Kırşehir’de tarihi ve eski binalarımızı depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkıp yerine yenilerini yapıyoruz. Elbette depreme dayanıksız olan binaların yıkılıp yenilenmesine kimsenin itirazı olamaz.

Kırşehir’de tarihi ve eski binalarımızı depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkıp yerine yenilerini yapıyoruz.
Elbette depreme dayanıksız olan binaların yıkılıp yenilenmesine kimsenin itirazı olamaz. Ben de bu konuda itiraz etmiyorum. Çünkü insanın canı her şeyden en değerlisidir.
Malûmunuz Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan Kırşehir Hükümet Konağı’nı yıkıp yerine Fatma-Muzaffer Mermer Lisesi yapıldı, şimdi bu bina yerle bir oldu!
Yine Cumhuriyet İlkokulu’nun sağlam ve tarihi taş binasını aylarca uğraş vererek, zoraki yıkıp yerine yapılan bina da depreme dayanıksız çıktı, 15-20 yıl bile eğitime hizmet veremeden yıktırılıp, yenisi yapıldı. Şimdi de yeniden yıkılıp yapılması plânlanıyor.
Neden çürük bina yaptırıyoruz, devleti zarara uğratıp, müteahhitleri köşe yapıyoruz sorusunu kime yöneltsek ki!
Kırşehir’de şöyle düşünüyorum da hangi binaları yıkıp yapmadık ki?
Devlet Hastanesi’nden, İl Özel İdare binasına, SSK Hastanesi’nden, SGK İl Müdürlüğü’ne, Doğumevi binasından, yeni Devlet Hastanesi’ne, İl Halk Kütüphanesi’nden bugünkü Valilik binasının olduğu Toprak Su binasına, 30 Ağustos, Prof. Dr. Erol Güngör, Cacabey, Vali Mithat Saylam, Namık Kemal İlkokulları başta olmak üzere daha bilmem kaç okul ve resmi bina yakıp yapmadık ki?
Bu yıkım ve yenileme çalışmaları hız kesmeden hâlâ devam ediyor.
İşte Eski Valilik Binası da bu yıkımdan nasibini alan resmi kurumların başında geliyor.
İki yıl önce yıkılan ve geçtiğimiz ay ihalesi yapılarak yeniden yapımına başlanan Valilik binasının Ankara Caddesi’ne yapılmasının yanlış bir karar olduğu dillendirile dursun, karşılıklı iki ayrı binadan oluşacak olması da o kadar yanlış.
Şimdi bu saatten sonra itiraz etmenin veya karşı çıkmanın bir anlamı yok. Her şey bitmiş, ihale edilmiş, müteahhit firma inşaata başlamış durumda.
Yeni Hükümet binası yapıldıktan sonra yine eski Adliye binası, yani bugünkü Defterdar ile Emniyet Müdürlüğü binaları da yıkılacak!
1960’lı yıllarda yapılan Valilik binası 50 yıl ancak hizmet verebildi. Depreme dayanıksız yapıldı, yıkılıp gitti.
Yerine yapılacak yeni Hükümet Konağı’nın depreme dayanıklı ve modern yapılması ve uzun yıllar hizmet vermesini diliyoruz.
Eski Valilik binası yıkılırken, buradaki Atatürk Anıtı’nın da kaldırılması gerektiği ortaya çıktı. Çünkü Anıt inşaat sahası içinde kaldığı için buradan kaldırılması gerekiyor. Bu durum hemen Kırşehir’de bir eleştiri konusu olmaya başladı. Vay efendim Atatürk Anıtı Valilik önünden kaldırılıp, Özel İdare depolarına konacak gibi…
