Son zamanlarda akıl matematiğine uymayan, eskilerin deyimiyle dehşetengiz gelişmeler oluyor. Toplum arasında devletin inandırıcılığı ve güvenirliği yaralanmış gibi bir itibar dolaşıyor halk arasında.

Son zamanlarda akıl matematiğine uymayan, eskilerin deyimiyle dehşetengiz gelişmeler oluyor.
Toplum arasında devletin inandırıcılığı ve güvenirliği yaralanmış gibi bir itibar dolaşıyor halk arasında.
İnsan ister istemez düşünüyor, acaba yabancı servisler aramıza mı sızıyor? Ulusal yayın yapan bir kanalın sunucusu, İstanbul’un bazı semtlerini hedef gösterir sözler sarf etmesi. Bu şahıs hakkında herhangi bir soruşturma açılması (halkın tepkisi sonucu bir zahmet tutanak tutulmuş neyse ki. Adam resmen hedef göstererek halkı katliama teşvik ediyor) yapılmaması. Gerek savcılar olsun gerek RTÜK olsun, bu şahıs hakkında harekete geçmede ayak sürümesi…
Bilhassa RTÜK bir kaç tane çok enteresan yayın yapan kanal var, bunların hiçbirine yaptırım uygulamaması düşündürücü gelmiyor mu? Çocuklara ve kadınlara karşı cinsel istismarlar her gün katbekat artarken, yetkili mercilerden inandırıcı ve tedbir amaçlı bir girişimde bulunulmaması çok vahim.
İstanbul’un tek adliyesinde, çocuk istismarı ve tacizden elliden fazla dava açılıyor. Evet, bu İstanbul’un bir adliyesinde Çağlayan’da, bütün İstanbul’un adliyelerinde açılan dava tüyler ürpertici sayıda.
Kırşehir gibi şirin ve en huzurlu ilinde bile bu tür olaylar her geçen gün artıyorsa, insanlar şapkasını önüne koyup bir düşünmeli.
Kadın cinayetleri, şiddet görüntüleri…
Bize ne oluyor, biz neden bu duruma geldik?
Tarihimizi, kültürümüzü, geçmişi, değerlerimizi kaybediyoruz?
Sevgi ve saygı bağlarımızı kopartıyor, aramıza duvarlar örüyoruz.
Kırşehir barış ve kardeşlik şehri. Hiç kimse öbürünü ötekileştirmeyen, her görüşteki insanının birlikte yaşadığı ender illerden birisi idi. Ne var ki son yıllarda ülkemizdeki diğer illerdeki gibi Kırşehirimizde de bu birliktelik bozulmaya, erozyona uğramaya başlıyor.
Ne Kırşehir, ne de ülkemiz bunu hak etmiyor. Herkesin görüş ve düşüncesini özgürce ifade edebilmeli, ama ötekileştirmeye, şu bucu diye ayırmaya, hele bu cennet vatanımızı kurarak bizlere armağan eden Büyük Önder Atatürk ve silah arkadaşlarına hakaret etmeye hakkı olamaz.
Görüyoruz işe son zamanlarda Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve ilkeleri hakkında çok mesnetsiz yayınlar yapılmaya başlandı. Küfürler, ithamlar, ağıza alınmayacak küfür ve hakaretleri ağzımız açık hayretle dinleyip seyrediyoruz.
On sene öncesine kadar Atatürk ve Cumhuriyeti kuran, Çanakkale Anafartalar’da destan yazan komutanlar hakkında, okullarda okuduklarımız ve bizlere öğretilenler yalan ve yanlışmış! Atatürk abartıldığı kadar bir asker değilmiş! O üst subaylara masaj yapan bir emir subayıymış!
İfadeyi ve söylemleri görüyor musunuz?
Bütün dünyanın tartışmasız siyasi ve askeri bir deha olarak gördüğü Atatürk yerden yere vuruluyor, hiç bir yetkili veya siyasi kimseden çıt yok. Bunları da anlatan devletin üniversitelerinde öğretim üyesi, aynı zamanda profesör!
Bir başka profesörde Kanuni’nin salak olduğunu söylüyor ki, bu padişahtan dünyanın gelmiş geçmiş en büyük imparatoru olarak övgüyle bahsediyor.
Talebe kime inanır, hocasına mı yoksa söylentiye mi?
Cumhuriyete ve Türk halkına çok yazık.
Bu türlü algı ve inanışları nasıl telafi edeceğiz?
Almanya’yı felakete sürükleyen ve büyük yoksuzluklar çektiren Adolf Hitler’e hiçbir Alman bu kadar hakaret ve küfür etmiyor ve ettirmiyor.
Bu türlü gelişmeler ne için, neden ve kimlere yaranmak için yapılır veya yapılıyor.
Bir öğretim üyesi ve bir de profesör vasıflı kimse ise, sokaktaki adamın hitabı suç ve ayıp sayılır mı?
Bir kimseyi sever ya da sevmezsin, hele bu kişi devlet adamı olursa, seveni kadar sevmeyeni de olabilir bundan normal ne olabilir. Ama bu kadar hakarete ve kötülemeye, bir de bunu alenen karalamaya kimsenin hakkı yok ve olamaz.
Bu sözde aydınlara Türk halkının tepkileri her geçen gün artarken, Türk halkının Atatürk’e olan sevgi ve saygısı giderek artıyor. Bu sevgi ve saygıyı üç-beş sözde aydın, akademisyen ve din tüccarlarının söylemleri asla kaldıramaz.