“Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz.”
Hz. Muhammet (SAV)
İnsanlar nefsin aşırılıklarından sıyrılarak, ibadet ederek, cennete kavuşmayı diler. Bunun için de, kimseye haksızlık etmeden, gönül kırmadan, kendine yapılan haksızlıkları hukuk yoluyla arayan insanlar, gece yastığına başını koyduğunda vicdanı rahatsız olmadan uyuyabilir.
21 Nisan Pazar günü, Başkentin Çubuk İlçesinin Akkuzulu Köyünde toprağa verilen şehidimizle birlikte, tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet dilerim. Milletimizin başı sağ olsun. Aynı gün cenaze törenine giden, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ve arkadaşlarına bir linç girişiminde bulunuldu. Canını kurtarmak için sığındığı evin yakılması yönünde bağıran, gözü dönmüş bir şekilde kocaman taşlar atan kadınlar, tokat atan 60 yaşındaki adamın öncülüğünde, öldürmeye teşebbüse kadar kışkırtmalar oldu.
Olay sonrası kışkırtıcı nitelikte yorumların devam etmesi, olayı yapanları haklı göstererek bu tip olayların önünü açacak açıklamalar yapılması; ne olayın faillerinin, ne mağdurlarının, ne de bizlerin iyiliğine olmadığı açıkken kimin değirmenine su taşıdığı da ortadadır.
Yine de bu olayı halkın savunma mekanizması olarak değerlendirirsek eğer şuna benzetebiliriz.
İş yerinde patronundan azar işiten elemanı, patronuna kızdığı halde ona gücü yetmediğinden öfkesi yön değiştirerek hırsını karısından, çocuğundan çıkarmasına benzetilebileceği gibi.
Yine, kocasına kızan kadının çocuğunu dövmesi ile bu durum örneklendirilebilir.
Bir an pazar günü yaşanan bu olayın arka planında kimsenin olmadığını düşünelim. Ve tokat atıp, taş atıp cana kast edecek kadar, “yakın evi!’’ diye bağırarak, heyecandan mantık yetisini kaybeden bir yığın var. Oysa güzel ahlaka yakışanı ki günümüzün en güzel ahlakı insanların bir birlerine karşıda hak ve hukukunun adilce güvence altına alınarak sağlanmasıdır. Her birimiz saygın bir ülkenin saygıdeğer yurttaşlarıyız. Tepkilerimizi hukuk kuralları içinde veririz. Eğer bir insanın canına kast edecek, karşımızdaki insanın vücut bütünlüğüne zarar verecek kadar kendimizi kaybediyorsak psikolojimiz bozuktur o zaman. Bozuk değil ise, bile bile karşımızdaki insanın kul hakkını yiyoruzdur.
Bir adam düşünün! Başarıyla çıktığı seçimde bile kimseyi incitmek istemiyor, diyor ki: “Bu zafer değil, başarıdır, zafer düşmana karşı kazanılır.”
Ahlaken bu kadar naif olan bir insana el kaldırmak, bütün unvanları bir yana, ne ahlaka ne de vicdana sığar. Geçekten ayıptır, günahtır. Birazcık aile terbiyesi alan biri utanır, vallahi de billahi de utanır. O adamların da, o taşı atan, “yakın!’’ diyen kadınlardan ben utandım! Hiç yakıştıramadım! Yakışmadı bu ülkenin, ne örfüne, ne adetine hiçbir şeyine yakışmadı!
Biz ne zaman objektif oluruz biliyor musunuz: Hani sana göre bana göre değil de, Allah için doğruyu söyle deriz ya, tamda o niyette olduğumuzda. Yeri geldiğinde, anamız babamız dahi bir haksızlık yaptığında, bir suç işlendiğinde; doğru neyse onu söyleyip ve sonucuna katlanma gücü, cesareti, olgunluğuna eriştiğimizde güzel ahlaklı oluruz.
Aksi durum, kaostur, karmaşadır. Bugün güç sendedir, yarın başkasına geçer. Bu kez de sen mağdur olursun. Hele göz göre göre doğruya yanlış, yanlışa doğru deme zorbalığı gösteriyorsak, bu durum her şey bir yana, ahlaken daha da vahimdir.
Bu olayın sonunda yetkili ağızların yaptığı açıklamalar, olaydan daha da ürkütücüdür, vahimdir, ciddiyet sizdir. Bu utanç verici şiddet olayı adeta bir mahalle kavgasında biri birine taş atan küçük çocukların olayıymış gibi küçümsenip hafifletilmektedir. Sanki, iki ergen çetesinin taraftarları adeta sempati duydukları hizipte tarafgirlik yapanlar misali sorumluluktan kaçmaktadırlar.
Devletin duygusu olmaz kanunu kuralı olur. Sıradan bir insanın vücut bütünlüğüne zarar vermek dahi suçtur. Ki bir milletvekili, kamu görevi yapan devlet memuru gibidir ve burada devlet memuruna hakaret vardır, saldırı vardır, canına kast vardır. Yakılma ile ilgili kışkırtma vardır. Bütün bunların da hukukta bir yaptırımı vardır. Bir hukuk devleti olduğumuzu görmek istiyoruz.
Ülkeyi yönetenlerin, ülkeyi iyi yönetmek kendisinin olduğu gibi diğerlerinin de mal ve canının korunmasının vatandaşının psikolojisinin bozulmaması gibi bir sorumluluğu vardır.
Gelelim Kırşehir’e, 39 yıl sonra iktidar olmuş bir CHP var. Bütün gözlerde CHP’nin yönettiği belediyenin üzerindedir. Umuyor ve diliyorum ki, kişiler bu durumu ülkenin içinde bulunduğu durumdan kendilerini ayrı tutmaz, ben başardım diye halkı unutmaz. Çok değil beş yıl çabuk geçer, bugün tepeden baktıklarımıza yarın yine muhtaç oluruz farkındalığı ile parti farkı gözetmeksizin, liyakat sahibi çalışkan personellerinizle birlikte, öncelikle halka hizmet için hareket edin. Belediyenin borcu var deyip, özel şirket mantığı ile borcu ödeyip belediyeyi kar etmesi gereken bir kurum diye görmeyin! Unutmayın ki, siz öncelikle halka hizmet için geldiniz. Bu hizmetleri arttırarak devam ettirmelisiniz! Karar ve davranışlarınızın halktan yana olması öncelikle kendi yararınızadır!
Unutmayın ki, size her bir oy bu umutla verilmiştir.
O umut ki, kuş misali ürkektir.