Kırşehir’imizin nüfusu nihayet 140 bine yükseldi.
Türkiye’de illerin nüfuslarının Adrese Dayalı Sistem kaydına göre belirlenmesinin ardından il genel nüfusu 220 binlerde olan, merkez nüfusu 100 binlerde seyreden Kırşehir’in 2018 yılı sonu itibariyle nüfusu da arttı.
Bir önceki yıla göre yüzde 3.13’lük artış oranıyla 234 bin 500’lerden 241.868’e yükseldi. Yani bir önceki yıla göre il genel nüfusumuz 7 bin 339 kişi arttı. Bu nüfusumuzun 120.278’i erkek, 121.590’ı da kadından oluşuyor. Nüfusumuzun yüzde 49,73’ü erkek, yüzde 50,27’isi de kadın.
Son 10 yılda nüfusumuz 223 binlerden 242 binlere ulaştı. En büyük nüfus artışı da Kırşehir merkezinde oldu. 98 binlerden 140 bine çıkmış durumda.
Tabi biz her yıl az da olsa artan nüfusumuza rağmen, hala Türkiye’nin en küçük illeri arasında bulunuyoruz. Bu Kırşehir açısından ve bizler açısından üzücü.
Bir zamanlar beş milletvekili ile Meclis’te temsil edilen Kırşehir’imiz 1954 yılında dönemin iktidarı tarafından sırf “bize oy vermiyor!” diyerek ilçe yapıp, 3 yıl sonra kolunu kanadını budayarak, bazı ilçelerimizi başka illerde bırakarak yeniden il yapmasıyla birlikte nüfusumuzda düşüş her yıl devam etti ve bugün Meclis’te iki milletvekili ile temsil edilir konuma geldik.
Biz Kırşehir’in her alanda gelişip, büyümesini, kalkınmasını, sanayileşmesini ve nüfusunun çevre illere göre daha fazla artıp, daha çok Meclis’te milletvekili ile temsil edilmesini istiyor ve bunun çabası içindeyiz.
Bir il neden göç verip, küçülür bunu konuşup tartışmaya hiç gerek yok. Köylerimiz, beldelerimiz, ilçelerimiz boşalıyor, herkes kent merkezine göçüyor. Çünkü gençler iş ve aş için büyük kentlere kaçıyor. Köylerimiz yaşlıların son günlerini geçirdiği yerler oluyor. Köylerde, hatta ilçelerde kimse mecbur olmadıkça yaşamak istemiyor, hepsinin derdi iş ve aş.
Böyle olunca kent merkezlerinin nüfusu artıyor, artmaya da devam ediyor. Aynı durum Kırşehir’imizde de var. Kırşehir’imizdeki köylerin, beldelerin, ilçelerin nüfusu düşüyor, şehir merkezinin nüfusu artıyor.
Kırşehir’in nüfus artışında en büyük nedenin Petlas Lastik Fabrikası’nın her geçen gün büyümesi, çalışan işçi sayısını arttırmasından kaynaklanıyor. Elbette son 10 yılda Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’nin kent merkezine yaptığı güzel ve kalıcı hizmetler, modern ve yaşanılır bir şehir hüviyetine bürümesinin de nedenleri var.
Bugün Kırşehir’in tabelada nüfusunun 140 bin yazmasına sevinsek, nüfusumuz artıyor desek te daha da artmasını istiyor ve bekliyoruz.
Neden istiyoruz?
Biz Kırşehir’in Meclis’te daha güçlü ve daha çok milletvekili ile temsil edilmesini istiyoruz. Bunun için mutlaka Kırşehir’in çekim alanı haline getirilmesi için, istihdamın arttırılması olmazsa olmaz bir gerçektir.
Şimdi önümüzdeki Mart sonunda yine sandık başına giderek, 5 yıl süreyle Kırşehir Belediyesi’ni yönetecek Belediye Başkanı’nı seçeceğiz. Hangi parti, hangi aday seçilirse seçilsin, mutlaka istihdamın artmasına öncülük ve destek vermesi gerekiyor.
Bakıyorum seçime iddialı hazırlanan AK Parti, CHP ve MHP Belediye Başkan adayları Kırşehir’in nüfusunun artması, istihdamın arttırılması için güzel projelerle seçmenlerin karşısı çıkmış durumda. Bize düşen başkan adaylarından hangisi bu vaatleri gerçekleştirebilecek bilgi, birikim ve tecrübeye sahip ona bakmaktır.
Ben bir seçmen olarak adayların partisine, pırtısına bakmam. Hangi adayın Kırşehir’e ve hemşerilerine hizmet edeceğine inanıyorsam, oyumu ona veririm. Tabi herkesin de böyle bakmasını öneririm. Ama her seçmen böyle olmuyor.
Kimi seçmen takım tutar gibi parti tutar. Ona ne yaparsan yap, hangi hizmeti getirirsen getir, bunların kellesini kessen başka bir partiye oy vermez. Lider olarak gördüğü kişiye ve partisine ölümüne tapar ve oyunu verir.
Seçmenlerin bir kısmı ülkesini, milletini ve Kırşehir’i düşünür. Hangi adayla Kırşehir’e hizmet getireceğine inanır ve güvenirse oyunu ona verir. Tıpkı benim gibi.
Bir başka seçmen, hatta önemli bir seçmen kitlesi ise kendi kişisel çıkar ve rantına bakar ve oyunun rengini ona göre belirler. Yani menfaatçi dediğimiz, siyasetin ve siyasetçilerin arkasından kendi kişisel beklentilerini karşılamak için o aday ve partisine sözde destek verir gibi yapıp, menfaatine bakar. Ülke, millet, Kırşehir onun için sonra gelir!
