Kırşehir ilçe ve köylerinde nice unutulmaz hikayeler vardır.

Berber Farik fazla konuşmayan berber neslinin son temsilcisi gibiydi. Daha sonra bizim köyde yetişen ne berber Hamdi'ye, ne de berber Ömer'e benzerdi. Griye çalan hastalıklı yüzünde daima bir ızdırabın gölgesi okunurdu.

Uzun boylu, ince narin yapılıydı. Başına daima beş köşeli bir şapka takar, bu şapkanın altına yerleştirdiği mendiliyle yüzünü gölgelerdi. Büyükçe görünümlü şapkanın altında yüzü daha da küçülür, gri yüzünü açığa çıkarmasından mı, yada bakımlı olmasından mı olduğunu anlamadığım beyaz düzgün dişleri küçük yüzünü tamamlardı.

Yelesi siyah kır bir eşekle yaz aylarında ekin biçilen tarlaları, kış aylarında ise köylerde odaları dolaşarak köylüleri traş ederdi. Berber Farik'de renkler daima siyah, ya da griydi. Eşeği, yüzü, elbisesi, traş yaparken boyunlara doladığı örtü, hepsi siyah, ya da grinin tonlarıydı.

Dağın arka yüzündeki Taşkovan'dan gelirdi. Çoluğu çocuğu var mıydı, kaç taneydi, bilmiyorum. Otuz ile kırk yaşları arasında gösterir gibiydi. Traş için haftada bir gelen Farik kışları odalarda, yaz aylarında ise tuttuğu yerde mesleğini icra ederdi.

Bu yerler genellikle traş olacak kişiye yolda rastladıysa kağnının oku, tarlada rastladıysa yığının dibi, harmanda rastladıysa dövenin gölgesi olur, müşteri yüksekçe bir taşa oturtulur, boynuna kırçıllı (siyah-gri) örtü bağlanır, bir tarafı oval bir şekilde kesilmiş leğen gırtlağa dayanır, leğenin içinde kurumaktan şekli değişmiş Hacı Şakir sabunu (çamaşır sabunu) fırça darbeleriyle köpürtülür, köpüklü fırça yüze sürülürdü. Berber Farik'e kurbanlık koyun gibi kendini teslim eden kişinin yüzünden sanki kaderini de teslim etmiş gibi bir ifade okunurdu.

Yılların gün yanığı kavruk, çopur yüzün her tarafına köpüğü yaymak pek kolay olmazdı. Farik yüzün bir tarafıyla uğraşırken sabunun köpüğü yüzün öbür tarafından kuruyarak parça parça dökülürdü.

Berber Farik ne berber Hamdi'nin, ne de berber Ömer'in aksine fazla konuşmazdı. İnce kemikli ellerini ve incecik parmaklarını kırışık çopur yüzlerde gezdirerek tüm çukurlardaki kılları nasıl temizlediğini çocuk aklımızla hayretler içinde izlerdik.

Eşeğinin üstündeki heybesine çatılı traş sandığını çıkarır. İçindeki bir kalıp sabun, küçük bir yağdanlık, bir adet saç kesme makinası, bir adet yarısı kırılmış kan taşı ve düzenlice katlanmış boyun örtüsünü bir daha kontrol ederek çalışmalarına başlardı.

Büyüklerin aksine biz çocuklar Berber Farik'in gelmesine pek sevinmezdik. Saçımıza daldırdığı çok eski ve ilkel makina saçımızı çeker, gözlerimizden yaş getirirdi. Köyden bazı çocuklar Farik'in geldiği gün traş olmamak için evden kaçar, ahır, samanlık gibi kuytu yerlere, ya da harman yerine saklanırlardı.

Berber Farik bizim köyümüz dışında haftanın bazı günlerinde başka köylere de giderdi. Çelebiuşağı, Elderekli gibi köylerde ise berbere hiç ihtiyaç duyulmaz, köyün adamları mağara adamı gibi saç-sakal karışık ortalıkta dolaşırlardı.

Berber Farik Garaova (Karaova)'da çalıştığı bir gün misafir olduğu evde sabah banyoya ihtiyaç duyar. Ev sahibi banyo yapması için bir kova su ısıtıp diğer odalara göre sıcak olan ahıra gönderir. Farik soyunur, ahırın alacakaranlığında elbisesini takacak bir çivi arar, bulamaz. Sağına soluna bakıp aranırken boz eşek gözüne ilişir. Önce şapkasını boz eşeğin başına, iç donunu ve elbisesini sırtına atar. Başına şapka takılan eşek huylanır, burnuyla hafif aralı ahır kapısını açarak üstünde Berber Farik'in elbisesiyle dışarı fırlar. Farik içeride çırılçıplaktır. Eşeğin üstünden sağa sola savrulan giyecekler bulunup getirilecektir. Köylüler küllükten, temeklikten topladıkları giyecekleri ahırın bir köşesine sinmiş olan Berber Farik'e getirip geri verirler.