Günlerdir kafam karışık, ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz diye kafa yoruyorum boşu boşuna… Ülke gündemi farklı, benim gündemim daha farklı… Ülkemi yönetenler “evet” ve “hayır”ı dillerinden düşürmezken, Kırşehir’de insanların pek te umurunda değil bu kelimeler… Kırşehir’de isterseniz şöyle bir sokağa çıkalım, insanların gündemini birlikte test edelim. Kaç kişinin gündeminde referandum vardır? Yüzde 10’u bile bulmaz.

Günlerdir kafam karışık, ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz diye kafa yoruyorum boşu boşuna…
Ülke gündemi farklı, benim gündemim daha farklı…
Ülkemi yönetenler “evet” ve “hayır”ı dillerinden düşürmezken, Kırşehir’de insanların pek te umurunda değil bu kelimeler…
Kırşehir’de isterseniz şöyle bir sokağa çıkalım, insanların gündemini birlikte test edelim. Kaç kişinin gündeminde referandum vardır?
Yüzde 10’u bile bulmaz. Çünkü ben bunu test ettim.
Kırşehir insanı ülkesinin huzur ve güven içerisinde olmasını, ekonomisinin canlanmasını, işsizliğin son bulmasını istiyor.
Ne yapsın çare arıyor, umut arıyor Kırşehir insanı…
Üniversite mezunlarının işsiz olup kahvehanelerde oturmasına kimin gönlü razı olabilir ki?
Birkaç gün önce bir hemşehrim gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”e gelerek veryansın ediyordu:
“Ne olacak bu çocukların geleceği? Oğlum üniversiteyi bitirdi atama bekliyor, 6 yıldır atanamıyor. Yaşı 30 oldu. Bu adam ne zaman iş bulup, evlenip yuva kuracak? Karı-koca oğlumuzun bu durumuna çok üzülüyor, uyku uyuyamıyoruz.”
Evet gerçek bu…
Bu hemşehrim gibi Kırşehir’de yüzlerce, belki de binlerce hemşehrimiz vardır. Çoğu sessiz, sedasız, tepkisiz bir umut içinde bekliyor.
Kırşehir’de yaşı 30’a gelmiş, halâ evlenip yuva kuramamış nice genç kız ve erkeklerimiz var.
Nasıl evlenip yuva kursun bu gençler?
Ana babanın eline bakarak geçim olur mu?
Hiç olmazsa birinin işi olmalı ki evlenip yuva kurup mutlu olsunlar.
Gerçi artık bir maaşla geçinemeyeceğini bilen gençler illaki “çift maaş” diye dayatıyorlar ya olsun iş yok, güç yok. Dolayısıyla evlenen de yok.
Ana ve babalar, kenarda köşede, dişinden, tırnağından arttırdıkları parayla çocuklarının düğününü yapmayı hayal ede dursunlar. Her şey düğünle bitmiyor ki. Bunun evi var, geçimi var. Bir de çocukları oldu mu vay halinize vay!..
Her huzursuzluğun başının parasızlıktan, işsizlikten olduğunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz. İş ve para olmayınca evlilikler huzursuzluklara neden oluyor, boşanmalar ve hiç istemiyoruz ama cinayetle noktalanıyor.
Geçenlerde bir gazetede okumuştum. Boşanmaların en büyük nedeni işsizlikmiş.
Doğrudur işte gençler de bunu bildiği için evliliğe yanaşmıyor.
Neyse bu ayrı bir konu. Yani Kırşehir’de insanların gündeminde referandum yok. Sonuç ne olsun olsun kimsenin umurunda değil.
Evet, Türkiye 16 Nisan’da bir referanduma daha gidecek.
Peki ne var bunda ki?
Her gün televizyon ekranlarında siyasiler konuşuyor, kendi görüş ve düşüncelerini dile getirerek, halkın desteğini almaya çalışıyorlar.
Referandumda “evet” oyu verecekleri “hain”, “hayır” oyu verecekleri Fetö’cü ve PKK'cı gibi “terörist” gibi yakıştırmalar yapılıyor.
İster “evet”, ister “hayır” oyu kullanacaklara hatırlatmak isterim ki bu türden yakıştırmalara, söylemlere pirim vermemek lâzım.
“Evet” verecekler de bu ülkenin değerli insanlarıdır, “hayır” verecekler de!
