Genç şairlerimizde Atakan Gülgar’ın çok güzel ve anlamlı bir sözü vardır: "İnsanları tanışırken değil, tartışırken tanırsınız. Çünkü öfke saklanan kişiliği ortaya çıkarır.

Genç şairlerimizde Atakan Gülgar’ın çok güzel ve anlamlı bir sözü vardır:
"İnsanları tanışırken değil, tartışırken tanırsınız. Çünkü öfke saklanan kişiliği ortaya çıkarır."
Bu söz çok anlamlı, anlamlı olduğu kadar da gerçekçidir.
Çünkü bazen çok iyi tanıdığınızı sandığınız insanların hiç te öyle olmadığını görürsünüz.
Ağır başlı, mütevazi, sevecen, vakur, dürüst, güvenilir görürsünüz. Çünkü kalbimizdeki düşünce odur. Onlara karşı hep iyi niyet beslersiniz. Ancak, bir gün ufacık bir tartışma veya olumsuz bir söz söylediğinizde duyacağınız sözler sizi ne kadar çok yanıldığınızı ortaya çıkarır.
İçlerinde biriktirdikleri tüm kinlerini biran da size kusarlar. Hatalı olmasanız bile çeşitli bahanelerle kalp kırarlar, gönül incitirler. Çünkü onların öfkeleri içlerinde saklıdır. Kin doludurlar. Zayıf zamanınızı ararlar.
Bu nedenle insanların gerçek yüzünü zaman kendiliğinden çıkarır.
Sabretmesini bileceksin. Çünkü vaktinden önce çiçek açmaz. Sabır ve ağır başlılık her türlü öfkeyi ve kötü düşünceyi frenler, dizginler. Bela ve felaketlerden korur.
Kırşehir’de gördüğüm ve yaşadığım nice olaylar var. Zaman zaman hepsi bir film şeridi gibi gözlerimin önüne gelir, dalar giderim.
Yaşadıklarım, gördüklerim bizlere nice tecrübeler kazandırdı. Bu yolda epey mesafe aldık sanırım.
Öyle başkaları gibi onlarca, yüzlerce arkadaşım, sırdaşım olmadı. Yapamadım, ısınamadım, sevemedim, sevilemedim ne yazık ki!
İkiyüzlülük, riyakârlık hiç yapamadım.
Kırşehir’de çocukluğumdan beri edindiğim, her şeyi paylaştığım üç arkadaşım, dostum oldu. Birisi İzmir’de, ikisi Kırşehir’de…
Bazen bana sorarlar, Kırşehir’deki iki arkadaşımı…
Ben de onlara her şeyiyle kefil olduğumu, onlar için her şeyimi verebileceğimi ifade ettiğim de, belki de arkadaşlarımla benim arama nifak sokmak istercesine ağız yoklaması çekenler oluyor bazen.
Ben sevdiğim, güvendiğim, 40 yıllık arkadaşımı üç kuruşluk menfaat için sırtından hançerlemeyeceğimi bilmeden, dedikodu yapmak, arkadaşlarımı kötülemek ister bazı zavallılar.
Bilmezler ki herkesin kendileri gibi olmadığını…
Onlar üç kuruşluk menfaat için arkadaşlıkları, dostlukları, kardeşlikleri bir kalemde satarlar, sonra da her türlü riyakârlıkları yaparlar.
Maalesef toplum olarak bozulduk, her şey menfaat oldu.
“Köprüyü geçene kadar ayıya dayı” diyenler çoğaldı…
Bugün şöyle bakıyorum bir yerlere birilerinin desteğiyle gelenler, o zaman kendisini oraya getirenlere dizdikleri methiyeleri daha dün gibi hatırlıyorum. Şimdi üçyüz altmış derece dönüş yaparak, kendisine iş ve aş verenlere, kötü gününde elinden tutanlara utanıp, sıkılmadan veryansın ettiğini görüyorum.
Vefasızlık, riyakârlık değil de nedir bu?
Ya da bir kurumun başında iken, etrafında fırıl fırıl dönüp, ondan nemalanlar, onun oradan ayrılmasıyla birlikte aynı vefasızlığı yapabiliyor, hatta selâmı sabahı bile kesiyorsa bunun adı nedir acaba?
Oysa bir kahvenin kırk yıl hatırı olmalı.
İyi günde, kötü günde insanlar yapılanları unutmamalı diye düşünüyorum.
Ama ne yaparsın ki insanlarımız bozuldu, bozulmaya da devam ediyor.
Gelecek adına umutlanmak istiyorum, ama sadece umut olarak kalıyor ne yazık ki!
Ben umudumu hiç kaybetmeyeyim istiyorum, ama hep çalıyorlar.
Yine de umutlarımızı kaybetmeyelim. Ancak çaldırmamaya gayret edelim.
Şu dünyanın yalan olduğuna gerçekten inanabilsek, hiç bir derdimiz kalmayacak.
Ah yalan dünya!
Hepsi bu kadar...
Yalan dünyada yaşıyoruz. Kırmaya, incitmeye, büyüklenmeye, böbürlenmeye gerek yok.

