Günümüz Türkiye’sine baktığımızda tahsil sahibi olmanın, okumanın,  bilginin, becerinin, yeteneğin, çalışkanlığın hiç önemi kalmadı, yerini yalakalık, yalancılık, menfaat,  çıkar ve liyakat sahibi olmayanların makam sahibi olmaları  aldı. Birde buna siyasetçilerin yaptığı ayrımcılığı ve kayırmacılığı ilave ederseniz sizlerde benim gibi ayakların baş, başların ayak olduğu kanaatine varırsınız. 
Yukarıda dediğim gibi işin içine siyasetçiler girdi mi hak, hukuk, adalet kavramı kendiliğinden yok oluyor, adam kayırmacılık başlıyor.  Maşallah siyasetçiler hiç liyakate, bilgiye, diplomaya, yeteneğe bakmadan, hiçbir özelliği ve liyakati olmayan, sizin tırnağınız olamayacak, kahvede garsonluk yapamayacak insanlara ve yakınlarına kadro ve sözleşme veriyor, makam sahibi yapıyor, tam aksine liyakat ve diploma sahibi insanları da kadro ve sözleşme vermeyerek, pasif göreve getirerek veya harcayarak haksızlık yapıyorlar.  
Bu örnekleri Kırşehir’deki kurumlarda rahatlıkla görebilirsiniz. Siz makamlarda yer tutan muhteremlerin hak ederek mi bulundukları makamlara geldiklerini düşünüyordunuz? Onların hiçbiri hak ederek gelmediler o makamlara. Onlar o makamlara gelmek için kaç tane el etek öptüler, yalakalık yaptılar sayısı dahi bilinmez. Hele bazıları var ki hangi parti iktidar oluyor, hemen o partiye dönüyorlar, rüzgârın estiği yerden, güneşin açtı yönden ayrı durmuyorlar, hemen yönlerini dönüyorlar ve iktidardan yana tavır alıyorlar. Amaçları geçmişte siyasetçilerin sayesiyle sahip oldukları koltuğu bu gün de bırakmamaktır.  
Etrafa baktığımızda yaralı parmağa işemeyen, elini suya sabuna sokmayan, korkak, uyuz, mızmız zatı muhteremleri makam ve mevki sahibi olarak köşelerde yer tuttukları görülür. Bu Türkiye’de de böyle, Kırşehir’de de böyle. 
Fatih Sultan Mehmet “En büyük vebalin hak etmeyen insanlara makam vermek“  olduğunu söylemiştir. 
İşte vebalin en büyüğü hak etmeyenlere makam vermektir ve kul hakkı yemektir. Sizler bir taraftan doğruluktan, dürüstlükten dem vuracaksınız, Allah, kitap, din iman, vatan, millet diyeceksiniz, suyu üfleyerek içeceksiniz ama icraata gelince sözde sahip olduğunuz ilkeleri bir tarafa bırakarak vebal altına gireceksiniz kul hakkı yiyeceksiniz. Hadi diyelim ki insanları kandırdınız ama günü geldiğinde Allah’a nasıl kandıracaksınız.  
Evet, yukarıda dediğim gibi ülkemizde ve Kırşehir’de maalesef ayaklar baş oldu, başlar ayak.  Kimse hak, hukuk tanımaz oldu, Allah korkusunu, hesap günü düşünen yok, hepsi gösterişte kalıyor. 
İşin garip yanı siyasetin sayesiyle baş olan ayaklar kadro ve sözleşme aldığı zaman veya makam sahibi olduklarında kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zannederek havalı, şişkin, kibirli ve kendini beğenmiş hal ve hareketleri insanın içini yakan bir durumdur. Zannedersiniz ki aldığı kadro ve sözleşmeyi, geldiği makama okuyarak, liyakat sahibi olarak, yıllardır emek vererek hak ederek geldiler. Buna bir güzel gülmek gerekir. Kimin ne olduğunu Allah da biliyor, bilen de biliyor. Yunus Emre’nin “Bilmeyenler bilmez bizi, bilenlere sorun bizi” sözünde belirttiği gibi bilenlere sormak gerekiyor.  
Ayakken baş olan insanlar yaşantılarını hep başkasının gölgesinde sürdürürler, kendiliğinden bir icraat yapamazlar, çünkü onların iş yapma yeteneği, bilgi ve becerisi yoktur.  
Oysa insanlar iş sahibi olmak bir yerlere gelmek için ne sıkıntılı günler geçiriyorlar, ne bedeller ödüyorlar, ne acılar, yokluklar çekiyorlar hangi meşakkatlere katlanıyorlar kimsenin umurunda değil, sizler bu kadar çile çekip iş sahibi olmak için mücadele ederken, siyasette dayısı olan elinden hayır şer gelmeyen vasıfsız birisi kadro da alır, sözleşmede hatta makam sahibi olurlar. Bunların örnekleri çoktur.  
Ülkemizde değer bilmek, kıymet vermek, hak, hukuk gibi kavramlar ters yüz olmuş,  kimse haddini bilmiyor, kimse emeğe, alın terine, eğitime, diplomaya değer vermiyor. 
Hal böyle olunca ayaklar baş olmuş, başlarda ayak olmuş, Allah ülkemizin yardımcısı olsun.