Adana Aladağ kız öğrenci yurdunda çıkan yangında yaşamını yitiren çocukların canlarının, bizlerinde ciğerlerini yakan vahşetinden sonra, Kırşehir'de bulunan öğrenci yurtları v. b.

Adana Aladağ kız öğrenci yurdunda çıkan yangında yaşamını yitiren çocukların canlarının, bizlerinde ciğerlerini yakan vahşetinden sonra, Kırşehir'de bulunan öğrenci yurtları v.b. yerlerdeki olası tehlikeye karşı alınmış güvenlik tedbirleri nasıldır acaba diye düşünmeden edemedim.
Bunun üzerine, Kırşehir'in köylerinde de taşımalı eğitim ve yurt sorunu yaşanıyor mudur diye merak ediyor insan. Kış günü sıcacık yuvalarımızda yaşarken, burnumuzun ucunda açık-açık mağdur bir hayat sürdüren çocuklar var mıdır duyarlılığı ve bilince olmamız gerektiğini düşünüyor / diliyorum.
Geçtiğimiz hafta yaşanan Aladağ vahşeti ile derinden sarsıldık. Öfkelendik, üzüldük, acıdık, çaresiz kaldık.
''Kaza geliyorum demezmiş, gelirmiş'' derler.
Ama Aladağ'daki kız öğrenci yurdunda kaza göz göre göre gelmiş. Evlerinden, ailelerinden uzakta okumak için gelen, daha 8-10 yaşlarındaki kız çocukları sağlıksız koşullarda yaşadıkları için, diri diri yandılar.
Yandıkları yurt Aladağ'daydı. Aladağ, Adana Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı bir ilçe. ilçeye bağlı yoksul köylüler, ''kız çocuklarımızı okutalım, çocuk yaşta gelin etmeyelim'' diye yıllardır bağırdığımız insanlardan değildiler. ''Kız çocukları okusun'' diye olmayan koşullarını zorlamış ve okumaya göndermişti aileleri. ''Devletin yurdu yıkılmış'' mış, onlarda isteyerek yada istemeyerek çocuklarını tarikat yurtlarını vermişler.
Tepeden tırnağa sosyal sorun ve ihmaller zinciri sonucu onbir küçük kız çocuğu ve henüz yirmiyedisinde olan gencecik bir eğitmen, yok yere yanarak hayatını kaybetti. Olay sonrası tutuklananların içerisinde yurt müdürü de var ama ölenlerin içerisinde onun çocuğu da var.
İhmallerin maddeleri ve günlerdir yazılıp çiziliyor.
Güçlü bir ülkenin, üstelik bir Büyük Şehir Belediyesi olan, bir ilçeden böyle bir sorumsuzluk örneğini yaşıyoruz. Burada yaşayan yoksul vatandaşların adeta yoksulluk kaderi ile baş başa bırakılması nasıl bir sorumsuzluktur ki, anlaşılır gibi değil. Yaşanan ihmaller zincirinde; siyaset mi, bürokrasi mi, vatandaş mı suçludur? Sormak gerekiyor.
Bir tıp doktoru düşünün. Yüzdeyüz doktor hatasından bir hastasını kaybederse, yeniden doktorluk yapmasına yasalar izin verir mi? Verilse bile etik olur mu?
Şimdi kendimize şu soruyu soralım. Kendi evladının bile ölmesine sebebiyet verecek kadar sorumluluk taşımayan bir yurt müdürü böyle bir görevi yapmalı mıydı? Düne kadar varlığından habersiz olduğumuz Aladağ'da, yoksul köylerindeki küçücük bedenlerinin yanmasıyla varlıklarından haberdar olduğumuz o kız çocukları gibiyiz aslında. Ne yazık ki hayatlarımız aldıkları sorumluluğu taşıma bilincinde / yeterliliğinde olmayıp da, iradeleri bir şekilde devlete bağlı koltuklarda oturan kişilerin elinde olduğunu da düşünmeden edemiyor insan.
Bu olayda her ayrıntısında kimler varsa sorumluluğunu kabul etsin ya da etmesin, yaşamını yitiren onbir küçük bedenin geri gelmeyeceği gibi, buna sebep olanların da yine o koltuklarda oturma şansları olmamalıdır. Belki böylece, o köyünde bizim köyümüz olduğuna; bir daha böyle faciaların yaşanmasına izin verilmeyeceğine ve çocuklarımızın güvende olacağına inanabiliriz. Aksi halde, ülkemizde en ucuz şeyin insan hayatı olduğu, kaderciliği ile bir kez daha baş başa kalmış oluruz.