Ne kadar yazıp çizsek de değişen pek bir şey olmuyor. Bundan da anlaşılıyor ki bir dil bilinci oluşturmadan ne desek boş.

Durum bu iken yine birtakım uyarılarda bulunmaktan da geri kalmayacağız.

Bir televizyon programını izliyordum erken saatlerde, sunucu “Hanım kızımız” “ilerleyen saatlerde bu konuya yeniden değineceğiz” diyor. Neden “İleriki saatlerde” değil? İçinde bulunduğu saat bitecek, ilerlemeyecek.

Hadi son günlerin “Hanım kızımız” tartışmasına da değinelim. Bu tanımlamada nasıl bir kötülük var ki bir bakan bunu “rezillik” olarak değerlendirdi. Pes doğrusu! Buradan sonuç çıkarmak gerekirse kişiler Türkçeyi güzel ve doğru kullanmak zorundadır. Öyle uluorta yazmak ve konuşmak yok! Tepeden tırnağa devlet kurumlarında çalışanlar, görevliler, ulusal ve sosyal medya “gediklileri” söylediklerini ve yazdıklarını tartıp biçmelidirler. Bilmiyorsa araştırmalı ve doğru kullanımı öğrenmelidir. Anlık kullanımlarda da özenli olunmalıdır. Boğaz dokuz boğumdur, dokuz düşünüp bir söylemek gerekir. Ağızdan çıkanı kulak duymalıdır. Söyledikten sonra söz bize “egemen” oluyor, işin içinde çıkamıyoruz. “İletişim Uzmanı/Yazar” unvanlı bir “gedikli” göz göre göre “duymadım” diyebiliyor herkesin bildiği bir konuda. Bu “gedikli” tanımını boş yere kullanmıyorum. Birçok TV kanalı aynı kişileri sürekli olarak karşımıza çıkarıyor, sanki 84 (?) milyonluk ülkede başka uzman, başka yazar yok!

Sosyal Medya’da gezinirken “20 Temmuz 1936 yılında...” diye bir anlatım gördüm. Bu bir tarih, yıl değil. “1936 yılında” denir ama “20 Temmuz 1936 tarihinde...” yazılması gerekir. Bir yıl sayısının yanına ay, gün ya da bunlardan birini eklersek o tarih olur. Ayrıca bunların doğru yazımı da önemlidir. 20 Temmuz 1936, Temmuz 1936, 20.7.1936 yazımları doğrudur. Türkçede 01.01.2022 biçiminde bir yazım yoktur. Sıralama gün, ay, yıl olarak yapılır ve ay sayısı 12 ile sınırlı olduğu için 01, 02, 03 ... biçiminde yazılmaz.

Sayılar yazılırken yapılan çok önemli bir yanlış da gazete ve tv alt yazılarında görülmektedir. “iki bin 653, üç milyon 730 bin” gibi. Bunları okuyan ya da gören sayılara odaklanır. Bu bakımdan 2.653, 3.730.000 biçiminde yazılması gerekir.

Saatleri yazarken de 13.30’da, 13.00’te (13.00’da yazılışı yanlıştır.) Ayrıca 13:30, 13:00 gibi yazılışlar da yanlıştır. Gazeteciler ve Tv çalışanları TDK’nin Yazım Kılavuzu kitabından bir tane edinmeliler.

Son Kurban Bayramı tatilinde köyüme gittim. Olumlu izlenimlerim var ancak ben olumsuzlar üzerinde durmak istiyorum. Birinci gün tüm aileler Kurban kesimi ile uğraştılar. İkinci gün yakınlarımı ziyaret ettim. İlk gittiğim kişi doğal olarak ablamdı. Kaldığım evle ablamın evinin arası 1 km kadardı. Gidişimde arabayla yolculuk yaptım, dönüşümde bu yolu yürüyerek geldim. Ancak her adımda burnumu tutmak zorunda kaldım. Kokudan geçilmiyordu. Bu durum günlerce sürdü. Köy, mahalle yapılıp büyük şehire bağlanmış. Köye mahalle adının verilmesi çok yanlıştır. Köy bağımsız ve merkezden uzak idari bir birimdir, tüzel kişiliği vardır. Mahalle ise biribirine bitişik yerleşim yerleridir, merkeze bitişiktir. Yerleşim olarak merkezle bağlantılıdır. Bu durumda büyükşehir köyün sorumluluklarını üstlenmiştir. O halde sorumluluğunu yerine getirerek köylerde kurban kesim merkezleri oluşturarak bu aşırı kokuyu köyün içinden uzaklaştırmalıdır. Her evin önü bir kurban kesim yeri olmamalıdır.