Vali Necati Şentürk, işte bu tür söylemler üzerine Kırşehir’deki sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve basın mensupları ile bir araya geldi ve Atatürk Anıtı’nın geçici olarak nereye kaldırılması yönünde görüş ve düşünceleri aldı.
Ben bu toplantıya katıldım ve kendi görüşlerimi aktardım.
1973 yılında dönemin Valisi Mustafa Bezirgân tarafından Kırşehirlilerden toplanan paralarla Cumhuriyetimizin 50. yılı anısına yaptırılan bu Anıtın Valilik binası dışında her hangi bir yere konulamayacağını vurguladım ve bugünkü Valilik binası önüne geçici olarak konmasını, yeni hükümet konağının hizmete açılmasıyla aynı yere konulması gerektiğini ifade ettim.
Toplantıya katılan ve saçma sapan görüşlerini ortaya koyanlar da elbette oldu. Özel İdare deposuna kaldırılmasını, yeni hükümet binası inşaatı tamamlanınca yerine konmasını, ya da İl Özel İdare binasının önüne, hatta Ahi Evran Üniversitesi kampusu içindeki bir yere konmasını bile önerenler oldu.
Ben biliyordum ki Kırşehir’de bazı şeyler yerine getirilmiyor, verilen sözler tutulmuyor.
Neden mi?
İşte Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün Kırşehir’e geldiği ve misafir edildiği Yenice Mahallesi’ndeki Gazi İlkokulu’nu yıkıp yenisini yaptılar. O zamanki Kırşehir Valisi de, siyasileri de okul isminin kesinlikle yaşatılacağını ifade ettiler, ama maalesef Gazi İlkokulu’nun adı silinip gitti.
Yine tarihi Kale Ortaokulumuzun ismi de aynı şekilde kaybolup gitti. Kale Ortaokulu’nun yıkım kararı alındı, buradaki öğrenciler apar topar başka bir binaya taşındı. Hatta Kale Ortaokulu adı verildi, sonra Kale Ortaokulu’nun binası yeniden eğitime açıldı, Kızılırmak Lisesi oldu. Tarihi Kale Ortaokulu’nun adı silinip gitti, tıpkı binası gibi…
Yani bazı şeyler zamanında ve sıcağı sıcağına yapılıyor. Bu konuda Vali Necati Şentürk doğru yönde karar verdi. Atatürk Anıtı’nın bugünkü Valilik binası önüne konulacak ve yeni hükümet binası inşaatı tamamlanınca da yerine taşınacak.
Teşekkürler Sayın Valim, doğru karar verdiniz, Kırşehirlilerin endişelerine son verip, takdirini kazandınız.
Aynı toplantıda Kırşehir Lisesi’nin yerine yapılması kararlaştırılan Kırşehir Ortaokulu konusu da gündeme geldi. Katılımcıların hemen hemen hepsi binanın yakılmasından yana olduklarını, ancak Kırşehir Lisesi’nin yerinde kalmasının doğru olacağını ifade ettiler.
Tabi bu konuda Sayın Valimiz Necati Şentürk’ün tek başına karar vereceğini beklemek yanlış olur. Milletvekillerimiz Mikâil Arslan ile Salih Çetinkaya’nın da bir araya gelerek ortak bir karar vermeleri ve Kırşehir Lisesi’nin yerinde kalmasını sağlamaları gerekiyor.
Yukarıda da kısaca belirttiğim gibi Gazi İlkokulu gibi, tarihi Kale Ortaokulu gibi Kırşehir Lisesi’nin de silinip gitmesinden endişe ediliyor.
Umarız bu konuda ilimiz yöneticileri bir yanlış karara varıp, Kırşehir tarihine mal olmuş, nice başarılı öğrencilerin yetişmesine imkân vermiş, Kırşehir Lisesi yerinde kalır ve yine binlerce başarılı öğrencinin yetiştirir.

