Yakın çevrenizden başlayarak erkeklere bir bakın.

Eğitim durumlarına, aile ve arkadaş ilişkilerine, tüm rolleri içinde ki davranışlarına bakın.

Sorumluluk sahibi mi, sevgi dolu mu, yargılayıcı mı, yardım sever mi, bencil mi?..

Göreceksiniz ki, hepsi birbirinden farklı. Göreceksiniz ki kimisi iyi, kimisi kötü.

Sorunsuz, sorumluluk sahibi olduklarını kabul ederek, erkekleri kadınlara göre toplumsal ve ekonomik olarak ilk sıraya yerleştiriyor ve toplum erkekleri kadınların hamisi yapıyor.

Eşitlik bunun neresinde?.

Kendini geliştirme fırsatı elde etmiş kadınlar her alanda oldukça başarılılar ve bunun saymakla bitmeyen birçok örnekleri var. Buna rağmen dünyayı neredeyse tamamen erkekler yönetiyor. Gücü eline geçiren erkekler ise her fırsatta, kadın ve erkek diyerek toplumu ikiye ayırıyorlar. Kendisinden sanki vasıfsızmış gibi alt kesimde kalan erkeklere iktidar payesi olarak kendi ailelerindeki kadın ve çocukları yönettiriyorlar. Onları bunlarla oylatırken, kendileri de pastanın tamamına sahip oluyorlar.

Dünyanın köşe başlarını kerameti kendinden menkul erkekler tutmuş durumda. Yanlarında bulunan kadınları ise neredeyse tamamını kendilerini onaylayacak olanlardan seçmişler. Dünyayı yaşanacak bir yerden çıkarıp adeta cehenneme dönüştürmüşler. Onlarca ülke var hepsi bir şekilde birbirine bağımlı özgürlük ve inisiyatiflerle yönetiliyor. Aksi bir durumda yaptırımlar ve ambargolarla hayatınızı kuşatıveriyor. Böyle bir kafa yapısı, kadınla erkeği bir tutabilir mi?

Kadınların dünya yönetimine el atmasının vaktidir artık.

Zira her kötü yönetim önce kadınları yok ediyor.

Kadının yoksullukta evinde tencere kaynamıyor.

Savaşta eşini, çocuğunu veriyor.

Kaybeden ülkelerin kadınları hep savaş ganimeti oluyor.

Bizde bile savaş olan komşu ülkeden gelen kadınlar erkeklerin bilmem kaçıncı eşi oluyorlar.

Henüz devam eden Rusya Ukrayna savaşında, oradaki kadınları “Gönüllü misafir ederiz” diyen kendini bilmezleri sizlerde görüp okumuşsunuzdur.

Dünya emekçi kadınlar günü diye bir gün var ve ne yazık ki bugün hala, sembolik olarak değil de, gerçek anlamıyla kadınlar için eşit yaşam koşullarını talep edenlerin çok haklı sebepleri var. Toplumda eşit koşullarda yetişmiş kadınlar var ve kafa yapısı fena halde baskıcı olan erkeklerle, aynı sokaklarda, aynı okullarda ve aynı işyerlerinde kesişiyor. Bu acımasız cinsiyetler yakın çevrelerinde olan kadınların eğitim haklarını, çalışma haklarını, evlenme ve boşanma haklarını ellerinden almış ve o kadınların ne yazık ki sahipleri gibi davrandıkları yetmiyormuş gibi diğer kadınları da eve tıkmaya, kendi dünyalarına mahkûm etmeye çalışıyorlar.

Bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılsın diye yasa yapıcılara baskı yapıyorlar.

Örneğin; boşanmalarda kadına nafakanın evlilik süresine göre verilmesi yönünde bir kanun hazırlanıyor. Şimdi kadınlar birey olarak ayakta kalabilseler zaten mevcut yasada nafaka hakları yok. Kısa sürede evli kalmış bir kadının genç olma olasılığı da yüksektir. Şimdi bu kadının bir eğitimi yoksa, mesleği yoksa ne yapacak? Varsa babası bakacak, yoksa sosyal devlet bu kadına bakmak zorunda kalacak. Ya da bir sapığın saplantısı olacak. Yani devlet bu kadını göz göre göre başkalarının insafına mı bırakacak?

Diyelim devlet bakımına aldı. Bu kez senin benim vergimle beslenecek bu kadın?

Böylesine saçmalık ve aşağılamalar yerine sağlıklı, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadının topluma daha çok katkı sağladığı gerçeği varken, kadının elini kolunu bağlayanlar mı daha çok ülkesini seviyor, yoksa kadını özgür ve güçlü kılanlar mı?

Varın siz karar verin!

Cinsiyet ayrımı yapmaksızın kadını ve erkeği bir bütün olarak gören, yücelten ve büyüten herkesin “Emekçi Kadınlar Gününü” kutluyorum.