden gazete çıkarmaya başladılar.
Ne yazık ki bugün Kırşehir’de gazete sayısı yeniden hızla artıyor, gazete ve gazetecilik bitiyor ne acı ki…
Neyse bunlar derin konu. Şimdi bir şeyler yazacağız, birileri bozulup üstüne alınacak. Biz yazdığımızla kalacağız, onlar bildiklerini okumaya devam edecekler.
Evet, biz gazete olarak hep Kırşehir’den ve hemşehrilerimizden yana taraf olduk. Kırşehir’e hizmet etmeyenlerin, edemeyenlerin karşısında olduk. Biz bunu yaparken, “gelene ağam, gidene paşam!” mantığıyla hareket etmedik.
Kırşehir’de yaşarken "taraf" olmadan duramadık ne yazık ki…
Biz siyasete hiçbir zaman taraf olmadık. Hiçbir partinin savunucusu ve arka bahçesi olmadık. Bir partinin içinde, kıyısında, köşesinde de bulunmadık. Çünkü Kırşehir’i savunuyoruz, Kırşehir’in haklarını savunuyoruz. Bu nedenle olsa gerek bazen ateşleniyoruz, dalgalanıyoruz, coşuyoruz, köpürüyoruz.
Kırşehir’e taraf olanlar, ya da senin tarafından olanlar kadar seviyorsun onları...
Belki de “taraf olmayanlar, bertaraf olur” algısıyla taraf oluyorsun.
Bir yanın zorluyor seni buna...
Belki menfaatlerin buna sebep.
Belki dünya görüşün bunu gerektiriyor.
Belki de siyasi düşüncen buna mecbur ediyor seni.
Kim bilir belki de bu yönü seçmek senin için çok daha kolay olanı.
Bu iniş çıkışlı duygu durumlarını pek seviyorsun.
Kırşehir’de taraf olalım; iyiden yana taraf olalım, güzelden yana…
Taraf olalım; ilimiz ve ülkemizin menfaati için çalışandan yana…
Taraf olalım “bu memleketi nasıl daha güzel bir yere getiririz” diyenlerden yana…
Taraf olalım; çalmadan, çırpmadan bulunduğu makamın hakkını verenlerden yana…
Taraf olalım; namuslu, şerefli, onurlu, ahlâklı, dürüst insan olanlardan yana...
Dedim ya biz hep bugüne kadar Kırşehir ve Kırşehirlilerden yana taraf olduk.
Ama bazen yakın dostlarımız, arkadaşlarımız yaptığımızın yanlış olduğunu söylüyorlar. Hayıflanıyorum tabii…
Bugün gazete olarak ayakta kalmanın onur mücadelesini verirken, bizim mesleğimizi sözde yapanları örnek gösterenler çoğunlukta ne yazık ki…
“Siz de öyle yapın, şöyle yapın! Kırşehir mi, hemşehrileriniz mi boş verin! Bu memleketin fedaisi siz misiniz???” diyen dostlarımız günümüzde o kadar çoğaldı ki, mesleğimizi, işimizi yapamaz hale geldik ne yazık ki…
Dün ona buna, Kırşehir’i yönetenlere, kızardım. Bugün anladım ki, bu kızgınlığımın aslında kimseye faydası yokmuş.
Artık değişmek gerekiyor, değişim için bir şeyler yapmamız gerekiyormuş öyle diyorlar! Ama bizim kafa kâğıdı, eskidi, beyin eskidi. Değişim için format attırmak mı gerekecek bilmiyorum. Format attırsam acaba tutar mı onu da bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa bu saatten sonra değişmemiz zor gibi gözüküyor.
Ne yapayım ben, yapım bu. Ben anamdan, babamdan böyle görmedim. Onlar “Çal-çırp-köşe ol!” diye öğüt vermediler. “Doğru ol, adam gibi çalış, işine, eşine, Kırşehir’e hizmet et” dediler. Ben böyle gördüm, hep böyle yaşadım, bundan sonra da böyle yaşamaya devam edeceğim.
Nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmedim kimseye, bu saatten sonra da kimse benim eğilmemi, bükülmemi, ona buna kuyruk sallamamı beklemesin.
Çıkarın, büyüğü küçüğü, noktası destanı olmaz. Eğer bir insan bir parça kemik için kendinden taviz veriyorsa gerisini siz düşünün artık.
Kişi bir takım çıkar ve menfaatleri karşılığında kendinden ve değer yargılarından taviz veriyor ve başı önünde eğik dolaşıyorsa eyvah ki, eyvah!
Biz 42 yıldır Kırşehir’de “Kırşehir Çiğdem” gazetesini yayınlarken, hiçbir zaman başımız önde olmadık, ona buna yalakalık yapmadık, el-etek öpmedik. Diklenmeden dik durduk. Bu onur ve gurur bize yeter de artar bile…
Köşe dönmediysek de, kimseden köşe bucak da kaçmadık. Başımızı öne eğdirmedik.
