Kırşehir’de hayat geç başlıyor Ramazan ayı dolayısıyla… Kamu kurumlarında hareketsizlik gözleniyor Kırşehir insanını tam anlamıyla oruç çarptı dersek abartmamış oluruz. Özellikle sabah saatlerinde yani 9-10 gibi çıkın çarşıya tek tük insanlar gelip geçiyor, sanki sokağa çıkma yasağı varmış gibi… Desem ki hava sıcak ta ondan insanlar sokağa çıkmıyor.

Kırşehir’de hayat geç başlıyor Ramazan ayı dolayısıyla… Kamu kurumlarında hareketsizlik gözleniyor Kırşehir insanını tam anlamıyla oruç çarptı dersek abartmamış oluruz.
Özellikle sabah saatlerinde yani 9-10 gibi çıkın çarşıya tek tük insanlar gelip geçiyor, sanki sokağa çıkma yasağı varmış gibi…
Desem ki hava sıcak ta ondan insanlar sokağa çıkmıyor. Yok öyle bir şey de yok. Yani demek oluyor ki Kırşehir’de insanlar Ramazan rehaveti içinde…
Hayatın saat 10.00’dan önce başlamadığı şehirde kamu kurumlarının bazılarında da inanılmaz bir hareketsizlik gözleniyor. Özellikle hastanelerin bile boşalmasına neden olan Ramazan ayında ortaya çıkan bu tablo, ibadet boyutunda yerine getirdiğimiz hassasiyetin, iş üretmede düşmesi sıkıntıları da beraberinde getiriyor.
Ramazan oruç tutanları tam anlamıyla çarptı. İnsanların temposu düştü. Uyukluyor hepsi…
Bugün 12’nci gününü geride bırakacağımız mübarek Ramazan ayı, Kırşehir’de yeterince verimli geçmiyor. Buna karşın, gerek gündüz, gerekse akşam saatlerinde, şehir adeta kabuğuna çekilmiş izlenimi veriyor.
Mesai mecburiyeti olanların ve memurların bir tarafta tutulması halinde, halkın diğer kesiminden ses-seda yükselmiyor. Yoğunlaşma 17.00 ilâ 19.00 arasında en üst noktasına erişiyor. Bu saatler haricindeki zaman dilimini insanlar evlerinde geçirmeyi tercih ediyor.
Evet, Kırşehir’de herkes Ramazan rehaveti içinde olunca bu durumdan en çok küçük esnaf ve sanatkarlar etkileniyor dolayısıyla…
Bir kamu kuruluşunda işiniz olmaya görsün eyvah ki, eyvah!
Hele de bu işiniz çok acilse yandınız!
Çünkü işinizi yapacak olan memur ya da şef raporlu, ya da izinli! Müdürü ve yardımcılarını gören varsa selâm söylesin. Çünkü onlar ya teftişte, ya toplantıda!
Bu tür kişiler nedense yılın 11 ayı çalışıp, Ramazan’da hastalanıyor! Vücut dirençleri mi düşüyor acaba!
Tabi oruçta hastalanınca ne yapsın garipler yatak döşek evde yatıyorlar. Öyle olunca da bizim vatandaşın işini kim görecek?
Eee beklesin canım ne olacak şunun şurasında bir ay Ramazan, 10 günde bayram tatili derken 1,5 ay sonra hallediverir bu arkadaşlar!
Gerçek bu ne yazık ki!..
Kırşehir’de bu durum özellikle kamuda çalışanlarda hakim. Belki birileri yok canım, olur mu öyle şey diyecekler, ama acı da olsa doğru bir durum.
Halkla ilişkisi olmayan ve çarşı içine ya da kenar mahallelere dağıtılan devlet kuruluşlarına bir gidin bakalım. Kaç kişi göreceksiniz. Bir özel güvenlik görevlisi varsa şükredin. Görüşmeniz gereken bir kişi var, ya dışarı çıkmıştır, ya çarşıya inmiştir, ya raporlu, ya izinli, ya da…..
Ulaşılamıyor!
İşte işimiz gereği bazı kurumları arıyorsunuz. Bir yetkiliyle görüşmek için. Ya da bir fatura keseceksiniz fatura bilgilerini almak için. Santrala bakan yok, santral baksa aktardığı şahıs yok. Etkili ve yetkili şahsa ulaşsanız da bu şahıs ta vergi dairesini ve numarasını bilmez. “Ben bilmiyorum, bilen arkadaş birazdan gelir!” der topu ona atar. Bu kez yarım saat sonra yine ararsınız, bu şahıs hala yok. “Nerde, ne zaman gelir?” diye sorarsınız, telefona bakan şahıs kem küm cevap veremez.
Bir işiniz var bir arkadaşınızı arıyorsunuz “şu işimizi ne zaman yapacaksın?” diyoruz aldığım cevap;
“Bayramdan sonra”…
Bir yere gideceksiniz, eşiniz veya dostunuz “Bayramdan sonraya erteliyor…
Bir dostunuza bizim ziyafet ne oldu diyorsunuz, “bayramdan sonra”ya atıyor!
Birinden alacağınız varsa o da bu erteleme sürecine giriyor, bayramdan sonraya kalıyor.
Ama ödemeniz gerekenler, gitmeniz, gelmeniz gerekenler beklemiyor bayramdan sonrayı…
Valla sizi bilmem de benim bayramdan sonraya ertelenen ne kadar çok işim var bilemezsiniz.