Başlığımız “Şundan Bundan” olduğu için konu bütünlüğü gerekmez.

Öyleyse kılık kıyafete bir göz atalım. Eskiden meslek gruplarının kendilerini belli edecek bir kılığı vardı. Şimdi kim polis, kim öğretmen, hangisi öğrenci, hangisi devlet memuru bilene aşk olsun. Bir başıbozukluk almış başını gidiyor. Her alanda gelişi güzellik egemen. İktisatta bir kural olduğu söylenir; Kötü para iyi parayı kovar. Bunu kılık kıyafete uyarlarsak kötü kılık, kötü görüntü iyi kılık kıyafeti kovdu. Bunu dil için de uyarlayabiliriz. Yanlış ve kötü sözcük iyi ve doğru sözcüğü kovdu. Hatta bu sözcükler aşındı, değerini yitirdi. Sayın, bay, bayan, hanım, bey, efendi, beyefendi, hanımefendi aşınan sözcüklerimize örnek gösterilebilir. Atatürk’ün Nutuk’ta sık sık kullandığı “Efendiler” seslenişi ne kadar yerinde ve güzel kullanılmıştır. İngilizceden esinlenerek kullanılan “Bayanlar Baylar” seslenişini “kadınlar Erkekler” ya da “Hanımlar Beyler” biçiminde mi kullanacağız?

Dilimizin yerleşik, kalıplaşmış söyleyişlerini bozmamalıyız. 20. yüzyılın başından beri Türkçeleşmesi için çabaladığımız dil değerlerimizi yabancı diller için yok etmemeliyiz. Yerli ve milli olmak dil ile olur. Kentleri bir yana bırakalım artık köylerde bile satış yerlerinin adları yabancı sözcüklerle karşılanır olmuş. Tanıtımlarda (Reklamlarda) Türkçe sözcük bulmak neredeyse olanaksızlaşmış. Markete (!) giriyorum aradığım şeyi bulamıyorum. Paketlerin üzerinde hep yabancı sözcükler yazılmış.

Geçelim bir başka yakınma konusuna. Şu “camii” yazılışı. Çok yazdım, çok söyledim. Örneğin Fatih Camii değil Fatih Camisi, ... Camii neden, biri çıkıp açıklasa... Bütün camilerimiz ... Camii! Ayrıca ölüm duyurularında gazeteler kalıp oluşturmuş, bilmem ne Camii. Camisi yazmak günah mı acaba? Ötekinin söylemesi de çok zor. Niye kurtulamıyoruz bu Osmanlıca yazımdan (!)? Altı yüzyıl Türkçeyi tutsak eden “Osmanlıca İmlası” bir türlü bırakılamıyor. bu yazıyı okuyanlar hiç olmazsa artık... Camisi yazsın.

Bir de “adına” var! Neymiş “... daha iyi anlamak adına” Bu nasıl bir Türkçe/ Çok yazdım, çok söyledim... Bir türlü düzelmiyor. “Milli Eğitim Bakanı adına yardımcısı açıklama yapacak.” bu olur. “Öğrencilere kolaylık olsun adına İBB şehrin değişik meydanlarında tercih büroları oluşturdu.” bu olmaz. “adına” yerine “diye” yazın, cümledeki akıcılığı görün.

Neyse eskiler “Bir dokun bin ah işit kâse-i fağfurdan” demişler. Başkası da “Lâ rahate fiddünya” demiş. Ziya aşa ile bitirelim mi?

Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim

Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde

Anlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât

Bin türlü teseyyüb bulunur hânelernide

Kaynak: Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi - 1958, Kenan Akyüz

Mustafa Sütçü
İstanbul

[email protected]