***
Yöneticilerimiz turist olmuşsa!

Bizim Kırşehir’de bir Kent Konseyimiz var, son birkaç yıldır kültür ve turizm başta olmak üzere bir çok konularda yoğun bir gayret ve çalışması var.
Tabi bu konuda Kent Konseyi Başkanı Tahsin Üçgül’in özverisini, gayretini, çabasını bilen biliyor. İki yıl önce Kırşehir Belediyesi’nde çalışmaları ile tanıdığım ve gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”de de yıllardır yazılar kaleme alan Osman İlhan kardeşimiz Genel Sekreterliğe getirildi.
Bu konuda Belediye Başkanımız Sayın Yaşar Bahçeci’nin isabetli bir karar verdiğini herkes biliyor.
Tahsin Üçgül’ü anlatmaya hiç gerek yok. Çünkü o dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile herkesin gönlünde taht kurmuş, Kırşehir sevdalısı bir ağabeyimiz.
Osman İlhan kardeşim de, özverili, çalışkan ve dürüst bir kişidir. Özellikle Kent Konseyi’nin son yıllarda daha etkin olmasında büyük emeği var.
Tahsin Üçgül Kent Konseyi için nasıl bir şanssa, Osman İlhan’ın da bir şans olduğunu düşünüyorum.
Bazen Osman İlhan kardeşime kızıyor, eleştiriyorum, daha fazla konularda çalışma yapmaları konusunda. Ama imkânlar sınırlı. Önüne set çekenler çoğunlukta.
Bu Kırşehir neden böyledir, bir türlü anlayamıyorum. Çalışana destek yerine köstek olmayı marifet sayıyoruz.
Elbette insanlar dört dörtlük olmayabilir, kendine göre yanlışları, hataları olabilir. Ama çalışanın hakkını da vermek gerekir diye düşünüyorum.
Kırşehir’de en büyük hastalık bu. Çalışana engel olmak, çalışma şevkini kırmak, hatta görev yaptığı yerden çeşitli ayak oyunlarıyla uzaklaştırmakta üstümüze yok Kırşehir olarak…
Sonra oturuyor, mangalda kül bırakmıyoruz, “Kırşehir gelişmiyor, büyümüyor!” diye…
Bu kafa ve mantıkla nasıl büyüyecek Kırşehirimiz?
Yazık, hem de çok yazık!
Kırşehir’im adına üzülüyorum.
İşte bir Kültür ve Turizm Müdürlüğümüz var. Ne yapıyor, Kırşehir’in ne gibi tanıtımını yapıp, turist sayısını arttırıyor mu bilemiyoruz.
Zaten yapmalarına da gerek yok!
Kırşehir’in tanıtımını, kültürünü öne çıkarmaya ihtiyacı yok ki!
Turist getirmek kim, tanıtım kim!
Yıllardır bu kuruma çöreklenmiş, sadece koltuğunu korumak için makam işgal edenler bu konuda ne yapıyorlar ki acaba?
Kırşehir kültür ve turizmden payını alamıyormuş, kimin umurunda ki?
Yanı başımızdaki Nevşehir’e yüzbinlerce turist akın ediyor, bu ilde yaşayanların gelir seviyesi her geçen gün artarken, Kırşehir’e bir yüz-iki yüz turist geliyorsa bu kimin ayıbıdır acaba?
Ama ne gerek var ki, bizim Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzün yöneticileri turist oldu, il il, içle gezip bol bol resim çektirip sosyal medyaya atıyorlar ya, gerisini boş verin, Kırşehir turizmi kimin umurunda ki!
***

Gitti Sabri, geldi Servet!..

