Müslüman Türk Milleti olarak yine bir Ramazan ayına kavuştuk. Sağlık durumu iyi olanlar oruçlarını tutmaya çalışıyorlar. Ramazan'da gündüzleri özellikle öğleden önceleri Kırşehir cadde ve sokakları boş oluyor. Esnaf dükkânını geç açıyor, emekliler, çalışmayanlar, izinli olanlar, ev hanımları evlerinin ihtiyaçlarına göre öğleden sonra şehir merkezine çıkıyorlar.
Ramazan ayı denilince sabır, iyilik, güler yüz, mütevazılık, yardım severlik ve ihtiyaç sahiplerinin korunup kollandığı rahmet ve mağfiret ayı gelir aklımıza. Ancak nedense Ramazan ayında insanlarımızda olması gereken mütevazılıği, sabrı, güler yüzü, hoş görüyü bir türlü göremiyoruz. İnsanlar siyasi nedenlerle ikiye ayrılmış. suratları ekşimiş, gerilmiş ve sinir küpü haline gelmişler.
Kimseye öf dahi denilmiyor. Hatta oruçlu iken yanındaki arkadaşlarına "Durun arkadaşım zaten orucum sizlerle uğraşacak halim yok" diyerek orucu kendilerine işkence gibi görenler var.
Hele trafikte baba parası ve banka kredisiyle aldığı son model arabanın içinde dünyayı ben yarattım edasıyla şişkin, şişkin oturup, kırmızı ışığa sabır göstermeyen, yayalara yol vermeyen, korna üzerine korna çalan sonradan görmüşlerden söz etmek istemiyorum. Onlar ayrı bir baş belası.
Yani toplum olarak her konuda olduğu gibi Ramazan ayının da fıtratına aykırı hareket ediyoruz.
Ne turşu kuruyoruz, nede perhiz yapıyoruz.
Bu şekilde davranan insanlara söylenecek çok söz var da lakin biz onlara uymak istemiyoruz sadece Ramazan ayında oruç tutmayı kendilerine işkence olarak görenlere, yüzünü ekşitenlere, trafikte gerilip, sinirlenip insanlara kaba davrananlara hiç oruç tutmayın dahi iyi çünkü bu şekilde oruç tutmanın anlamı yok uyarısında bulunuyoruz.
Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek derlerdi büyüklerimiz. Yardım yapılacak, fitre verilecek aileler rencide edilmeden, incitilmeden yardım yapılır, fitre verilirdi bizim çocukluk yıllarımızda. Bu sadece Ramazan ayına ait bir durum olmayıp, normal günlerde dahi yardımlar gizli yapılırdı. Hatta ekmek ve domatesi elimize alarak sokakta oyun oynayarak yediğimizde anne ve babalarımız bizleri eve çağırırlar "yavrum evde ye dışarı öyle çık, alan var, alamayan var, günah olur" derlerdi.
Ancak son yıllarda gösterişe, şova meraklı bir ülke olduğumuzdan Ramazan ayı veya normal gün bizler için fark etmiyor, yapılan hayırlar, yardımlar açıktan ulu orta yapılıyor, televizyonlarda görüntüleri veriliyor, gösterişe, şova dönüştürülüyor. Ramazan ayı büyük firmalar ve iş adamlarının ücretsiz reklam yaptığı ay haline geldi.
Birde Ramazan ayında belediyelerin, kurumların kurdukları iftar çadırları var tam bir rezillik. Bu iftar çadırları fakirlerin rencide edildiği iftar çadırları haline geldi. Ayrıca bu iftar çadırlarında ihtiyaç sahiplerine, fakire, yoldan geçen vatandaşa mercimek çorba, kuru fasulye, nohut, patlıcan musakka, pilav, makarna, hoşaf gibi yemekler verilirken lüks mekanlarda, otellerde, iş adamlarına, siyasilere, bürokratlara ve diğer ensesi kalınlara çorbadan sonra et antrikot, biftek, ızgara, bonfile gibi yemekler ikram edilmekte ve masaların üstü donatıldığı salatalar, ezmeler, tatlılar, garnitürler ve içeceklerden görünmemektedir.
Bu çelişkili sofralar zenginlerin toplandığı, fakirlerin dışlandığı tiksindirici boyuttadır.
Hele, aynı iftar sofrasında dua edecek bir hoca var ise sofra sahibi, “Hoca efendi!. Yap bir dua da, soframıza bereket gelsin, rahmet insin!" gibi emrivaki, kasıntı, şişkin sözleri iftar sahibinin ve iftara gelenlerinde keyiflerini tavana çıkarmaktadır.
Herkes, yer, içer, karnını tıka basa doyurur, gerinir, esner, zor nefes alacak halde olduğu için, yediklerini bir an önce dışarı çıkarmaya, yeni yeni yemeklere, sofralara yer açmaya çalışır.