Önce Kırşehir Devlet Hastanesi’ne gidip röntgen çektireceğim. Ordan arabayla çarşıya ineceğim. Eve gidip Kayseri’deki doktorumdan randevu alıp ameliyat için saat alacağım. Sonra oraya gitmek için otobüs bileti alacağım, oradan hastaneye gitmek için dolmuşa bineceğim. Dolmuştan inip hastaneye gideceğim. Hastanede ortopedi bölümüne gidip kaydımı yaptırıp benim hemşehirim Yıldırım Türk’e muayene olacağım. O benim yeniden röntgenlerimi çektirdikten sonra beni ameliyathaneye yönlendirecek. Orada görevliler beni ameliyata hazırlayacaklar. Yıldırım Hocam da gelip kırık kolumu ameliyat edecek. Narkoz verir mi bilmem ama verirse işim daha zor. Bayılacağın, ayılacağın bir sürü iş. Sonra iki gün hiçbir yere dönmeden robot gibi yatacağım. Sonra gittiğim gibi tekrar döneceğim. Ameliyat oldum diye gelen giden derken benim bir sürü işim var.
Ben nasıl rehavete gireceğim ki, girmeye hakkım bile yok!
Velhasıl kelam Kırşehir’de Ramazan ayı böyle geçer.
Oruçlu insanlar rehavet içinde olunca, kamu kurum ve kuruluşlarını bir rehavet içine düşüyor ki sormayın.
Eee canım herkes rehavet içinde olur da ben olamaz mıyım?
Olur, olur hem de bal gibi olurum!
Benim her zaman olduğu gibi mübarek Ramazan ayında da yan gelip yatma hakkım yok, olamaz da…
Hayatta şöyle bir hafta ağız tadıyla tatil yapıp, yan gelip yatamadım da yanar, da ona yanarım.
Ehh işte ne yaparsın ki herkesi, kamu kurum ve kuruluşları rehavete düşer de ben düşemez miyim dedim ve benim onlardan geri duracak halim yok ya. Ben de bu yarışa katıldım ve rehavete girdim.
Sanırım Ramazan rehaveti bana da çöktü, uzun süredir elim kolum bağlanmış, hiçbir şeyi canım istemiyor. (Gerçi nasıl istesin kol kırık, kanat kırık 6 aydır sürünüyorum şu bizim Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Osman Demir’in bedduasıyla)
Gece yatamıyor, sabah kalkamıyor, hiçbir şeyden zevk alamıyorum.
Çay yok, çorba yok!
Yaklaşık 17 saat aç susuz kalmanın yanına birde uyku düzensizliği eklenince uyuşukluk alıyor her yanınızı…
Ramazan tabi çok şükür diyelim ama epey zorluyor. Susuzluk açısından çok
sarsılmıyorum ama uykusuzluk beni bitiriyor…
Gece yatamıyor, sahurdan sonra yani 04.00’ten sonra yatıyor, 5’te uyuyor, 8’de kalkıyorsunuz.
Neyse tabii yakınmak gibi olmasın, bu günlerin güzelliği, bereketi, tüm bu sıkıntılara yeter de artar bile…
Velhasıl kelam, üzerime çöken rehaveti yendim ve böyle bir yazıyı kaleme aldım!
Evet, Kırşehir insanını tam anlamıyla oruç çarptı. Oysa havalar çok ta sıcak gitmiyor, serin geçiyor, ara sırada yağmur, dolu, seli bile andıran yağmurları görüyoruz.
Üstelik geçen yıllardaki gibi kavurucu sıcaklar da yok. Ama süre uzun olunca insanı biraz zorluyor. Ama artık insanlar alıştı, oruçlarını rahatlıkla tutabiliyor.
Mesai mecburiyeti olanların ve memurların bir tarafa tutulması halinde, halkın diğer kesiminden ses-seda yükselmiyor.
Kırşehir’de yoğunluk fırınlarda oluyor.
Fırınlarda pide kuyruğunda beklemek insanların hoşuna gidiyor. İftarı sıcak pideyle açmak ne derece sağlıklı ama, o kuyrukta beklemek demek ki insanlara büyük haz veriyor. Tabi ara sıra kuyruk meselesinden tartışmalar, kavgalar çıksa da bu işin tuzu biberi oluyor.
Önümüzdeki hafta sonu da artık insanları bir bayram telaşı saracak.
Temizlik ti, tatlıydı, börek, çörekti, alış verişti derken bizim Ramazan ayı da böyle bir telaşla geçip gidecek.
Ama şu rehavete kafam takılıp kalıyor.
Ah şu rehavet!,
Hepinize rehavetsiz ramazanlar…

***

Biraz da gülelim!

Bunları Ramazana Verin

Vaktiyle adamın birisi her şeyin en güzelini bir yana ayırır, "Hanım bunu Ramazan'a sakla" dermiş. Gel zaman git zaman Ramazan ayı gelmiş, güzel güzel yemekler pişmeye, iftar sofraları dolup taşmaya başlamış.
Günlerden bir gün kapıya bir dilenci gelmiş ve Allah için bir yardım istemiş.
Kadın:
"Adın ne senin?" demiş.
"Ramazan"
"Ramazan mı? Dur öyle ise..."
Evde ne kadar ayrılmış güzel yiyecek, içecekler varsa kaplara doldurmuş.
"Al git bunları, bizim bey sana saklıyordu" demiş.
Sevdiğim bir söz!
“Uçurtmalar rüzgarın kuvvetiyle değil, o kuvvete karşı uçtukları için yükselirler.”
William Curchill