Kırşehir'de ismini veremeyeceğim halıcı esnaf bir dostum benden yurt dışında nasıl kalacağını sorup bilgi istediğinde ülke gerçeğinde perde sanki aralanır gibi olmuştu. "Ülkede bulunan tüm mal varlığımı satacağım. Çocuklarımın, torunlarımın geleceğini bu ülkede, yani benim ülkemde iyi görmüyorum. Dışarıya, dış ülkelere, meselâ Avrupa'ya gidip ailemle nasıl yerleşebilirim? Vatandaşlık için ne kadar para gerekiyor?"

8 Ağustos 2018 Çarşamba 2018 Kırşehir-Kaman'ın pazarıydı. Yolluk almak için pazara gittik. Çünkü ertesi gün, 9 Ağustos'ta Avusturya'ya yola çıkmamız gerekiyordu. Pazarın hareketsizliği, boşluğu, pazarcıların coşkusuzluğu beni tedirgin etti.

Pazarın sakinliğinin, coşkusuzluğunun, hareketsizliğinin sebebini sorduğum esnaf sanki gerçeklerin açığa çıkmasından rahatsızlık duyar gibiydiler. Bir kısmı kaçamak ve ilgisiz cevaplarla sorumu geçiştirirken bir kısmı da vaktin henüz erken olduğunu, saat ilerledikçe müşterilerin yoğunlaşacağını söyleyerek kendini teselli ettiğini sanıyordu!

İyi bir gözlemci, iyi bir öngörücü olduğumu düşünürüm. Ve ben ülkemde bulunduğum sürede her hafta bu pazardan alışveriş yaparım. Şu anda kriz günlük nutuklarla geçiştirilemeyecek düzeyde...

Bağırıp çağırmayla, başka ülkelere kafa tutulduğunu sanmakla ancak kendimizi kandırırız. Çevremize şöyle bir bakarsak krizin boyutlarını ve tahribatını görebiliriz. Bildiğim kadarıyla yastık altında ne altın, ne de dolar, euro var! "Reiz"in danışmanlar "Reiz"i kandırıp onun hoşuna gidecek şekilde nutuk hazırlıyorlar. Öyle sanıyorum ki "Reiz" hâlâ gerçekleri görmüyor, bilmiyor. Pazara gitmediği için pazarı, halkın içine çıkmadığı için piyasayı ve piyasa gerçeklerini bilemez!

Avrupa'daki fark işte budur. Ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı normal bir vatandaş gibi çarşıda, pazarda elinde alış-veriş çantasıyla gezip dolaşır, hem piyasayı, hem de halkın nabzını tutar.

Geçenlerde Kırşehir'e Neşet Ertaş Kültür Festivali nedeniyle bilmem ne danışmanı geldi, o eskort teröründen inanın ki ben utandım. Arabanın içindeki bilmem ne zat elbette kendini farklı görüp "Ben ne imişim be abi!" demiştir.

Ey yetkililer, var mısınız her dalda tasarrufa, yurt dışındaki paralarımızı geri getirmeye? Sıradan vatandaşın yastığının altından para, altın değil, üç çocuk yapmamak için sadece kılıf çıkar!

***

EBEDİYETE KADAR...

Kimin düğünü olduğunu tam olarak hatırlamasam da davul-zurna eşliğinde ilk Twist'imi* Nebi Emmim'in küllükte oynadığımda sekiz-on yaşlarında ya vardım, ya yoktum.

Bayram Usta sıkıca kavradığı davulun tokmağını sanki benim sırtıma vuruyormuş gibiydi. Kuru vücudu kaskatı kesilmiş, boyun damarları kabarıp şişmişti. Saatlerce çalsa da benim gibi bir “dızgırıç”a** kimsenin para takmayacağının bilinciyle yenemediği hıncını davulun derisinden alıyor gibiydi.

Ben küllükte ayağımdaki lâstik ayakkabıların çıkardığı tozlar arasında kalçamı bir sola, bir sağa çevirirken ayaklarımın burnunu aksi yönde yerlere sürterek trans içinde:

Abidik gubidik tivist,

Lap lup laba luba tivist,

Ooo, tiviste gel!

diye bağırmaktaydım.

Kırıkkale'de berber çırağı olan Hamdi getirmişti köyümüze Twist'i... Bilmezdik ki Twist'in davul-zurna ile oynanamayacağını, çünkü köyümüzde radyo yoktu...

Ciklet paketlerinden çıkan sırma saçlı, ahu gözlü dilberlerin fotoğraflarını gösterip kendi sevgilisi olduğunu söylediğinde de bilemezdik ki yalan söylediğini, köyümüzde radyo yoktu...

Dedemin arkadaşı köyümüzün karnı büyük hocasından Ankara'da iki uçağın çarpışıp düştüğünü duyduğumuzda da çok üzülmüştük, ama radyomuz yoktu...

“Cevizin yaprağı dal arasında” türküsünü köycek İllik Recep'in kızı Nebahat'a kara sevda olup caminin minaresinden çığıran Mıdığın Ramiz'den duyduğumuzda da bilemezdik ki makamıyla çığırıp çığırmadığını, çünkü köyümüzde radyo yoktu...

O gündür bu gündür sürer radyoyla, TRT ile arkadaşlığım… Klâsik müziği, halk müziğini, sanat müziğini ondan öğrendim. O öğretti bana okumayı, yazma sanatını, tiyatroyu o sevdirdi...

Gün oldu, Libya çöllerinde, siyah bir şerit gibi kasvetlice uzanan yollarda, bir arabanın içinde...

Bazen küçük bir uçakta, Fizan semalarında, bazen de köhne bir otobüste Bingazi'ye giden yolda, Misurata'da, Humus'ta, Gadamis'te...

Telli turna olup selâm getirdi bana ülkemden, sevdiklerimden, sevgilimin diyarından...

Sen Cumhuriyet'le doğdun TRT... Sen de Cumhuriyet'in çocuğusun benim gibi... Cumhuriyet'e, Atatürk'e, kuruculara sahip çıktın benim gibi... Her şeye rağmen büyüdün, büyüyeceksin tıpkı ülkem, Cumhuriyetim, devletim gibi ebediyete kadar TRT...

(Bu öykü TRT'nin TRT olduğu, henüz hükûmetlerin borazanı olmadığı dönemde yazılmış, TRT'nin öykü yarışmasında ödül almıştır. Öyküde kullanılan isimler gerçek değildir, ancak olay doğrudur. İsimlerin yazılmasında herhangi bir kasıt yoktur.)

* Twist: Çok kıvrak bir Latin Amerika dansı  

** Dızgırıç: İç Anadolu argosunda yeni yetme erkek çocuğu