Tarihimizde bu tür girişimleri yaşadık, sağcı- solcu, inançlı-inançsız, başı açık-başı kapalı diyerek bizleri kardeş kavgalarına sürüklemediler mi?
Bugün bu nedenle daha dikkatli olmak, birlik ve beraberliğimizi daha da sıkılaştırmalıyız. Çünkü ayrılıkta azap vardır.
Daha dün 15 Temmuz’da hain FETÖ’nün gerçekleştirmeye kalktığı darbeye karşı hepimiz omuz omuza, birlik ve beraberlik içinde olup kenetlenmedik mi, hainlere karşı birlikte olmadık mı?
Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sünnisi...
Bizim şanlı tarihimizde, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da aynı destanı beraber yazmadık mı?
40 yıldır acımasız PKK terörüne karşı beraber mücadele vermedik mi?
Bu vatan için, bu bayrak için şehit olanları birlikte bağrımıza basmadık mı?
“Şehitler hepimizin” demedik mi?
Yıllarca devletimizin tüm kademelerine sinsice sızan, ülkemizi ele geçirmek için her türlü dümeni çeviren, 15 Temmuz’da ülkemize kast eden hain, şerefsiz FETÖ’ye karşı mücadelede devletimize hep birlikte sahip çıkmadık mı?
Yıllarca seçimle iş başına gelen hükümetlere başımızın üstünde yer verip, destek olmadık mı?
Bırakın Kırşehir’deki birlik ve beraberliği en son Yenikapı mitinginde beraber değil miydi bu millet ve siyasiler?
Her seçimi bir demokrasi sınavı şeklinde geçirmedik mi?
Kim seçildi ise rıza göstermedik mi?
O zaman bu tür ayrımcılık yapmak niye ki?
Şimdi halkın önüne iki seçenek konuluyor. Ya “evet”, ya “hayır”.
Amma doğru amma yanlış. Biri az diğeri çok. Biri diğerine galip olacak.
Hal böyle iken...
İki seçenekten herhangi birini tercih etmek durumunda olan insanları şu veya bu şekilde suçlamak, şucu, bucu diye ilân etmek hangi akla, hangi vicdana, hangi hukuka, hangi demokrasiye sığar Allah aşkına?
Bana kalırsa hiç bir şeye sığmaz!
“Evet”, verenin de “hayır” verenin de birbirine üstünlüğü olamaz. Bu tercihlere saygı duymak; insana saygı duymaktır.
Kim ne oyu verirse versin, tercihini hangi yandan kullanacaksa kullansın hepsi bizim kardeşimizdir. Ben şahsen herkesin vereceği karara saygı duyarım, siyasi görüş ve düşünceleri farklı olanların da saygı duymasını beklerim.
“Evet” vermek te “Hayır” vermekte bu ülke vatandaşının ana sütü gibi hakkıdır.
Yani ''Oğlan bizim kız bizim, evet bizim, hayır bizim'' anlayacağınız.
Tercihlere hürmetiniz yoksa yapmayın bu referandumu olsun bitsin!

***

Biraz da gülelim!

DAVA
Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar.
Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır:
“Ayşe Hanım... Beni tanıyor musunuz?”
Yaşlı teyze cevap verir:
“Ah evet Avukat Bey sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 lira fazla kazanmak için herkesi satarsınız.”
Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur.
Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar:
“Peki Ayşe Hanım, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?”
Kadın yine cevaplar:
“Elbette tanıyorum...Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor.”
Yine herkes şokta; bütün salonu bir uğultu kaplar!
Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çağırır ve ikisine de eğilmelerini söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar:
“Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız anam avradım olsun ikinizi de harcarım” der…

***

Sevdiğim bir söz

“Bencil insan, tek başına kalmış meyvesiz bir ağaç gibi kurur gider.” Ivan Sergeyev Turgenev