Gülüyorsun be çocuk…

Üstelik de savaşın tam ortasında.

On binlerce yurttaşının öldürüldüğü, haince katledildiği bir savaş…

Aslında bir katliam.

Beyni yıkanmışlar başlattı bu savaşı.

Siyah elbiseler giyip, yüzlerine peçe geçirmişler, ne oldukları, kim oldukları belli olmayan beyni yıkanmışlar… İplerinin kimin elinde olduğu bilinmeyen karanlık yüzlüler.

Sonucunun katliam olacağını bilerek bir savaşı başlattılar…

Bir yerlerden emir aldılar.

Bir yerlerden… Karanlık bir yerlerden… Kan kokusu alan bir yerlerden.

Binlerce yıl sürmüş bir din savaşını bilmezsin ki be çocuk!

Kameraların karşısında, ne olduğunu bilmeden, evinden barkından uzaklaştırılıp, bir çadır kenarında, annen elinde kalan unlardan, bin bir zorluklarla aldığı küçük yardımlardan kalan yağlardan arttırarak yaptığı lapayı yiyeceksin biraz sonra.

Karnın hafif doyacak. Belki de, şanslıysan, biraz temiz su bulacaksın içmek için.

Ve gülmeye devam edeceksin.

Çünkü çocuksun…

Tarihi bilmiyorsun, geleceği tahmin bile edemezsin…

Şimdi senin oyun zamanın, şimdi senin eğitim alma, dünyayı yavaş yavaş öğrenme zamanın, sosyalleşme zamanın.

Belki de; senin hiç keşfedilmemiş bir sanat yeteneğin var, onun ortaya çıkarılması zamanın.

Ama, savaşın tam ortasında, acımasız katliamların tam ortasında, bir çağdışı yönetimin etkisi altındaki emir komuta zinciri ile katledilen soydaşlarından haberin bile yoktur.

Kameraların karşısında gülümsüyorsun.

Ön dişlerinden bazısı yok.

Belli ki; beş altı yaş civarındasın.

Tabii ki bilemezsin: büyük büyük dedelerinin, o zamanlar Osmanlı hâkimiyetindeki topraklarda, nasıl huzur içinde yaşadığınızı bilemezsin. Sana öğretmemişlerdir o yüzleri kara peçeli olan, ağababaları başkalarının iradesinde olan, örümcek kafalı, eğitimsiz, o insanlar. Sana öğretmemişlerdir ve de hiçbir zaman öğretmeyeceklerdir sevgili, kıvırcık saçlı esmer küçük kız.

Tabii ki bilemezsin bir İngiliz casusu Lawrence'ın yaptıklarını.

Büyük dedelerinin o meşhur İngiliz casusuna kanıp; Osmanlı'yı arkadan hançerlediklerini, halen teşhir ettikleri, Osmanlı askerlerinin taşındığı trenin havaya uçurulduğunda, ellerindeki palaya benzer kılıçlarla kılıç dansı yaptıklarını bilemezsin.

Bu nedenden lojistik destek bulamayan Medine Savunması kahramanı, Fahreddin Paşa'nın, açlık çeken askerlerine "çekirge yemenin helal olduğunu" bildiren tamimlerinden bile haberin yoktur.

Kanal cephesinde, senin içinde bulunduğun toprakları savunurken, İngiliz işbirlikçisi, adına "Mekke Şerifi" denen "Hüseyin"in adamları tarafından arkadan da hançerlenmesiyle, esir düşen on beş bin Osmanlı esirinin "Seydibeşir Esir Kampı'nda" binlercesinin gözlerinin kör edildiğini bilemezsin.

Aslında, İngiliz albayı "Allenby 1917 yılında "Kudüs'e "Halil Kapısı'ndan" girdiğinde, senin ataların onu çılgınca alkışladığı anda başladı sizin bu makûs talihiniz.

Ve 1952 yılında bir cuma namazından çıktıktan sonra Mescid-i Aksa avlusunda katledilen Emir Abdullah o zamanlar bugünleri görerek şöyle dedi:

"Çektiğimiz ve çekeceğimiz sıkıntıların sebebi, Osmanlı'ya isyan etmemizde ve asırlarca birlikte yaşadığımız Türklerden ayrılmamızdadır."

Aynen bunları söyledi Osmanlı'ya ihanet edip onu arkadan hançerleyen "Hüseyin Bin Ali'nin" (Şerif Hüseyin) soyundan gelen torunu.

Yaşın çok küçük çocuğum. Hiçbir şeyin farkında bile değilsin.

Oysa o örümcek kafalı, siyah peçeliler çok iyi biliyorlardı ne yaptıklarını.

Yaptıklarının arkasından büyük katliamların geleceğini çok iyi biliyorlardı.

Sana hiçbir zaman İslam da "Mutezeliği", sana hiçbir zaman o dönemin dünyaya damga vurmuş alimleri: İbn-i Sina'yı, Farabi'yi, Ebn-il Rüşt gibi akılcı filozofları anlatmayacaklardır o kara peçeli, "Selefi" düşüncede olup sizi bu hallere sürükleyen insanlar.

8.yy da, İslam'ın tüm dünyada takdir gördüğü yıllarda, nasıl 10.halife "Mütevekkil" ile değiştiğini, "Gazali" ile İslam'ın nasıl yörünge değiştirdiğini, "Hanbeli'nin" fikirleri ile nasıl bu günlere geldiğimizi, Mısır'da bir "Seyyid Kutup"un" nasıl koca Mısır'ı geriye doğru etkilediğini sana kimse anlatmayacak.

Belki de küçüğüm, sen bunların hiçbirini öğrenmeden üstünde patlayan bilmem kaç megatonluk bombalar altındaki enkazlar içinde unutulup gideceksin...

İçimiz acıyor…

Tüm "Gazze" için, katledilen bebek, çocuk, kadın, erkek siviller için, içimiz acıyor, insanlık adına utanç duyulacak günlere şahit oluyoruz.

Gözlerimiz nemli öylece seyrediyoruz her akşam size yapılanları.

Geçmişte de bize yapılanları tarihe bırakıp güne bakıyoruz.

Ama aklımızın bir köşesinde: o ülkeyi istila eden İngiliz'leri büyük bir coşku ile karşılayan büyük dedelerinizin yaptıkları, gözlerinden yoksun Anadolu'ya gelen canı kurtulmuş ama umutları ve geleceği söndürülmüş sefalet içindeki kahraman gaziler, usumuzun bir köşesinde öylece duruyor.

Unutmak mümkün değil…

Falih Rıfkı Atay'ın "Zeytindağı"nı unutmak mümkün değil.

Ama içimiz gene de sizin için parçalanıyor.

Ve de elimizden hiçbir şey gelmiyor.

Öylece, senin o gülen küçük, tatlı, sevecen yüzüne bakıyoruz, içimiz acıyor, hüzünleniyoruz.

Gözlerimizdeki yaşlarla, acıyla o gülen yüzünü izliyoruz.

15.12.20023 Ankara.