Günler su gibi akıp gidiyor, üç aylar başladı, geliyordu, yaklaşıyordu, havalar sıcak, günler uzun, sahura nasıl kalkacağız, ağzımız, dilimiz kurur, orucu nasıl tutacağız, iftarda ne yiyeceğiz derken bugün Ramazan ayının yarısına geldik, yarından itibaren geri sayım başlayacak.
Mübarek Ramazan ayı ibadet yardımlaşma, hoşgörü ve sabır ayıdır. Gündüzlerin uzun olduğu mayıs ve haziran aylarında on sekiz saat oruç tutmak için sabretmek gerekir. Orucun amaçlarından birisi de sabırlı olmayı öğretmektir.
Ramazan ayının Müslümanlar için ayrı bir yeri, ayrı bir önemi ve ibadetin yanı sıra fakirlere, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek gibi manevi tarafı vardır. On sekiz saat oruç tutulsa da Ramazan ayının kazanımları çok büyüktür.
Ramazan ayının kazanımları böylesine büyükken birde Ramazan ayında oruç tutan insanlar Ramazan ayının amacına uygun hareket ederek neler yapıyorlar diye bakarsak ortaya Ramazan ayının güzelliğini yansıtan güzellikleri pek göremiyoruz.
Ramazan ayına bir hafta kala Türkiye’de ve Kırşehir’de fiyatlarda ikiye katlanan bir artış olmaktadır. Bunun en güzel örneğini Kırşehir’de kurulan pazarlarda, faaliyet gösteren manavlarda ve marketlerde görebilmekteyiz. Her fırsatta Müslümanlıktan bahseden, Allah korkusundan, haramdan, günahtan dem vuran, dürüstlüğü, doğruluğu ve güzel ahlakı kimseye bırakmayan, cami de kendilerini ön saflara atarak namaz kılan, suyu üfleyerek içen, Allah deyince ağlayan muhteremler Mübarek Ramazan ayının gelmesini fırsat bilerek almaya mecburlar anlayışla fiyatları ikiye katlıyorlar. Bu hangi Müslümanlığa, hangi anlayışa sığar bir türlü anlayamıyorum.
Maalesef her konuda olduğu gibi Ramazan konusunda da yozlaştık ve Mübarek Ramazan ayını kendimize benzettik. Önceden Ramazan ayında fakirler ön planda tutulur hiçbir fakir aile rencide edilmeden, sağ elin verdiğini sol el görmeden yardımlar yapılır, yemekler götürülür, fitreler verilirdi. Bunun yanında ihtiyacı olmayan aileler de birbirlerine kokusu komşuma gitmiştir diyerek yaptığı yemeklerden birer tabak gönderirlerdi. Dayanışmasıyla, yardımlaşmasıyla, gizliliğiyle, insanlığıyla bir başka güzel yaşanırdı Ramazan ayları.
Bu gün ise bir taraftan ihtiyaç sahipleri ikinci sınıf insan grubundan görülerek, rencide edilerek herkesin gözünün önünde çay, zeytin, peynir, makarna gibi kuru gıdalardan yardım yapılırken, kurulan çadırlarda binlerce kalabalığın birbirlerini ite kalka yediği kuru fasulye, nohut, patates gibi yemeklerden oluşan iftar yemekleri.
Diğer taraftan zenginlere, protokolde yer tutanlara, ihtiyacı olmayanlara, ensesi kalınlara şov, gösteriş ve reklam uğruna lüks otel ve lokantalarda israfla bezenerek hazırlanan kuşun sütünün eksik olmadığı, çorbalardan, et yemeklerinden, salatasından, tatlısından içeceğinden değişik yiyeceklerle masanın üzerinin dahi görünmediği iftar sofralarını lüks yemeklerle donatıp birbirlerine methiyeler dizerek, yağ çekerek verilen iftar yemekleri ve tabiî ki fazla gelen, yenmeyip çöpe atılan, israf edilen Allah’ın verdiği nimetler. Yazıktır, günahtır.
Bir yandan ikinci sınıf insan görülen ihtiyaç sahipleri, diğer taraftan, kendilerini ayrıcalıklı ve kalbur üstü gören, Ramazan ayını şov ve gösteriş ayına dönüştüren, insanları sınıflara ayıran ensesi kalın varlıklı insanlar.
Bu tezatlıkların Müslümanlıkla, Ramazan ayı ile bir ilgisi var mı?
Yine Ramazan ayında bazı kişilerin yüzleri hiç gülmez, suratları asık olurlar, verdiğiniz selamı almazlar, sorduğunuz soruya cevap vermezler, çatacak kişi ararlar. Hayrola bir sıkıntınız mı var neden gerginsin deyince ne yapayım oynayayım mı ? oruç tutuyorum oruç derler.
Zaten çekilmez olan trafikte önünde seyreden araçlara korna çalanlara, ışık yakıp söndürenlere, en ufak bir hadisede olay çıkaranlara, kırmızı ışık bitmeden kornaya basanlara şahit olur ve arkadaş ne bu aceleniz, neden bu kadar gerginsiniz biraz sabırlı olun dediğiniz an ne yapayım ya hu oruç tutuyorum, açlıktan, susuzluktan canım burnuma geldi cevabını alırsınız.
Verdiğim örnekleri Kırşehir’de iş yerlerinde, cadde ve sokaklarda, trafikte seyrederken çok görürsünüz. Sabahın erken saatlerinde bir kuruma gitseniz memurun suratı asık, yüzü gülmez, iş yapmayı canı istemez, vatandaşı dövecek hale gelir. Neden mi ? Neden olsun hanımlar, beyler oruç tutuyorlar oruç.
Bir de kurumlarda oruç tutuyoruz diyerek sabahtan akşama gezen, boş durmayıp, boşa çalışan, akşama kadar tespih sallayan, fırsat bulunca zula bir yerde uyuyanlarda artı bonus olarak çıkar karşınıza.
Bu güzel, mübarek ayda yoldan çıkmış, insanlıktan uzaklaşmış, yozlaşmış kişilere tavsiyem oruç tutuyoruz diye millete saldıracağınıza, yüzünüzü ekşitip suratınızı asacağınıza hiç oruç tutmayın dahi iyi dersek hata yapmamış oluruz.
Evet hata yapmamış oluruz. Çünkü Ramazan ayı hoşgörü, iyilik, güzellik ve sabır ayıdır. Eğer sizde saydığım bu özellikler yoksa oruç tutmayın daha iyi. Oruç tutarak sadece aç kalırsınız.
Zihniyet, düşünce bu. Biz Ramazan ayına uyacağımıza Ramazan ayını kendi bencilliğimize, menfaatimize, çıkarlarımıza alet eder olduk. Şov ayı yaptık, gösteriş ayı yaptık, israf ayı yaptık. İnsanları sınıflara ayırdık.
Gidişat iyi değil, Allah yardımcımız olsun.