Malum dünya ülkeleri aylardır koronavirüsünün sebep olduğu covit-19 hastalığı ile mücadele ediyor. Virüs, hayvandan mutasyon geçirerek insana bulaşmış ve insandan insana olmak üzere de hızla yayılıyor.
Genellikle gelişmiş ülkeler, çeşitli yöntemleri denedikten sonra insanları evlerinde karantina altına alarak hastalığın yayılmasını önlemede gerilemeler yaşadıklarından daha kesin çözümler bulmuş gibi gözüküyorlar.
Bizde ise kronik hastalığı olanlar ve sokağa çıkma zorunluluğu olmayanların evde kalmaları önerilirken, yine bağışıklık sistemi zayıf olabileceği için altmış yaş üstü grubun sokağa çıkmaları yasaklandı. Son tespitlerde ise virüsü en çok yayan kesim olan yirmi yaş altı grup içinde sokağa çıkmama kararı verildi.
Daha dayanıklı olduğu düşünülen yetişkin yaş aralığı ise işleyişin durmaması adına çalışma yaşamına yine kendi otokontrollerini sağlamak üzere devam etmeleri yönünde uygulanıyor.
Yitip gidiyor canlar, bir virüs belasına. Kırşehir'de de Covit-19 vakaları var ve üstelik ölümle sonuçlanıyor.
Büyük şehirlerde ise durum daha da vahim. “Zorunlu olmadıkça evlerinizden çıkmayın” diyorlar.
İşte algılamalarımız burada takılı kalıyor. Neye zorunlu olmadıkça, bu zorunlu olmadıkça koşulu koşulsuzca bellekleri teğet geçiyor. Benim için zorunluluk köpeğimin ihtiyacı için sokağa çıkmak. Diğerinin ekmek almak, bir diğerinin evine ekmek getirmek. Berikinin bir insanla yüz yüze sohbet etmesi.
Bize bu oto kontrol zor geliyor be usta!
İbadetten, asker uğurlamaları, düğün-dernekleri , cenaze törenlerini hep birlikte yapan insanlarız . Biz Anadoluyuz, hem de en ortasındayız. Bu virüs dışarıdan geldiğinden habitatı bize uymaz sanıyoruz da, ha oradan geldi ha buradan bedenlerimizi ele geçirip yok etmek üzere kodlanmış ölümcül, kıyıcı...
Bu yüzdendir ki, büyüklerimizi kendi başlarına izole ederek evlerine kapattık. Zaten doğru dürüst ziyarette etmiyorduk. Bu virüs sayesinde ne sahici bir bahanemiz oldu.
Siz büyüklerinizden, atalarınızdan uzak durun belki de taşıyıcısısınız onlarla sosyal mesafeden yahut iletişim araçları ile görüşün diyorsunuz ya! İşte ben tamda oradan insanlığımın sınandığını düşünüyorum. Tatlı canımızı kurtarmak için sığındığımız yerden insanın düşünmeye daha çok vakti oluyor. Başkalarının anasından atasından bana ne diyebiliriz. Ya kendi başımıza gelirse?
Ben annemi iki buçuk ay bir hastanenin yoğun bakımında hasretini çektikten sonra ölüm haberini almış bir insanım. Ve bu haberi aldığımda attığım acı çığlık 'anneme sarılamadığımdı.' Cenazesini teslim aldığımızda ona uzun uzun sarıldım, hala sıcaktı. Bu illetten kayıp yaşayanların cenazelerine benim gibi sarılacak şansları bile olmayacak.
Gelin küçük büyük ayırmadan hep birlikte izole olalım. Kendimizi de başkalarını da koronadan koruyalım. Açlıktan kimse ölmez derler, yüce devletimizin, onca değerli kurumu en kutsal olan yaşama hakkı için evlerine çekilmiş halkını açlığa mahkûm edecek değil ya! İş-güç ekonomi bir kez de bizim yüzümüzden çökse ne olur? Asıl olan hayatta kalmaktır. Sonra nasıl olsa öyle ya da böyle çözüme varacak bir yol bulunur.