Çocukluğumu istiyorum. Birileri bana çocukluğumu geri verebilir mi?
Zengini, fakiri herkesin mutlu olduğu, insana insan olduğu için saygı duyulduğu çocukluk yıllarımı istiyorum.
Nasıl istemeyim ki! Eylül ayına girdik, Eylül demek okulların açılması demektir, heyecan, koşuşturmaca demektir, kış hazırlıkları demektir.
Bakın Kırşehir’e hiç okullar açılmış gibi mi?
Nerede Alaattin Kırtasiye koşarak gidip, kitap, defter, kalem aldığımız günlerin heyecanı. Akşam eve gittiğimizde kitap ve defter yüzlerini kapladığımız akşamdan okul çantasını hazırladığımız günler...
Okulun ilk günleri cadde ve sokaklar cıvıl, cıvıl öğrenci kaynardı. Başlamıştı okul koşuşturmacası. Aynı sokakta oturan arkadaşlarımızla siyah önlükleri giyinip, beyaz yakayı takıp okula gittiğimiz günler ve uzakta olan arkadaşlarımızla yeniden kavuşmak, sınıfa yeni gelen arkadaşlarımızla tanışmak ne kadar güzel, heyecanlı ve zevkliydi. Tabi saçlar kesinlikle üç numara kesilmiş olur, beyaz yakanın ensemizi yakması da değişik bir heyecan verirdi.
Şimdi siyah önlük ile beyaz yakanın esemesi dahi okunmaz oldu.
Sözde okullar açıldı ne okullarda, ne caddelerde, ne sokaklar öğrenci var.
O nedenle çocukluğumu geri istiyorum.
Çocukluğumda büyük çoğunluğunun tek katlı bahçeli müstakil evlerden oluşan Kırşehir’de Eylül ayından itibaren evlerin bahçelerinde bulunan tandırlıklarda yufka ekmek yapılırdı. Şimdiki Kent Park’ın olduğu çocukluk ve gençlik yıllarımızda İkizarası dediğimiz alan tamamen kavak ağaçları mevcuttu. Evlerinde yufka ekmek yapmak isteyenler kavak ağaçlarından dökülen kuru yaprakları (gazeli) toplayarak yufka ekmeğin pişirilmesinde kullanırlardı.
Kömür ve odun alınır sokakta ne kadar çocuk varsa el birliğiyle güle oynaya her eve gelen kömür ve odunu kömürlüğe çekerlerdi. Turşular kurulur, pekmezler, salçalar yapılır, çömleklere peynirler basılır, kışlık patates, soğan ve elmalar alınır, üzümler, kışlık kavunlar kilerdenilen odanın tavanına asılırdı.
Şimdi bunlardan eser kalmadı. O nedenle çocukluğumu geri istiyorum.
Tabi ki yapılan tüm bu hazırlıklardan sonra kış gelip, kar yağdığında, soğuklar bastırdığında her evin bacasından tüterdi sobaların dumanları. Bir odada soba yanardı ama insanların sıcak, samimi oluşu, koyu sohbetler ısıtırdı diğer odaları.
İnsanların zor şartlarda yaşadıkları, kıt kanaat geçindikleri, hayatın ve teknolojinin bu kadar kolay olmadığı her şeye rağmen mutlu oldukları günlerdi çocukluk günlerim. İşte o çocukluk günlerimi geri istiyorum.
Doğup büyüdüğüm Aşıkpaşa Mahallesinde iki katlı bahçeli konağımız vardı. Sobamız her zaman fırınlı olurdu. Annem sürekli fırında bir şeyler yapardı. Sobanın üzerinde güğüm, çaydanlık, ıhlamur hiç eksik olmazdı. Sobanın etrafına toplanır çeşitli oyunlar oynar, fıkralar anlatır, şakalar yaparak gülerdik.
Sabahleyin kahvaltıda üzerine yağ sürüp, sobanın üzerinde ısıtarak çayla birlikte yediğimiz ekmek her şeye değerdi. Gece yatarken ışıkları kapattığımızda sobanın ışığı tavana vururdu ya işte o anı çok severdim. Hele sobanın üzerindeki güğüm ve çaydanlıkların çıkardığı seslere ne demeliydi. Bir başka güzeldi o sesler. Sobanın yanında uyumanın ve kitap okumanın güzelliği de zevki de ayrı bir güzeldi.
İşte o güzelliklerin yaşandığı çocukluk yıllarımı bana geri verin.
Kırşehir’de müstakil bahçeli evlerin musluklarının dışarıda olması nedeniyle donardı. Bu muslukları açmak için kaynatılan suyu musluğun üzerine dökülmesi veya alttan ateş yakılması sabah sabah uğraştırırdı insanları ama zevkli bir uğraştı. Musluğun buzlarının çözülmesinden sonra buz gibi suda yüzümüzü yıkamak uykumuzu tamamen açar, bizi kendimize getirirdi.
Bir metreye yakın kar yağmasına cadde ve sokakların kar ve buz olmasına havaların dondurucu soğuk olmasına rağmen okullar tatil edilmezdi. Kar topu oynayarak, kızak kayarak giderdik okula.
Kış da güzeldi, yaz da güzeldi, insanlarda güzeldi. Kısaca hayat güzeldi, her şey güzeldi.
Onun için güzelliklerin yaşandığı çocukluğumu geri istiyorum.
Şimdi kış, kış gibi, yaz, yaz gibi yaşanmıyor. İnsanlar da garip bir hal içerisinde. Kırşehir’de müstakil evlerin yerini çok katlı binaların almasıyla, tuvaletin, Musluğun içeride olmasıyla, odunun, kömürün yerine doğal gazın kullanılmasıyla, bir düğme ile sıcak suyun akması ve evlerin ısıtılmasıyla, teknolojisiyle, arabasıyla hayat çok kolay bir seyir halinde devam ediyor. Artık yaşamak çok kolaylaştı, insanlar mücadele etmeyi unuttu, tembelliğe alıştı.
İnsanlar gibi mevsimlerde bir garip oldu. Ne yaz belli ne kış. Köylü, çiftçi hiçbir şeyin tadı kalmadı. Mevsimler değişti, insanlar, değişti, ozon tabakası delindi, gıdalar değişti her bir şeyin genetiğiyle oynandı.
Kalmadı insanlık Kayboldu gitti. İnsanlık ve adamlık kıyafetle, oturduğun evle,bindiğin arabayla, cebindeki parayla ölçülür oldu. Dürüstlük, karakter, güzel ahlak, bilgi, kültür, kitap okumak unutuldu. Tabi o insanlık nasıl insanlık olur orasını da çok iyi tahmin ediyorum. Ancak şu bir gerçek ki kaybolan insanlığımızla birlikte mutluluğu, şükretmesini de kaybettik. Şimdi her şey menfaat, çıkar ve bencilliğe dayandı.
Özet olarak mevsimlerde, gıdalarda, insanlarda değişti. Böyle olunca ben çocukluğumu geri istiyorum.