Memleketim Kırşehir, bağrına saplanmış bir hançer gibi kıvranıp duruyor! İşsizlik had safhada… Piyasalar allak bulak! Bir başbakan değişimi bile doları, euroyu, altını uçurdu. Esnaf perişan, köylü ağlıyor.

Memleketim Kırşehir, bağrına saplanmış bir hançer gibi kıvranıp duruyor!
İşsizlik had safhada…
Piyasalar allak bulak!
Bir başbakan değişimi bile doları, euroyu, altını uçurdu.
Esnaf perişan, köylü ağlıyor.
Herkes deyim yerinde ise kıvranıyor da kıvranıyor.
Peki bütün bunları yaşayan Kırşehir’deki vatandaşımız ne yapıyor, ne düşünüyor?
Elbette duyarlı olan, gelecek kaygısı, iş kaygısı, ekmek kaygısı taşıyanlar olacaktır. Ama toplumumuzun büyük kısmı yaşanan bu tabloyu seyretmekten başka bir şey de yapmıyor. Gerçi yapacak durumu da yok. Sadece seçimden seçime karar veriyor o kadar.
Sonrası mı, ağlanacak halimize gülüyoruz o kadar…
Diğer yandan ülkemizin üzerinde asılsız kara bulutlar giderek yoğunlaşıyor. Tüm karamsar ve sakat gelişmelerle güne uyanıyoruz.
Cehaletin tetiklediği gaflet, ülkenin direnç duvarlarını giderek zorluyor. Bu ülkede gelişen bir çok şeyi görmezden gelmeye devam edersek eğer, yıkık duvarların altında kalan; hürriyetimiz, bağımsızlığımız ve vatansızlığımız olacaktır zira.
Şu Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde olup bitenlere bir bakın ne hale geldiğimizi daha anlarsınız.
Şu Atatürk’ün açtığı Meclis’teki kavga ve gürültüleri görünce daha iyi anlarsınız ne duruma geldiğimizi…
Herkes görüyor da bu ülkeyi idare edenler görmüyor mu ki?
Görüyor da işlerine mi gelmiyor dersiniz!
Ne derseniz deyin, ama geldiğimiz durum ortada, yaşadıklarımız ortada…
Ne yapacağız, nereye gideceğiz?
İşte burası karışık!
Aslında hiç te karışık değil, her şey alenen ortada ama kimse görmezden; duymazdan geliyor o kadar!
Ülkemin geleceğinden endişe, Kırşehir’in geleceğinden endişe edenler çoğunlukta.
Endişe edenler ettiğiyle kalıyor, neden gereğini yapmıyor?
İşte önemli olan burası…
Her gün şehit haberleri alıyoruz, kahroluyoruz, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi hayata devam ediyoruz.
Böyle duyarsız olduk ne yazık ki?
“Ölen ölür, kalan sağlar bizim” felsefesi belleklerimize kazınıyor!
Herkes her terör olayı ve katliamı sonrasında terörü kınıyor! Elinden sadece bu kadarı geliyor.
İktidar da, muhalefet te aynı teranede.
Yani al iktidarı ve hükümeti bir eline, al muhalefeti öbür eline, salla salla vur duvara, sonuç sıfırdır.
Peki güzel ülkemizde bu kadar terör saldırıları yaşanırken, neden kimse gereğini yapmıyor, halk tepki göstermiyor?
Dünyanın bir yerinde bazen bir terör olayı yaşanıyor, o ülkelerin insanları terörü protesto etmek için sokaklara dökülür. Yüz bin kişi, bir milyon kişi yürür, slogan atar.
Peki biz de neden olmuyor ki?
Ne acı ki Türk Milleti bu konuda uyuşmuş ve uyuşturulmuş durumda. Herkes dut yemiş bülbüle dönmüş. Ses yok!
Herke kendi derdine düşmüş, herkes kişisel çıkarlarının peşinde.
Ülkenin Doğu ve Güneydoğu’sunda yaşananlara bir bakın! Bombalar, mayınlar, çatışmalar…
Bırakın Doğu ve Güneydoğu Başkent Ankara dahil ülkenin dört bir yanında bombalar patlıyor, yüzlerce insan can veriyor ve bir ses duyuluyor:
“Terörü lanetliyoruz, terörün beli kırılacaktır!..Hainler, alçaklar, soysuzlar!”
Dünyada 3-5 kişi terörden öldürülüyor, o ülkelerde yas var, bizim ülkemizde cümbüş!
Gerçekten gördüklerimize ve yaşadıklarımızı üzülüyor, kahroluyoruz.
Türkiye gerçekten siniri alınmış bir ülkeye döndü. Ülkeyi yönetenleri bırakın yaşayan bizler sorumsuz, vurdumduymaz oluverdik çıktık ne yazık ki!
Biz böyle değildik, ne oldu bize?
Şu küçücük Kırşehir’de bile birbirimize şaşı bakar hale geldik.
Kimse kimsenin büyümesini, istemiyor.
Çekememezlik, hasetlik diz boyu.
Kırşehir eskide böyle değildi.
Evet, ne oldu bize?
Biz, böyle değildik!
Bir zamanlar, “millet” idik... Dolayısıyla; “tasa”da, “sevinç”te bir olurduk... Birlikte ağlar, birlikte gülerdik... “Dayanışma” içinde olur, bir “sorun” olduğunda, birlikte çözerdik...
Cumhuriyetimizi kuran Ulu Önderimizin hedefleri doğrultusunda ülkemiz için canımızı verirdik. O’na dil uzatan olur muydu?
Şimdi böyle mi?
“Zorluk”lara birlikte göğüs gerer, “omuz omuza” savaşır, “ülke” söz konusu olduğunda, her şeyi bir kenara bırakır, teferruatlara boğulmaz, hepimiz “Türkiye” olurduk!..
İşte bu “ruh”la Çanakkale’yi “geçilmez” kıldık, “İstiklâl Savaşı”nı kazanıp, “düşman”ları topraklarımızdan kovduk!.
Ya bugün?..
Adeta “düşman” olduk birbirimize...
Yabancılaştık!..
“Nemelazımcılık” sardı tüm benliğimizi!..
Dün; “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” derken, bugün; “bana ne?” diyoruz!..
En basit bir olayda bile, “ortak noktalarımız” değil, “ayrılık”larımız öne çıkıyor...
Sahi, ne oldu bize?.
Ne oldu ki;
Bir zamanlar “ortak çarpan yüreklerimiz”, bugün paramparça!..
Biz, bir “millet”tik!..
Şimdi, her birimiz “illet” olduk!..
Ne oluyor bize?..
Böyle, nereye gidiyoruz?
Biz ne zaman silkinip kendimize geleceğiz?
Üçüncü milletvekili için ne yapmalıyız?