Ne fazlasını istedim, ne de köşe dönmek için hırs yaptım. Yetinmesini bildim hep olduğu kadarıyla…
Kırşehir’i ve Kırşehirlileri sevdim, onlar için bu yolda karınca kararınca hizmet etmeye, sorunlarına çare bulmaya çalıştım.
İşte bugün 28 Mart 1977 tarihinde kurulan gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”in 42. yılını kutladık.
İlimiz yöneticileri, siyasi partilerin başkan ve yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarımızın başkanları başta olmak üzere pek çok hemşehrimizden tebrik yağmuru aldık.
Hepsi bizleri, gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”in yayınlarını, seviyeli ve dürüst yayın politikamızdan dolayı kutladılar.
Bundan gurur ve mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum.
Gazetemize gelen, telefon ya da e-maille kutlayan, çiçek gönderen bütün hemşehrilerimize ve okurlarımıza yürekten teşekkür ederken, onların sevgi, saygı ve güvenlerini bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da boşa çıkarmayacağımızın sözünü veriyorum kendi adıma, gazetemiz “Kırşehir Çiğdem” adına…
Ben şahsen yıllardır yazdığım binlerce haber ve yorumlarda hiçbir zaman kişi ve kuruluşlara sataşmadım. Ama birileri bu yöne çekmek istemedi mi? Hem de çok.
Tehdit veya benzeri bir yol üzerinden para kazanma alışkanlığı gazeteciliğin saygınlığını ortadan kaldırdığı da bir gerçektir.
Gazete veya gazetecilik ahlakın mihenk taşıdır. İnsanların haber kaynağıdır. Doğru haberi, kaynağından okuyucuya taşıma sanatıdır.
Şöyle geçmişte Kırşehir’i hatırlıyorum da o yıllarda ekmek ve gazete aynı fileye girerdi. Ekmek nimet ve kutsallığın, gazete saygınlığın, üretmenin haber alanlarının noteriydi. Hemen, hemen her eve ekmek gibi girerdi. Herkes okurdu. Şimdi böyle mi?
Gazetenin ve gazeteciliğin saygınlığı ve güvenilirliği kaldı mı?
Bizim gibi bir avuç meslektaşım dik durmaya, onurla mesleğimizi sürdürmeye çalışıyor. Gerisi maydanoz, içki masalarında meze!
Maalesef teknolojinin geliştiği bir dönemde önce ekmekler bozuldu, sonra insan…
Bugün ne yazık ki sapla-saman birbirine karışmıştır. Reklam ve haber. Vıcık vıcık yağ kokan şişirme ve yalan haberlerle Kırşehir halkını yanıltmadık çok şükür. Gerçekleri, ama sadece gerçekleri yazdık. Belki bu nedenle sevilmedik. Köşe dönemedik. Ama alnımız ak, başımız dik yaşadık, Allah ömür verdiğince de yaşamaya, bu yolda gazete olarak ayakta kaldığımız sürece yazıp, çizmeye devam edeceğiz.
Gerçekleri saklayarak, birilerinin ahlaksızlığını bilerek korumak veya kollamak, diğerlerinin değerlerine saldırarak yapılan işin adı gazetecilik oldu ne yazık ki.
Bir köşe yazarının saygınlığı yazılarındaki kimliğinde saklıdır. Satın alınabilir olmak saygınlığı bozarken, okunabilir bir gazetede okunan yazar olmak çok önemli.
Kırşehir’de şöyle etrafınıza bir bakın. Neler göreceksiniz neler? İhaleciler, taklacılar, yalakalar…
Gazeteler yaşamalı. Gazeteler varlıklarını sürdürmeli. Para da kazanmalı. Bu yolun üzerinde asla şantaj, yalan, iftira, tehdit yazıları olmamalı. Onun bunun oyuncağı haline gelmiş bir anlayışın ürünü olmak çokta ahlaki değildir.
Günümüzde “okunabilir” gazete olmak çok önemli. Hele hele aranan gazete olmak daha da önemli.
Çok şükür biz bunu başardık. Aranan ve okunan bir gazeteyiz. Bu bizim onurumuzdur, şerefimizdir.
Bu mesleğe 42 yılımı verdim. Siyasetçileri, ili yönetenleri eleştirdim. Çünkü Kırşehir için, Kırşehirlilerin menfaati için bunu yaptım.
Ben de başkaları gibi görmezden, duymazdan gelemedim. Her şeyin iyi olmasını, Kırşehir’in iktidarlardan nasibini almasını istedim, durdum…
Şimdi bu iktidarın en güzel hizmetlerinden olan duble yolları, hastanelerde yaratılan onca güzellik ve rahatlıkları desteklerken, gördüğüm yanlışları da görmezden gelip eleştirmemezlik edemezdim, ben de öyle yaptım, yapacağım.
Bazen nalına, bazen mıhına vuruyoruz ne yapalım.
Kafamızda, yolumuzda Kırşehir olunca başka bir şey gelmiyor aklıma.
