“Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde çalışma arkadaşım Salih Güner ’in “Milletvekili aday adaylarının işi zor!” başlıklı yazısında partilerin milletvekili seçimlerinde temayül ve ön seçim yoklaması yapacaklarını okuyunca çok uzaklara gittim, geçmişte yaşadıklarım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Hem güldüm, hem düşündüm ve hangi partiden aday adayı olursa olsun işleri zor Allah yardımcıları olsun dedim.

“Kırşehir Çiğdem” Gazetesinde çalışma arkadaşım Salih Güner ’in “Milletvekili aday adaylarının işi zor!” başlıklı yazısında partilerin milletvekili seçimlerinde temayül ve ön seçim yoklaması yapacaklarını okuyunca çok uzaklara gittim, geçmişte yaşadıklarım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Hem güldüm, hem düşündüm ve hangi partiden aday adayı olursa olsun işleri zor Allah yardımcıları olsun dedim.

Şimdi Kırşehir’de temayül yoklaması ve ön seçim yapacak partilerin üyeleri, delegeleri ve yönetiminde bulunanların ne kadar önemli olduklarını iyi bilirim. Aday adayları peşlerine düştükçe, görüşmek istedikçe naz yaparlar, kız istemeye gelen görücüleri kızıştırır gibi aday kızıştırırlar, ulaşmak çok zordur, zira şu an itibariyle eşi benzeri bulunmayan hint kumaşıdırlar. Kolay mı devleti yönetecek kanunların altına imza atacak vekil adaylarını belirleyecek kadar mühim insanlardır herkese nasip olmaz.
Aday adayları kendilerine ulaştıkça şişerler aman efendim bir görseniz kasılırlar, yürüyüşleri bile değişmiştir bunların, ama haklarını da vermek gerekir evliya gibidirler, adeta zemzem suyuyla yıkanmıştırlar kimseyi üzmezler, incitmezler, herkese mavi boncuk dağıtarak “amma yaptım yaaaa! sen dururken ben başkasına rey verir miyim, sen bizimsin, benim reyim senin derler.“
Aday adayını bir güzel cilalarlar, methiyeler dizerler, ama aday adayından da milletvekili seçildikten sonra isteklerini söyler adaydan söz alır, aday adayı da gerekli sözü verir ve kendisine gösterilen ilgiden, söylenen tatlı dilden, güler yüzden memnun kalarak verilen söze inanarak Ahmet ağanın oyu benim diyerek ajandasına not alır. Aday adayları ajandalarına aldıkları notları topladıktan sonra görürler ki partinin oy kullanacaklar listesinde bulunanların büyük çoğunluğunun oylarını alarak aday olmaya hak kazanmıştır. Bu iş bitti diyerek eşine, çocuklarına, sevdiklerine müjdeli haberi verir ve genel seçim çalışmalarının planlarını yapmaya başlar.
Süreç böyle devam eder, üyeler, delegeler, yöneticiler kıymete bindiği için kaçarlar, aday adayları vekil olabilmek, ilk basamaktan geçmek için kovalarlar.

Ancak kazın ayağı böyle değildir. Görünen iki yüz mü, çok yüz mü belli değildir. Gerçek sonuçlar ortaya çıktığında başkaları aday seçilmiştir. Eşine çocuklarına, dostlarına müjdeyi verenler büyük bir düş kırıklığı yaşarlar. “Yaaahu bu nasıl iş, bana verilen sözleri tek, tek ajandana not aldım, hepsini topladım benim aday olmam gerekirdi ben bu işten bir şey anlamadım” der. Der demesine de çare yok iş bitmiştir. Çünkü adayın gördüğü yüz değil yüzün arkasındaki görünmeyen çok yüzlülük devreye girmiştir.
Bu işler hep böyle olmuştur aday belirleyecekler oğlunun tayınını yaptırmak, gelini, kızını işe girdirmek, makam sahibi yaptırmak için görüştüğü adaylara söz vermişlerdir, adaylardan da söz almışlardır. Sonuçta oy kullananlar, üzülenler, sevinenler olarak ortaya üç gurup çıkmıştır.
Geçmişten itibaren bu olaylar bu şekilde geliştiği için ve bizzat bu işlerin içerisinde olduğumdan kardeşim Salih Güner’in yazısını okudukça şu an aday adayı olanların Allah yardımcısı olsun diyor yazdıklarımdan dolayı ileride bana hak vereceklerini biliyorum.
Bu yazıyı bir fıkra ile bitirmek istiyorum.
Yukarı köy ve aşağı köy futbol takımları arasında şampiyonluk maçı oynanacaktır. Yenenin şampiyon olacağı maçın hazırlıklarına günler öncesinden başlanmıştır. Fakat öyle birisi var ki hazırlıkları başka türlü yapmaktadır. Kim kazanırsa kazansın kazanan ben olmalıyım diyen Cingöz Recai iki köyün muhtarını ayrı, ayrı ziyaret ederek maçın hakeminin arkadaşı olduğunu, kendisine haber gönderdiğini kim fazla para verirse o köyün takımını şampiyon yapacağını söylediğini anlatarak düşünün, taşının karar verin, şampiyon olmak hakemden geçer, para vermek isterseniz parayı bir çantaya koyun ve beni arayın der.

Her iki köyde birbirlerinden habersiz topladıkları parayı bir çantaya koyarak Cingöz Recai’ye verirler. Maç günü gelir ve sonucunda yukarı köyün futbol takımı şampiyon olur. Aşağı köy şaşkınlık içerisindedir. Hakeme para verdiğimiz halde şampiyon olamadık diye üzülürken Cingöz Recai aşağı köye gelir, büyük bir fedakarlık yaparak dürüstlük ve centilmenlik örneği gösterir, üzüntülerini bildirir, hakemin kendisini aldattığını ama paralarını kurtardığını söyleyerek aşağı köyün parasını teslim eder, sonuçta kazananın kendisinin olduğu bu durumda yukarı köyden aldığı parayla kayıplara karışır.