İyi mi olayım, iyi mi oynayayım?Bazen ne yazabilirim Kırşehir’in sorunları, siyaset, eğitim sistemi ve genel olarak ülke sorunları üzerine alternatif yazılar mı yazayım derim kendi kendime. Ancak  baktığım zaman “neresini tutsam elimde kalacak” çürümüşlük tablosu geliyor gözümün önüne. 
Bu çürümüşlük tablosu içerisinde iyi mi olayım, iyi mi oynayayım karar veremiyorum!
Çünkü bakıyor ve görüyorum ki siyasette, kurumlarda, eğitimde, ahlakta, sporda, sinemada, kültürde, yazılı ve görsel basında, trafikte, cadde ve sokaklarda,  insanların yaşam tarzında, hal ve hareketlerinde her alanda, her yerde iyi insanların değil, iyi oynayanların el üstünde tutulduğuna şahit oluyorum.  
İşte bu kokuşmuşluğu ve çürümüşlüğü gördüğüm zaman hevesim kaçıyor ve kendimi frenliyorum. Kendimi frenledikten sonra bir an “iyi insan olmayı bırakıyor, iyi oynayan insan olayım“ diyorum.   
Hani  futbol maçında sahadaki on bir kişiden onu takımının kazanması için sade, gösterişsiz top oynar, ter akıtır, emek harcar, bir tanesi de saha da sadece  dolaşır, bir damla ter akıtmaz ama doksan dakikanın bir dakikasında topu ayağında sektirir, havaya kaldırır, kafayla göğsüne alır, röveşata yaparak vurur ve seyirciden büyük alkış ve övgü alır. 
İşte günümüzdeki sistem de futbol maçındaki örnekte olduğu gibi iyi olanların değil iyi oynayanların yer tuttukları çürümüş sistem oldu. 
Futbol maçındaki örnek  bırakın Türkiye’yi ilimiz Kırşehir’de faaliyet gösteren kurumlarda da geçerli olup, iyi insanların her zaman dışlandığını, iyi oynayanlar her zaman el üstünde tutulduklarını görürsünüz. Bir de bunların reklamını yapan üst düzey yöneticiler olursa değmeyin iyi oynayın keyfine, ne yaparsa yeridir, ne söylerse doğrudur. Sizler istediğiniz kadar iyi, düzgün, karakterli insan olmak için mücadele edin, haksızlığa karşı dik durun, hiç önemli değil, riyakâr, yalancı, iftiracı, çürümüş, kokmuş güneşe, rüzgâra, düzene, siyasete karşı dönen iyi oynayan birileri  işini gayet güzel yürütüyor.   
İnsanların siyasi duruma göre helikopter pervanesi gibi hızlı bir şekilde dönerek menfaat, çıkar ve gösteriş için bakmayın laik, çağdaş, ilerici ve Atatürkçü olup, Atatürk anıtına çelenk koyduklarına, siz bakmayın insanların  milliyetçi, muhafazakar olup, şehitler ölmez vatan bölünmez diyerek nağralar attıklarına, siz bakmayın insanların maneviyatçı ve dindar görünüp, iş yerlerinde on beş dakikalık namazı bir saatte kılıp, birde hatim indirdiklerine. İşte bunları gördüğüm zaman iyi olanların değil, iyi oynayanların kazandıklarına şahit oluyorum. 
Mesai saatini kahvaltıyla, çayla, sigarayla, muhabbetle geçirerek elini sıcak sudan soğuk suya dokundurmadan, çalışıyormuş gibi imaj yaratan, ancak gerçekten dürüstçe, sessizce aldığı maaşı hak ederek çalışanları da çalışmıyor diyerek lanse eden yalancı, iftiraca, riyakâr, kendini bilmem ne zannederek iyi oynayanların işlerini yürüttüklerine şahit oluyorum.  
Üst düzey yöneticinin yanında çalışıyormuş gibi yaparak sağa sola koşturanların, abdest almaya giderken kolunu, bacaklarını katlayıp birilerine göstererek gidenlerin, namaz kılmaya giderken yönetim kademesinde olanlara “Ben namaz kılmaya gidiyorum“ diyerek gidenlerin, idareci yokken kılını kıpırdatmayıp sekiz saat iş yapmadan çene yapanların, abdesti, namazı, dini, imanı, Allah korkusun unutanların, uyuyanların, birileri hakkında olmadık yalanları söyleyip, iftira atanların oyununu iyi oynayarak ikrama geçtiği, insanları görünce iyi mi olayım, iyi mi oynayayım karar veremiyorum.  
İnsanlıktan nasibini almamış birilerinin  dünyayı ben yarattım edasıyla hareket ederek, havalı, şişkin, kendini beğenmiş, insanların iyi insan tiyatrosu oynadıklarını görünce iyi mi olayım, iyi mi oynayayım karar veremiyorum.  
Çok bilmişleri, her işten, her yerden, her kurumdan anlayanları, “oraları ancak ben düzeltirim!” diyerek kendini bulunmaz Hint kumaşı ve kurtarıcı sanarak ortaya çıkanları ve bunların tam aksine kurtarıcı değil batırıcı olduklarını gördüğüm halde, sürekli olarak bunların olmazsa olmazlardan gösterilerek kahraman ilan edilmelerinin iyi oynadıklarını görünce iyimi olayım, iyimi oynayayım karar veremiyorum.  
Milli ve manevi değerlerden kopmuş, Allah korkusunu unutmuş, her şeyi menfaate, bencilliğe yalakalığa, gösterişe dayandırmış, helali, haramı hiçe saymış, at izi it izine, arpayı buğdaya, sapı samana karışmış, utanmaktan utanan, edepsizliği, ahlaksızlığı medeniyet, çağdaşlık sayarak iyi oynayanların kazandığı sistemi görünce  iyi mi olayım, iyi mi oynayayım karar veremiyorum.  
Maalesef ben karar veremesem de özellikle ülkemiz iyi insan olanların değil, iyi oynayan insanların kazandığı bir ülke haline geldi. 
Bazen “iyi insan mı olayım, iyi oynayan mı olayım?” diye öz eleştiri yaparım. Ancak “neylerse Mevlam eyler, neylerse güzel eyler, Allah’ında bir hesabı var, yarına bırakır, yanına bırakmaz” deyip, iyi insanların inceldiklerini fakat kopmadıklarını, iyi oynayanların da bir yerde tökezlediklerini gördüm. 
Bir de bunun toprağın altı var, Allah’a vereceğimiz hesap var, dünya üzerinde itibar var, şeref denilen onurlu kavram var. Bu nedenle riyakârlığı, şerefsizliği yapan yapsın, varsın onlar günü kurtarsınlar, varsın birileri hakkımda ileri geri konuşsunlar. Zira meyveli ağaç taşlanır hiç önemli değil. Mevlana’nın dediği gibi “Beni bir ben bilirim, bir de Yaratan, bana bir ben lazım, bir de beni anlayan“ sözünde olduğu gibi beni de, onları da bilen bilir bilmeyen kendisi gibi bilir. En iyisi şerefimle, onurumla itibarımla, iyi oynayan değil, iyi insan olarak hayatımı devam ettireyim doğru olanı da budur diyerek karar  verdim. 
Yazımı Şeyh Edebali’nin güzel sözüyle bitirmek istiyorum. 
“Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev HAYATTIR. 
Bu nedenle; bir lokma ekmek için şerefini ayaklar altına almaya, 
Bir anlık zevk için namusunu lekelemeye, 
Bir zamanlık mevki için ayak öpmeye, 
Günlük çıkarlar için faziletini  karartmaya DEĞMEZ.