Kırşehir için, Kırşehir’in menfaati için, yazıp, çizmeye devam etmek için gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”in nice yıllar ayakta kalması ümidiyle, bir kez daha bütün Kırşehirlilere, değerli okurlarımıza ve hemşehrilerimize yürekten teşekkür ediyor, nice yıllar birlikte olmayı umut ediyorum…

***

Güle güle Sayın Valim

Kırşehir’de 3,5 yıldır Valilik görevinde bulunan Sayın Necati Şentürk, geçtiğimiz hafta yaş haddinden emekliye ayrıldı.
Veda ziyaretlerini sürdüren ve dün akşam da kendisine veda yemeği verilen Sayın Şentürk’ü 3 Nisan Salı günü uğurlayacağız.
Sayın Valimiz iyi niyetli, Kırşehir için bir şeyler yapabilmenin çabası içinde oldu. İyi ya da kötü 3,5 yıl Kırşehir’e hizmet etmeye gayret etti. Kendisine hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum.
Kendisini zaman zaman bu sütunlarda haber ve yorumlarımla eleştirdim. Hatta yanlışlarını bizzat yüzüne söyleyen bir kişi olarak babacan yapısından dolayı kendisini sevdim.
Geçtiğimiz günlerde Çanakkale Şehitleri Günü’nde Kırşehir’den bin 200 öğrenciyi akşam Çanakkale’ye uğurlarken, Valilik balkonunda elinde Zülfikar ile yaptığı konuşmayı ulusala DHA Kırşehir Temsilcisi olarak ulaştırdım. Büyük yankı uyandıran bu görüntülü haberin ardından Sayın Valimiz Ankara’ya giderek bizzat emekli dilekçisini vererek, Kırşehir’e döndü.
Yine Kırşehir’de Nevruz Kutlamaları öncesi, zülfikarlı görüntüsünün arkasında durarak güzel bir veda olduğunu ifade etti.
Bu açıklamalarıyla büyük ses getiren ve Kırşehir’in adını duyuran Vali Şentürk, Pazar günü de büyük maddi ve manevi destek verdiği ve bu sezon şampiyonluğa oynayan Kırşehir Belediyespor taraftarlarıyla Ahi Stadı’nda vedalaşma görüntüleriyle de adeta “fenomen” oldu. Maçın devre arasında bana “Salih benim sesimi Türkiye’ye duyurdun, teşekkür ediyorum” dedi.
Akşam da yine ulusal kanallarda Vali Şentürk Kırşehirspor taraftarlarıyla vedalaşma görüntüleriyle gündeme geldi.
Vali Şentürk özellikle bizim DHA’nın görüntülerini Kanal D’de yayınlayan ve Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde yorumlayan Ahmet Hakan’a üzüldüğünü ifade etti.
Bu haberlerle olumlu ya da olumsuz bir takım eleştiriler alan Valimiz Sayın Necati Şentürk ile Çarşamba sabahı bir araya geldim.
Sayın Valimiz kapıda beni karşılarken, her zaman ki gibi yine esprili bir şekilde bana “Beni yedin Salih!” diye takıldı.
Ben de kendisini yemediğimi, sadece basın olarak görevimi yaptığımı ifade ettim.
Sohbetimiz sırasında kendisine Kırşehir’de yaptıkları ve yapamadıklarını sordum, hatta “Keşke şunu da yapmasaydım, pişmanım” dediği iş ya da olaylar olup olmadığını sordum, kendince anlattı.
Burada da yine bizzat yanlışlarını Sayın Valimizin yüzüne söyledim, haklı olduğumu beyan etti ve kendince öyle olması gerektiğini ifade etti.
Tabi benim bir yapım var. İnsanların arkasında dedikodu yapmayı sevmem. Gerçekleri acı da olsa yüzüne söylerim. Kızan, alınan, bozulan, hatta tepki gösteren de olabilir. Ama gerçekler karşısında susan dilsiz şeytandır düsturuyla bunu ben insanların yüzüne söyledim.
“Pişman mısın?” diyenler olabilir, asla pişman değilim.
Doğru tektir ve ben de bunu yaptım.
Yoksa başkaları gibi insanların yüzüne vıcık cıvık yağ çekip, arkasından dedikodu ve kötü sözler söylemedim.
Hatalarını yüzünü söylediğim için Sayın Valimizin arkasında yanlışlarını ve hatalarını burada dile getirme gereği duymuyorum.
Sayın Valimiz öyle ya da böyle Kırşehir için çalıştı, çabaladı, sorunlarını çözmeye gayret gösterdi. Belki sağlığından, eşinden, çocuklarından mahrum kaldı.
Biz Kırşehir’e bir çivi çakanın hep yanında olduk, onu yerden yere vurmadık.
Bu nedenle Sayın Valimize de Kırşehir’e verdiği hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyor, hizmetleriyle hep yâd edeceğimizi belirtmek istiyorum.
Vali Şentürk’ün Kırşehir’de bir iz bıraktığını belirtiyor, emeklilik hayatında sağlık ve mutluluklar diliyorum.