İçerisinde bulunduğumuz mevsim sözde kış mevsimi. Neredeyse Aralık ayının ortalarına geldik Kırşehir’de çok az serpiştiren kardan, birkaç günlük ayaz ve soğuktan başka kış adına yağmurda, karda yok.

İçerisinde bulunduğumuz mevsim sözde kış mevsimi. Neredeyse Aralık ayının ortalarına geldik Kırşehir’de çok az serpiştiren kardan, birkaç günlük ayaz ve soğuktan başka kış adına yağmurda, karda yok. Her şey gibi mevsimlerde değişti. Nerede o eski kışlar inanın eski kışları çok özlüyorum.
Günler hatta aylar öncesinden başlardı kış hazırlıkları. Büyük çoğunluğunun bahçeli müstakil evlerden oluştuğu Kırşehir’de. Evlerin bahçelerinde bulunan tandırlıklarda yufka ekmek yapılırdı. Şimdiki Kent Parkın olduğu çocukluk ve gençlik yıllarımızda İkizarası dediğimiz alan tamamen kavak ağaçlarıyla ağaçlandırılmıştı. Evlerinde yufka ekmek yapmak isteyenler kavak ağaçlarından dökülen yaprakları (gazeli) toplayarak yufka ekmeğin pişirilmesinde kullanırlardı.
Kömür ve odun alınır mahalle ve sokakta ne kadar çocuk varsa güle oynaya her eve gelen kömür ve odunu kömürlüğe çekerlerdi.
Turşular kurulur, pekmezler, salçalar yapılır, çömleklere peynirler basılır, kışlık patates, soğan ve elmalar alınır, üzümler, kışlık kavunlar kiler denilen odanın tavanına asılırdı.
Ve yapılan tüm bu hazırlıklardan sonra kış gelip, kar yağdığında, soğuklar bastırdığında her evin bacasından tüterdi sobaların dumanları. Herkes kışa hazır girmenin, başlarını sokacak bir evleri olmasının, kaynayan tencerelerinin olmasının mutluluğu içerisinde olur ve bu soğukta evi, ekmeği yakacağı olmayanlara Allah yardımcı olsun diye dua ederlerdi.
Bir oda da soba yanardı ama insanların sıcak, samimi oluşu, koyu sohbetler ısıtırdı diğer odaları.
İnsanların zor şartlarda yaşadıkları, kıt kanaat geçindikleri, hayatın ve teknolojinin bu kadar kolay olmadığı her şeye rağmen mutlu oldukları günlerdi o günler.
Şahsen doğup büyüdüğüm Aşıkpaşa Mahallesi’nde iki katlı bahçeli konağımız vardı. Sobamız her zaman fırınlı olurdu. Annem sürekli fırında bir şeyler yapardı. Sobanın üzerinde güğüm, çaydanlık, ıhlamur eksik olmazdı. Sobanın etrafına toplanır kibrit oyunu, isim-şehir- dağ oyunu oynar, fıkralar anlatır, şakalar yaparak gülerdik.
Sabahleyin kahvaltıda üzerine yağ sürüp, sobanın üzerinde ısıtarak çayla birlikte yediğimiz ekmek her şeye değerdi. Gece yatarken ışıkları kapattığımızda sobanın ışığı tavana vururdu ya işte o anı çok severdim. Hele sobanın üzerindeki güğüm ve çaydanlıkların çıkardığı seslere ne demeliydi. Bir başka güzeldi o sesler. Sobanın yanında uyumanın ve kitap okumanın güzelliği de zevki de ayrı bir güzeldi.
Kırşehir’de müstakil bahçeli evlerin musluklarının dışarıda olması nedeniyle donan muslukları açmak için kaynatılan suyu musluğun üzerine dökülmesi veya alttan ateş yakılması sabah sabah uğraştırırdı insanları, ama zevkli bir uğraştı. Musluğun buzlarının çözülmesinden sonra buz gibi suda yüzümüzü yıkamak uykumuzu tamamen açar, bizi kendimize getirirdi.
Bir metreye yakın kar yağmasına cadde ve sokakların kar ve buz olmasına havaların dondurucu soğuk olmasına rağmen okullar tatil edilmezdi. Kar topu oynayarak, kızak kayarak giderdik okula.
Kış da güzeldi, yaz da güzeldi, insanlarda güzeldi. Kısaca hayat güzeldi, her şey güzeldi.
Şimdi kış, kış gibi, yaz, yaz gibi yaşanmıyor. İnsanlar da garip bir hal içerisinde. Kırşehir’de müstakil evlerin yerini çok katlı binaların almasıyla, tuvaletin, musluğun içeride olmasıyla, odunun, kömürün yerine doğal gazın kullanılmasıyla, bir düğme ile sıcak suyun akması ve evlerin ısıtılmasıyla, teknolojisiyle, arabasıyla hayat çok kolay bir seyir halinde devam ediyor. Artık yaşamak çok kolaylaştı, insanlar mücadele etmeyi unuttu, tembelliğe alıştı.
Şimdi hayat o hayat, insanlar o insanlar değil. En ufak kar yağışında okullar tatil ediliyor, çocuklar okula servisle gidip, geliyor. Siz hiç okula yürüyerek giden, sokakları tanıyan, binaları gören, sokak çeşmelerinden su içen öğrenci görüyor musunuz?
Süslü hanımları, yakışıklı beyleri yürüyerek işe giderken görüyor musunuz? Hepsi arabayla gidip, geliyor. Yakında tuvalete de arabayla gidersek şaşırmayın!
İnsanlar gibi mevsimlerde bir garip oldu. Aralık ayının ortalarına gelmemize rağmen ne kar yağdı, ne yağmur. Köylü, çiftçi ektiği mahsulden ürün almak için elini açmış dua ediyor yağmur ve kar bekliyor.
Hiçbir şeyin tadı kalmadı. Mevsimler değişti, insanlar, değişti, ozon tabakası delindi, gıdalar değişti her bir şeyin genetiğiyle oynandı.
Kalmadı insanlık Kayboldu gitti. İnsanlık ve adamlık kıyafetle, oturduğun evle, bindiğin arabayla, cebindeki parayla ölçülür oldu. Dürüstlük, karakter, güzel ahlak, bilgi, kültür, kitap okumak unutuldu. Tabi o insanlık nasıl insanlık olur orasını da çok iyi tahmin ediyorum. Ancak şu bir gerçek ki kaybolan insanlığımızla birlikte mutluluğu, şükretmesini de kaybettik. Şimdi her şey menfaat, çıkar ve bencilliğe dayandı.
Merhum Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in deyimiyle “ benden gayrisi tufan” deniliyor.
Özet olarak mevsimlerde, gıdalarda, insanlarda değişti. Görünen o dur ki ileri ki günler daha kötü olacak gibi zira bizleri iyi günler beklemiyor. Böyle olunca da bizler her geçen günü özlemeye devam edeceğe benziyoruz.