AKP 2002’de tek başına iktidara geldi. Seneye 2022. Neredeyse AKP'nin yirmi yıllık iktidarına birkaç ay kalmış.
AKP en zayıf günlerini yaşıyor.
Dış kuşatma, içteki kara delikler, halkın gün be gün artan geçim sıkıntısı, zamlar, önü alınamayan bir döviz kuru yükselişi, Türk Lirası'nın günden güne değer kaybetmesi vs…
Anketler ilk defa AKP'nin düşüşe geçtiğini belirliyor.
Daha önce oyunu AKP'ye vermiş yüzde otuz civarında bir kitle, AKP'den kopmuş ancak oyunu da nereye vereceğini belirlememiş. Yani anketlerde "kararsızlar" denen kesim.
Normal bir siyasi gidişte bu kararsız kesimin yönünün muhalefet olması, özellikle ana muhalefete doğru olması gerekiyor.
Ancak Türkiye'de böyle olmuyor.
MHP'den kopup kurulan İYİ Parti, bu kararsızların bir bölümünü cezbedebiliyor. Gerisi hala "kararsız"
Ana muhalefet partisi CHP, daha önceki oranlarında çakılı kalıyor.
Burada bir öyküyü özetlemek isterim.
Artık tam emekli olduğum için çok yoğun olarak eksik bıraktığım, alıp okuyamadığım kitaplara yoğunlaştım.
O kadar birikmiş ki.
Tolstoy'un "İnsana Çok Toprak Gerekir mi?" adlı öyküsünde, Pahom adında bir köylü vardır. Hali vakti yerinde yaşarken, şeytan ona bir tuzak kurar. Pahom, daha çok toprak sahibi olur. Hırsı giderek artar, toprakları çok genişler. Hırsını dizginleyemez, her şeyini satıp Başkır bölgesinden mümbit bir toprak almak için bölgenin ağasına başvurur.
Ağa paranın önemli olmadığını, gün doğumundan itibaren yürüdüğü bütün toprakları ona bedava vermeyi vaad eder. Bir şartı vardır. Gün batımında başlangıç noktasında olacaktır. 
Pahom, tüm aç gözlülüğü ile o kadar yürür ki, akşama gün batımına yetişmek için o kadar zorlanır ki, tam gün batımında ulaştığı noktanın yanında ölüp kalır. 
Tolstoy şöyle bitirir öyküyü: "… yanında çalışan işçi küreği alarak tam Pahom'un ayağından kafasına kadar ölçüde, iki metre kadar mezar kazarak onu oraya gömdü." der.
Aşırı hırsların verdiği zararı anlatan çok güzel bir öyküdür bu.
Siyaset te Türkiye'de maalesef böyledir.
Belki yerinde bir değişim, yerinde bir lider halkın büyük bir bölümünü cezbedebilir.
Heyhat, gözünü siyasi hırs bürümüş, başarısızlıkları katlanmış bir lideri değiştirmek mümkün olamıyor.
Bir şekilde parti başkanlığına gelmiş bir kişiyi komplo (!) olmazsa indirmek mümkün değildir. Tabii bu başkanının etrafında "el oğuşturanlar"da çember oluşturmakta, kimse bu çemberi aşamamaktadır.
Konumuza dönersek…
CHP dostlarından biri olan İYİ Parti'nin Başkan Vekili Lütfi Türkkan, kendilerine tepki gösteren bir şehit yakınına ağza alınmayacak küfürler ediyor. Sonra özür diliyor ama "mışmışım" falan diyerek. Dün TV'deki yorumculardan biri "burası Kürdistan" diyene "neden  elleriyle onun kafasını sıkıştıramadı?" diye sordu. Tabii hesap başka."Dostlar"dan birinin son hali.
Bir diğer "dost"u da zaten Türkiye'de bilmeyen yok. PKK'nın güdümüne girmiş. Ondan kopması mümkün değil.
Gerisi ufak tefekler. Belki de onlardan gelecek çok az bir paya teşne olunuyor.
Üç gün önce askerimizin yurt dışı operasyonları için çıkarılan teskereye "dost"u küstürmemek için verilen "hayır"dan üç gün sonra, "Kandil'i yerle yeksan etmekten" söz ediliyor.
Doğal olarak da vatandaşın kafası iyice karışıyor.
Vatandaş, "bu beş bilinmez denklemle acaba şimdikinden daha kötümü oluruz?" diye düşünüp bir türlü karar veremiyor.
Günden güne gerilen, gerdirilen bir siyasi ortam,
Türkiye'de hiç istemediğim konuşma tarzları. İktidarın ve muhalefetin söylemlerinde artan gerilim dozları… Vatandaşın artan geçim sıkıntısı her türlü siyasi cambazlığın üstünde, vatandaş zorda.
Ve kendisine gösterilen bir ışığa doğru yönelecek.
Ancak CHP'nin hem kendisi, hem de "dostları (!) bu ışığı göstermeyi bir türlü beceremiyorlar.