Kırşehir’de ve ülkemizde olup bitenleri sosyal medyadan takip etme imkanım oluyor. İşim gereği Kırşehir’de pek fazla gezip dolaşma imkanımız olmuyor.

Kırşehir’de ve ülkemizde olup bitenleri sosyal medyadan takip etme imkanım oluyor.

İşim gereği Kırşehir’de pek fazla gezip dolaşma imkanımız olmuyor. Hafta sonu tatillerinde çıkıyoruz Kırşehir’in caddi ve sokaklarında dolaşıyor, hemşehrilerimizle görüşebiliyoruz.

Dedim ya yoğun geçiyor günlerimiz… Ama Kırşehir’de olup bitenleri gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”de ve sosyal medyadan takip ediyorum.

Günümüzün gerçeği olan sosyal medya artık başlı başına bir toplumsal güç. İnsanları buluyor, örgütlüyor, bilgilendiriyor, topluyor, harekete geçiriyor.
İnsanların iletişimlerini ve yıllarca birbirlerini görmemiş arkadaşların yeniden buluşmasını sağlıyor, dünyadan ve Türkiye’den sansürsüz haberler veriyor.
Fikirlerin özgürce tartışılmasına ortam sağlıyor.
Tüm bunların yanında olumsuzlukları elbette var. Kötüye kullanımı elbette var. Ve tüm dünya, tüm hükümetler bu olumsuzluklara karşı önlem alıyor.
Hükümetler, kötü ve pis kullanımları izleyip gerekli yasal müdahaleleri yapıyor ve bu konu için özel birimler oluşturuyorlar.
Özellikle gelişmiş ülkeler bunları yaparken, hiçbir zaman fikirleri, düşünceleri yasaklamayı düşünmüyor. Düşünce yasaklamaları için kanun tasarıları hazırlamayı aklından bile geçirmiyor. Kötü kullananlar için caydırıcı cezaları uyguluyor.
Gelişmişliğin, çağdaşlığın ilkelerini uyguluyor.
Bizler ise, kaygıyla yeni yasaklamalar ne zaman hayata geçecek diye bekleşiyoruz.
Sosyal medya yerinde ve uygun kullanıldığında insanların ufkunu açabiliyor, onları yeni görüş açılarıyla tanıştırıyor.
Katılınsın ya da katılınmasın bu tartışmalar insanlara da çok şey kazandırıyor. Değişik görüş açısına yanıt vermek için siz de derslerinize yeniden ve dikkatle çalışmak zorunda kalıyorsunuz.
Tabii bu arada size cevap vermek için “işkembe-i kübradan atanları”, her zaman ki gibi konu dışı bırakıyorum. Tartışma adabını bile bilmeyenleri,sahte isimlerle hakaretimsi yazılar yazarak kendi içsel  duygularını dışa vuranları konu dışı bırakıyorum.
Bu yazıda size Facebook’ta  görüşlerini dikkatle okuduğum birinden söz edeceğim.
Emekli bir profesör. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde uzun yıllar hocalık yapmış, kariyerinin bir bölümünü Amerika’da tamamlamış, şimdi Bozburun’da emekli hayatı yaşayan, köpekleri ve küçük çiftliğindeki tavukları, horozlarıyla mutlu bir şekilde  yaşayan, görüşlerini, okuduğu son kitapları, dinlediği birbirinden güzel ve seçilmiş müzik eserlerini, çektiği ilginç resimleri izleyenleri ile paylaşmaktan zevk alan, kısa  güncel yazılarla  güncel siyasetle ilgili yorumlarını izleyicileri ile paylaşan bu profesörün adı Yahya Sezai Tezel.
İlk tanışmam kendisinin CHP hakkında yazdığı bir yazı nedeni ile oldu. Bir gazetedeki köşe yazısında onun bir makalesinden bir alıntı vardı. Kaynağına ulaştım ve o yazıyı dikkatle okudum. İlginç tespitler vardı o yazıda.
Bir süre sonra sayın Yahya beyin beni de arkadaş listesine aldığını gördüm.
Bazen ilginç tartışmalar yaşadık. Çözüm süreciyle ilgili tartışmalarımız oldu. Tabii onun bilgi birikimi ve tecrübesi bizi kat be kat aştığı için pek de ayağı yere basan sağlam gerekçeler de sunamadık kendisine, ama gerçekten de bu tartışmalardan kazanımlarım oldu. Daha fazla okumak gereğini hissettim. Bu arada İngilizcemin yeterli olmaması da bazı bilgilere ulaşmamı engelledi.
2013 yılının son günleri de kendisi ile bir konuda tartıştık.
Benim  görüşlerime karşı biraz uzunca ama açıklayıcı bir yanıt verdi. Kendisinden izin aldığım için o yanıtı sizlerle paylaşmak istedim.