Kırşehir’in nüfusunun arttırılarak milletvekili sayımızın 2’den yine eskisi gibi 3’e çıkmasını istiyor herkes…
En çok ta siyasiler…
Peki siyasiler bunu istiyor da neden gereğini yapmıyor?
Neden göçü tersine çevirerek önce göçü durdurup, sonra nüfusu arttırmayı istemezler?
İstiyorlardır mutlaka, ama bu konuda ya güçleri yetmiyor, ya da çabaları…
O halde ne yapmak lazım?
Önce siyasetçiler, il yöneticileri bir araya gelerek yatırım için kolları sıvayacaklar. Sonra iş ve aş için başka illere gitmeye hazırlananlara buradan iş verecekler.
Sonra diğer illerin siyasetçileri gibi başka illerde yaşayan hemşehrilerimizi Kırşehir’e geri getirmeni, nüfus kayıtlarını Kırşehir’e elmanın çabası içine girecekler.
Çok değil şunun şurasında nüfusumuz 10-15 bin artsa Kırşehir Meclis’te iki değil, üç milletvekiliyle temsil edilir.
Yoksa Kırşehir bu kafayla ve bu mantıkları göçün önüne geçemezse korkarım birkaç yıl içinde milletvekili sayımız 2’den 1’e bile inebilir.
Bizden söylemesi…

***
Biraz da gülelim!

Bir kadının eli niye öpülür?

Bir Alman, bir Fransız ve bir Türk bir yarışmaya katılırlar bir soru gelir:
Soru: Bir kadının elini niye öpersin?
Fransız, "Saygımdan öperim" der.
Alman'ın cevabı şöyle olur:
"Kadınlar kutsal varlıklardır, o yüzden öperim."
Sıra Türkiye'yi temsil eden Temel'e gelir.
Soru aynı: Bir kadının elini niye öpersin?
Biraz düşünen Temel cevap verir:
"Valla bir yerden başlamak lâzım."

***
Sevdiğim bir söz!

“İkiyüzlü insanlar, taşıdıkları sözle faydalı olurlar; ancak sizden götürdükleri sözlerle de zararlı olurlar.” Montaigne