***

Kim istemez ki!

Türkiye’de revaçta olan üç mesleğin adı öne çıkıyor.
Müteahhitlik, siyasetçilik ve gazetecilik.
Bunlar için eğitime gerek yok, belge ve bilgiye, niteliğe, kaliteye, dürüstlüğe, çalışkanlığa, güvenilirliğe hiç gerek yok.
Üç-beş kuruş parası olan müteahhit, çenesi iyi çalışan siyasetçi ve gazeteci olabiliyor.
100 bin liraya mal ettiği evi 250 bin liraya satan, yılda 10 daire yapsa 2,5 milyon lirayı cebine indiren müteahhit olmayı kim istemez ki?
Hasbelkader bir partiye girip milletvekili ya da belediye başkanı oldun mu hayatın, geleceğin, yedi ceddin garanti altında.
O zaman siyasetçilik her zaman revaçta olmaz mı?
Haa bir de bizim mesleğimiz!
Kırşehir’i tanımayan, bilmeyen, oturup iki satır haber ve yorumu yapmaktan aciz ve yoksunların rağbet gösterdiği gazetecilik!
Bir kurumu üç-beş gün yaz, eleştir, tehdit et, köşeye sıkıştır, ihaleyi kap, köşeyi dön!
Kim istemez ki?
İşte Kırşehir’de dün bu yolu izleyip köşe dönenlerin izinden gidenler, tehdit ve şantajı ilke edinen, ya da vıcık vıcık yağcılık yaparak gazeteci olduğunu zanneden utanmaz ve uyanıklara bakıp ta gazeteci olmayı kim istemez ki?
Bir berber dükkanı açmak için kalfalık, ustalık ve bilmem kaç tane evrak istenirken, bu üç mesleğe girenlerden hiçbir şey istenmiyorsa, aramızdan çok belgesiz-bilgisiz, müteahhit, siyasetçi ve gazeteci türemeye devam edecek!

***

ANLAYANA

İşte böyle adamı yolarlar!

Padişahın biri veziriyle birlikte tebdil-i kıyafet gezintiye çıkmış. Tebaası nasıl yaşıyor, nasıl geçiniyor, sıkıntıları neler görmek istemiş. Gezi sırasında bir köye gelmişler. Küçük, şirin bir evin önünde oturmuş, örgü ören bir genç kız görmüşler. Padişah kızın yanına yaklaşıp sormuş:
- Merhaba kızım. Baban evde mi?
Kız: - Babam evde yok! Azı çok etmeye gitti.
Padişah: - Annen evde mi?
Kız: - Annem de evde yok! O da biri iki etmeye gitti.
Padişah: - Kızım eviniz çok güzel ama bacası eğri.
Kız: - Bacası eğridir ama dumanı doğru tüter.
Padişah: - Sana bir kaz yollasam yolar mısın?
Kız: - İzninizle en ince tüylerine kadar yolarım!
Padişah kıza "Öyleyse selametle kal!" deyip, veziriyle tekrar yola koyulmuş. Saraya varınca padişah vezirine sormuş:
- Kız ile ne konuştuğumuzu anladın mı?
Vezir:
- Doğruyu söylemek gerekirse anlamadım padişahım, demiş.
Padişah:
- O halde tez vakitte git öğren! Yoksa seni vezirlikten azlederim! demiş.
Vezir telaşla fırlamış. "Nasıl öğrenirim?" diye düşünürken, en iyisi ilk ağızdan bilgi almak deyip, gitmiş padişahın konuştuğu kızı bulmuş. Vezir:
- Aman kız, hanım kız!... Biz bu gün yanımda biriyle senin yanına gelmiştik. Yanımdaki kişi senle sohbet etmişti. O sohbette konuştuklarınız ne anlama geliyordu? Onları bana bir deyiver. Dile benden ne dilersen.
Kız:
- Konuştuklarımızı açıklarım ama her cevap için on altın isterim, demiş.
Vezir kabul etmiş. Kız anlatmaya başlamış:
- O amca bana babamı sorduğunda "Azı çok etmeye gitti" demekle; babamın çiftçi olduğunu, tarlaya tohum ekmeye gittiğini anlatmak istedim.
Vezir on altını vermiş, kız devam etmiş:
- O amca annemi sorduğunda "Annem biri iki etmeye gitti" demekle; annemin ebe olduğunu, doğum yaptırmaya gittiğini anlatmak istedim.
Kız vezirden on altın daha alıp devam etmiş:
- Amca "Eviniz çok güzel ama bacası eğri" demekle; benim güzel olduğumu ama gözelerimin şaşı olduğunu söyledi. Ben de "Bacası eğridir ama dumanı doğru tüter" diyerek; şaşıyım ama gözlerim iyi görür demek istedim.
Vezir kıza on altınını verip hemen atılmış:
- Peki ya "Sana bir kaz yollasam yolar mısın?" ne demek?
Kız tebessüm edip açıklamış:
- O kaz da sizsiniz, demiş. Bunları öğrenmek için bana onlarca altın verdiniz!...

***

Sevdiğim bir söz

"Bir insanın kalbi ne kadar temizse o kadar "KAZIK" yer!"