Şehrimizin iki kanka esnafı arkadaşlarımdan, basın danışmanım Ramazan Karabulut ile Servet Beydoğan geçtiğimiz hafta vefat eden bir esnaf hemşehrimizin vefat eden babasının yemeğine katılırlar…
Çadır girişinde başsağlığı dileğinde bulundukları sırada, hocalar öğle namazı için kalkarlar. Tabi hocalardan biri bizim sakallı Servet kardeşimi görünce “Gel hocam, sen benim yerime otur” der.
Hocanın kalktığı yere bizim Servet ve Ramazan otururlar, yemeklerini yerler. Sıra duaya gelince bizim sakalı Servet’i gören yemektekiler “Hocam yemeği yedik, geçmişlerimizin ağzında bulunsun. Allah kabul etsin. Hocam duayı oku da işimize gücüme bakalım” derler.
Yemek masasında bulunan bizim emekli imamlardan Azmi Hoca mikrofonu Servet’e uzatır ve yemek duasını okumasını ister.
Bizim hoca görünümlü sakallı Servet ne yapsın?
Biraz rengi atmış, bozuntuya vermemeye çalışmış, mikrofonu kontrol etmiş ve “Arkadaşlar kusura bakmayın yağmur damlaları mikrofonu bozmuş! Zaten benim de sesim soluğum çıkmıyor, üstünüze afiyet biraz üşütmüşüm!” diyerek kendisine uzatılan mikrofonu yeniden Azmi Hoca’ya vererek “Ya hocam daha yediğim yemeği hazmedemedim. Sesim de çıkmıyor, bu kez sen oku da, yarın ki dualar benden!” diyerek kendisini kurtarmış.
Yemekte dua okumadan kaçan Servet’in peşinde düşen cenaze sahipleri “Aman hocam bizi bırakma. Bundan sonra cenazelere birlikte gidelim!” diyerek takılmaktan da geri durmamışlar.
Bu olayı yakından takip eden ve ara sıra bıyık altından kıs kıs gülen, muzip basın danışmanım Ramazan Karabulut tabi boş durmuyor, yanında hocayı peşin bulmuşken şehirde ne kadar cenaze sahibi varsa onları ev ve işyerlerinde ziyaret etmek için randevu hazırlığı yapmaya başlamış.
Bu olayı duyunca aklıma bizim Kırşehir’li Sabri ağabeyimiz aklıma geldi. Bugün Nevşehir Huzurevi’nde kalan Sabri ağbi her Cuma çarşıdaki esnafları işyerinde tek tek ziyaret eder, dua okur, bir haftalık nafakasını temin ederdi.
Bu günlerde işlerinin kesat gittiğini öğrendiğim esnaf kardeşim Servet’e bir önerim var. Gel şu Sabri’nin yerine sen geç, esnafa Ahi duasında bulun da, hem onların işleri açılsın, hem de senin.

***

Biraz da gülelim!

Hakim ve hırsız
Adam hırsızlıktan yakalanmış mahkemeye çıkartılmış. Hakim başlamış adama sorular sormaya. “Girdiğin dükkana daha önce de girilmiş, onu da sen mi yaptın?”
Adam umursamaz bir şekilde cevap vermiş:
“Belki evet, belki hayır”.
“Peki, yanında seninle yakalanan bu adamları nereden tanıyorsun?”
Adam:
“Oradan, buradan.”
Hakim iyice sinirlenmeye başlamış, “Peki mekanınız nerede? Nerede saklanıyorsunuz?”
Adam cevap vermiş:
“Şurada, burada.”
Hakim, artık dayanamamış, “Yeter seni dinlediğim, atın bunu içeri” diye bağırmış.
Adamı tam götürecekler, “Bir dakika hakim bey cezam ne? Ne zaman çıkarım?”
Hakim cevap vermiş: “bugün, yarın çıkarsın.”

Sevdiğim bir söz
“Gerçekten büyük olmayan “büyük adamlar” çevrelerini küçük adamlarla doldururlar.” Steve Reich