Ramazan ayına girmiş olmamız hal ve hareketlerimizde en ufak bir değişiklik meydana getirmemiştir. Gidişatımızı değiştirmemiz, hal ve yöntemlerimiz, tamamen fakirin, ihtiyaç sahibinin, öksüzün, lehine olacak şekilde düzeltilmeli, yapılacak yardımlar rencide edilmeden nokta bir temasla sokak ortasında iftar yemeği vermek yerine ihtiyaç sahiplerinin evlerine yiyecekler götürülmelidir.
Maalesef Ramazan ayının fıtratına aykırı hareket ederek fakirleri yüzeysel yemeklerle, yardımlarla geçiştirirken, zenginlere donatılan yiyeceklerden, içeceklerden masaların üstü görünmüyor. Fitreler belirtilen miktarın en azından veriliyor, verilirken gerçekten ihtiyaç sahibi mi, değil mi araştırma yapılmıyor, yardımlar kime ve nasıl gidiyor önemsenmiyor. İçerisinde bulunduğumuz Ramazan ayı bu işler için öylesine ciddi bir ay ki yapılacak araştırmalarla gerçek ihtiyaç sahiplerine kimsenin haberi olmadan yardımlar ulaştırılabilir.
Yardımlardan bahsetmişken burada Kırşehirli hayırseverlere, iş adamlarına sesleniyorum. Gerçekten para yardımı yapmak, zekât vermek mi istiyorsunuz, fitrelerin yerine ulaşmasını mı istiyorsunuz?
Öyleyse sesime kulak verin.
Şehrimize canlılık getiren, adını duyuran, esnafa katkı sağlayan, Kırşehir'in göç almasına vesile olan Ahi Evran Üniversitesi ve bu üniversitede öğrenim gören, gününü bir simit yiyerek geçiren, yarı aç, yarı tok okuyan o kadar çok öğrencilerimiz var ki gelin üniversite yönetimiyle irtibata geçerek yardımları bu öğrencileri yapın, fitreleri, zekâtları bu öğrencilere verin, sokaklarda iftar çadırları kurmak yerine üniversite öğrencilerine yemekler verin.
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi yönetimini yakinen bildiğim için Rektörümüz, Rektör Yardımcılarımız, Dekanlarımız, Genel Sekreterimiz ve hocalarımız bu öğrencilere ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorlar ama onların gücü de bir yere kadar yetiyor ve okumak için Kırşehir'e gelen öğrencilerimizden birçoğu zor şartlar içerisinde öğrenim görmeye çalışıyor.
Beni iyi tanıyan üniversite öğrencileriyle ağabey, kardeş olduğumuzdan, her sorunlarını, sıkıntılarını bana rahatlıkla anlattıklarından, dert ortakları ağabeyleri olduğumdan öğrencilerin durumlarını yakinen bilmekteyim bunun için yardım edilmesini talep ediyorum, inanın boşa gitmez, aksine sevap olur.
Burada isim vermeyeceğim şehrimizin sevilen simalarından ve iş adamların, benim de çok sevdiğim, saygı duyduğum bir ağabeyim geçtiğimiz yıl Ramazan ayında üniversite öğrencilerine verilmek üzere bana biraz para verdi, ben de bu parayı üniversite genel sekreterimize teslim ederek ihtiyaç sahibi öğrencilere verilmesini sağladık ve bu öğrenciler memleketlerine bu paralarla gittiler, ailelerine kavuştular.
Özellikle bu aylarda Kırşehir Ahi Evran Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilere yapılacak yardımlar kısa bir süre sonra öğretim yılını tamamlayacak öğrenciler için evlerine gidecek yol parası olacak ve onları ailelerine kavuşturacaktır.
Ayrıca hani yazımın başında eleştirdiğim iftar yemekleri var ya işte o iftar yemeklerini de sırasıyla öğrencilere verebilirsiniz. Bu konuda Ticaret Odası Başkanlığına, Esnaf Odaları Başkanlığına ve hayırsever iş adamlarına büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu öğrencilere yapacağınız yardımlar yerine ulaşan yardımlar olacaktır.
Yani Kırşehir Ahi Evran Üniversitesinden öğrenim gören öğrencileri ve onların ailelerini ne kadar yüksek fiyat söylersem o kadar çok para kazanırım diye bir yontma aracı görmek yerine Ramazan ayı dahil olmak üzere her zaman yardım yapmayı amaçlarsanız daha iyi olur.
Yardımlardan, iftar yemeklerinde bahsetmişken içerisinde bulunduğumuz Ramazan ayını da fırsat bilerek bir hayır işi yapan kurumda kullanmak üzere bulaşık makinesi, çamaşır makinesi ve elektrik süpürgesine ihtiyaç olduğu duyumunu aldım. Eğer ihtiyaç olan bu makineleri almak isteyen olursa benimle ve gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”le irtibata geçebilirler. Biz sizlere adresi veririz, sizler bayiden alıp gönderirsiniz. Yine ihtiyaç sahibi bir kaç çocuğu giydirmek isteyenlerde bizimle irtibata geçebilirler.
İnanın bu dediklerim çok sevap işlerdir.