Böyle seçmen sayısı da ne yazık ki giderek artıyor.
Bundan önceki yapılan bir seçimde ismini vermek istemediğim, ancak sizlerin de tahmin edeceği dürüst, çalışkan ve herkesin yakından tanıyıp sevdiği bir milletvekili adayı hemşerimize, mensubu olduğu partinin kurmayları ve yakınları seçmenin durumunu anlatıp, şöyle bir uyarıda bulunmuşlar:
“Ya sayın aday kardeşim, bak sen bu seçimi kazanmak istiyorsan elini cebine at. Fakir-fukarayı gözet, onların ihtiyaçlarını karşıla, gerekirse cebine üç-beş kuruş harçlık ver. Sen bu seçimi kazanırsın.”
Yıllarca bürokrasinin içinden gelen, bulunduğu konumda binlerce insana hizmet etmiş, yardımda bulunmuş, sorunlarına çare olmuş, ancak siyasetin kirli ayak oyunlarını bilmeyen bu dürüst milletvekili adayı hemşerimiz bu önerilere tepki göstermiş ve “Ya kardeşim ben para dağıtarak, yardım yaparak, hemşerilerimizin namusu olan oyunu alıp milletvekili olacaksam, Allah bana bu makamı nasip etmesin. Ben bu makama para kazanmak için gitmiyorum. Ben doğup büyüdüğüm, baba ocağım Kırşehir’e hizmet için bu göreve talibim. Bir tek hemşerimin oyuna ipotek koymak için, onları hor ve küçük görerek böyle şeyleri yapmam, yapamam. Ama gerçekten yardıma ihtiyacı olan bir hemşerim varsa, ben onu bulur, kimsenin görmediği şekilde gereken yardım ve katkıyı sunarım” demişti.
Bu değerli hemşerim birinci seçimi kazandı, ikinci seçimi az bir oy farkıyla kaybetti.
Şimdi de aynı durumda olan adaylarımız var. Kendisinden kişisel menfaat ve rant bekleyen, hatta açıkça para, yardım ve destek bekleyen belli bir seçmen kitlesi olduğu ortada.
Kırşehir’de seçimlere kısa bir süre kala hala kararsız seçmen var. Bu seçmenlerin bir kısmı kendisine yönelecek yardım ve ranta göre kararını vereceğe benziyor.
Ben naçizane tüm belediye başkan adaylarımıza bir çağrıda bulunuyorum. Lütfen sizden kişisel menfaat, yardım ve rant bekleyen seçmenlerden uzak duran, onların talep ve isteklerini elinizin tersiyle itin ne olur. Çünkü bazı seçmenler kendisini tüm seçmenleri sanki besleme bir seçmen olarak gösteriyorlar.
Hani ne demiş atalarımız, “alışmış, kudurmuştan beterdir.”
Adayları kızıştırarak, “Şu aday bize şunu veriyor, sen ne vereceksin?!” diyen ve beslemeliklerini açıkça ortaya koyanlara bu tür yola girmelerine izin vermeyin ve alıştırmayın. Bir kere alıştırdın mı devamı gelir.
İşte gittikçe seçmenler bu yola doğru yöneliyor. Adeta oyunun rengini partilerle, adaylarla pazarlık konumuna getiriyor.
Yine bir seçimde seçmenden oy isteyen bir milletvekili adayı hemşerimize “Şu aday, şu parti bana şunu veriyor, siz ne vereceksiniz?” diyen seçmenlerin olduğunu da duymuştuk.
Yani seçmen de artık uyanmış, partileri ve adayları kızıştırıp, kişisel menfaat beklentisi içine giriyor.
Bir şeye alışkanlık tutkuyu, tutku da tutsaklığı peşinden sürüklermiş. Doğru bir tespit. Bir seçmen bir şeyi alışkın haline getiriyorsa, onun tutsağı oluyorsa vay halimize vay!
Çünkü artık bu alışkanlığı meslek haline getirenler, kişisel beklentilerini sürekli arttırır ve her yola başvurur. Bu nedenle Kırşehir Belediye Başkan adayları bu tür seçmenlere taviz vermemeli, böyle seçmenlerden de uzak durmalı. Benden söylemesi…

***

Gülelim, düşünelim!

Size niçin vereyim?

Şehrin hayırsever vakıflarından birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:
-Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500 bin dolar, ancak bu güne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?
Avukat bir süre düşündü, sonra:
-Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?
Görevli utandı:
-Şey, hayır.
-Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu?
Görevli utancından kıpkırmızı kesilmiş bir halde özür dilemeye çalışırken avukat onun sözünü kesti:
-Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?
Görevli yerin dibine geçmişti, sadece,
-Hayır, hiç bir bilgim yoktu diye mırıldanabildi.
Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti:
-Pekâlâ, ben onlara zerre miktar para vermezken size niçin vereyim?

***

Sevdiğim bir söz
“Kurnaz ol ama bana uygulamaya kalkma, senin bildiklerin kadar benim sildiklerim var.”