Son yüzyılda Batı dillerinden çok sayıda sözcük dilimize girip yerleşmiştir. Bunları yazılış, söyleyiş ve anlam olarak yanlış kullandığımız da bir gerçektir ne yazık ki! Bu sözcüklerin çoğunun Türkçe karşılıkları vardır; nedense özellikle aydınlarımız, okur-yazarlarımız yazılarında ve konuşmalarında yabancı olanları kullanmakta bilinçli ya da bilinçsiz olarak direniyorlar. Yaygın olanlardan birçok örnek işte:

start - başlama

performans - başarı

provokasyon - kışkırtma

provokatör - kışkırtıcı

proje - tasarı

baz - ölçü, temel

moderatör - yönetici

rota - yol, yön

rötar - gecikme

organize - örgütlü, örgütlenmiş

konsept - durum, anlayış

kozmopolit - karışık

kaos - kargaşa, karışıklık

konsensüs - uzlaşma

motivasyon - güdüleme, yönlendirme

master - usta, ustalık

showroom - sergi yeri

show - gösteri

diyalog - konuşma

catering - yemek hizmeti

prime time - yoğun ilgi saatleri, zamanı

light - hafif

real, reel - gerçek, asıl

medium, short, large - orta, kısa, uzun (giysi ölçüleri)

estetik - güzel duyu, güzellik

travma - Türkçe Sözlük’te açıklaması var

şok - Türkçe Sözlük’te açıklaması var

Bu örnekler yazmakla bitmez. Bazılarının tek sözcük karşılığı var, bazılarının ancak açıklamaları verilebiliyor. Bir biçimde bunları kullanmak zorunluluğu doğuyor. Ancak sözcüklerin çoğunu bilinçsizce bir alışkanlığın sonucu olarak kullanmaktayız. Özellikle gazeteciler, televizyoncular, öğretmenler, kültürlü kişiler bir fark yaratmak için beş sözcüklü cümlelerinde en az iki alıntı sözcüğe yer veriyorlar. Bir yasak yok ama dil duyarlılığı da yok.

Gazeteci konuşuyor televizyonda: ezoterik, rijit, reaktif, proaktif, perspektif, konsensüs sözcüklerini kullanıyor. 8 Şubat 2017’de not etmişim.

Bugünden bir örnek: Televizyonda altyazı, “Cumhuriyet anıtına çelenk koyulacak.” konacak ya da zorlarsak konulacak olmalı. Edilgen bir eylem. Eylemin kökü “ko-“ Ne güzel sözdür: Geçme namert köprüsünden ko aparsın su seni.

Osmanlı döneminde Farsça ve Arapça, bir ara Fransızca, bugün İngilizce Türkçemizi kendi haline bırakmamıştır. Bir zamanlar bir aydın geçinenimiz altı yüz bin sözcüklü İnglizce varken elli bin sözcüklü Türkçe ile uğraşamam demişti.

Edebiyat alanından anımsatmam Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile ilgili olacak. 1963 yılında üniversitede Yeni Türk Edebiyatı dersimizde hocamız Kenan Akyüz, Yakup Kadri ve eserleri konusunu anlatıyordu. Beni ve bir kız arkadaşımı (T.B.) görevlendirerek Yakup Kadri Bey’i dersimize getirmemizi istedi. O zaman Küçükesat semtinde Tunus Kançılaryasının üstünde oturan yazarımızın evine gittik. Üçüncü kata çıkıp kapı zilini çaldığımda anında bir hanım kapıyı açtı, Yakup Kadri Bey giyinip hazırlanmış kapı arkasında bekliyormuş. Aşağıya inip taksiye bindik. Kız arkadaşım takside bekliyordu, ilk sözü, bana hitaben “oo beni almaya ne kadar güzel bir hanımla gelmişsiniz” oldu.

Derste konumuz ünlü Yaban romanı idi. Herkes bu romanla ilgili düşüncesini söyledi. Sonunda yazarımız, çocuklar nerden çıkarıyorsunuz bunları, söylediklerinizin hiçbiri bu romanı yazarken aklımdan geçmedi. İstiklal Savaşında Anadolu’nun gerçekleridir bu yazdıklarım. Tetkik-i Mezalim Heyeti (Ben, Halide Hanım ve Salih Zeki Bey) olarak Anadolu’yu dolaşırken gördüklerim ve tuttuğum notlardan ibarettir bu romanım.

Ders sonunda konuğumuz değerli yazarımızı evine getirdik, eşi Leman Hanım arkadaşıma ve bana ikramlarda bulundu. Bu da benim üniversite yıllarımın en güzel anısı olarak belleğimde yer etti. Sağlıkla...

okuma önerim: Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoğlu

epostam: [email protected]

telefonum: 0533 661 71 04