Görüşlerine katılırsınız ya da katılmazsınız.
Aşağıda sayın hocamın bana hitaben yazdığı açıklayıcı yanıtı sunuyorum:
Tarih 31Aralık 2013. Bir yazısına karşı  sayın Tayyip Erdoğan’la ilgili bir yorumum üzerine:
“TC Yahya Sezai Tezel. Siyaset ile savaş farklı faaliyetlerdir. Kendisi için savaşıyor ve kendisine göre iyi savaşıyor diyorsanız katılırım Uğur Bey. Benim kastettiğim parlamenter demokrasi ve açık rejim varsayımını saklı tutuyor arka planda. Bir şoför eğer otobüsü parçalarsa herhalde asla iyi şoför değildir. Oyla gelmiş bir adam oyla gidemiyorsa kötü siyasetçidir. Eğer rejimi yıkmadan şu anki yalana ve yolsuzluğa dayanan siyasetine rağmen Türkiye’yi selametle üç seçimden geçirirse memnuniyetle özür dilerim. Fethullah Gülen cemaatinin ne olduğunu bilmeme mazereti olamaz. Bu bir. Fethullah Gülen cemaatinin devlet kuruluşlarında  kritik görevlere gelmesi onun ve bakanlarının kararnameleri imzalamaları ile oldu. Bu iki. Varsayımı Gülen’in kendisine yönelik manipülasyona cesaret edemeyeceği idi. Fakat özellikle evinin dinlenmesinden ve MİT başkanının savcılığa çağrılmasından sonra Gülen’in  kendisine “ya bana teslim ol, ya da seni götürürüm” diyeceğini gördü. Son seçimlerle başlamıştı cemaatle arasına mesafe koymaya. Cemaatle siyasi işbirliği yapması anayasal suçtur. Cemaat siyasi misyonu olmaması gereken bir gizli yapıdır. Cemaati gizli bir koalisyon ortağı gibi oyuna soktular. Gül ve Arınç Erdoğan’dan daha fazla cemaate yakındı. Böyle demokratik/anayasal siyaset olmaz. 1950’den beri Türkiye’de partiler siyasetini izliyorum. Erdoğan dört büyük popülist, Menderes, Demirel, Ecevit ve Özal’la karşılaştırılamayacak kadar cüretkar, şahsi, keyfi bir iktidar partisi genel başkanlığı ve başbakanlık yaptı. Böyle bir durum Türkiye tarihinde görülmemiştir. Eğer Türkiye diye bir şey kalırsa önümüzde inşallah bir daha görülmez. Erdoğan’ın ABD ve AB ve Nato’dan bağımsız ve ABD, Almanya, Rusya ile eşit oyuncu olma iddiası megalomanik bir hezeyandır. Bağımsız olmasına eyvallah. Ama Suriye politikasında olduğu gibi silahlı eylemlere müdahil olması  ve PKK ve Kürdistan politikası tamamen megalomanik hezeyandır. Ben bunu yıllarca önce yazdım. AKP’ye yakın eski öğrencilerim yadırgamışlardı. Çok endişe ediyorum. O kadar körü körüne gidiyor ki  arabanın kontrolünü kaybedecek. Altı ay içinde dolar 3 lira olursa  ve adalet ve polis sistemi tamamen  iç savaş yapan kadrolarla görünmeye devam eder ve adalet kurumu çökerse  ne yapacağız? Siz ne yapacaksınız Uğur Bey? Normal seçimlerle bu krizden çıkamazsak pusuda bekleyen  PKK ve BDP  bağımsızlık ilan edecek göreceksiniz. Anayasal iktidar ve yönetim hiyerarşisi parçalanmış bir Türkiye böyle bir durumda nasıl bir reaksiyon gösterecek? Tayyip Erdoğan ve sevgili eşi dünya tarihi, siyasi düşünce, Türkiye tarihi birikimleri  yara kabuğu kadar sathi olan insanlardır. Her ikisinin de iktidardan gitmeye  razı olmayan bir psikolojik tavra  kilitlendiğini seyrediyorum haber bültenlerinde. Bu Menderes’ten bu yana ilk kez oluyor. Tayyip Erdoğan  nasıl geçirecek Türkiye’yi üç seçimden? Bu gece haberleri izlerken ağlamaklı oldum. TKP, İşçi Partisi ve onları hangi siyasi kurmay merkezi yönetiyorsa bunlar sokakta hır çıkarmaya kararlılar. Bu cenahın ekonominin çökmesi diye bir endişesi yok. Tam aksine  ekonomi çökse kapitalizm çöküyor diye bayram ederler. Bir tımarhanede koğuşlar yanınca  deliler sokağa dökülür. Türkiye bana böyle bir ortamı hatırlatıyor.”
Evet, bir görüşü bu köşede sizinle paylaştım. Her zaman yaptığınız gibi düzeyli bir üslupla dile getireceğiniz yorumlarınızı bu köşede yayınlamaya hazır olduğumuzu da belirtelim bu arada.