“Sevgi nedir, gösterebilir misiniz” deseydim ne yapardınız?

Aynı soruyu bir aktöre sorsaydım, jest ve mimiklerini kullanabilirdi.

Bir şaire sorsaydım sözcüklere dökebilirdi.

Bir psikoloğa sorsaydım muhtemelen “Sevgi bir duygudur, duyu organlarımızla algılanamaz” diyebilirdi.

Serinde sevda yelleri esen bir delikanlıya sorsaydım, sevgilisinin resmini gösterebilir ve “İşte bu benim dünyam, o yoksa benim için hiçbir şeyin anlamı yok” diyebilirdi.

Sevgi ve sevgili, aşuk ve maşuk, can ile canan olma hali…

Sevgi ruhsal bir durum olsa bile insanı halden hale sokar.

Aşık Veysel, “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmazsa” dedi.

Yürekte sevgi olmasaydı, sevgili olur muydu hiç?

Veysel devam eder, “Eğlenecek yer bulamaz, gönlümdeki köşk olmazsa.”

Dizelere baktığımızda bir güzellik betimlemesi olsa da, güzelliğinde bir koşulu var.

O koşul ise Veysel’deki aşktır.

Yine gönül mekanı, yani gönül köşkü olmazsa güzellikte, aşkta yerleşip yeşermez. Bu değer gönüldeki aşkla anlam kazanıyor.

Yani aşk olmazsa güzellik değersizdir.

Güzelliğin değeri de yok ise kendini kıymetliyim sanma!

Bende sadece bir aşk yok. Birde bu aşkın yaşayıp hayat bulacağı, gönlümde seni ve sevgini rahat ettirecek, onu orada tutacak birde köşküm var. Yani bende bir köşk var. O da olmazsa, ne bende senin sevgin olur, ne de sana olan sevgimi orada koruyabilir ve de yaşayabilirim.

Ben gönlümdeki bu köşkün varlığından güç alıyorum.

Aşkın bu sağlam tarifi karşısında büyülenmemek mümkün mü?

Hele birde Veysel’in, güzelliğine dizeler yazdığı sevgiliyi gözleriyle göremediği de düşünüldüğünde, sahi “güzellik nedir” sorusundaki şaşkınlık kat ve kat artsa da asıl güzellik, yâre duyulan sevgi değil midir?

Veysel sevmeye niyet etmiş bir kere sevgili güzel olsa da, olmazsa da onun ifadesiyle güzel olmak kaç para ederdi?

Veysel diğerinin varlığının farkında olmakla birlikte, gönlünün bir aşkı göze alabilecek zenginlikte olduğunu ve onun güzelliğindeki değeri, o aşkı yaşatıp koruyacak gücü yine kendisinde bulacaktır.

Sevilmek, değer görmek, kıymetli olmak çok hoş bir hal.

Peki, sevgiliyle gönül köşkünü paylaşarak sevdiğine güzellik payesi vermek, değer katmak gibi bir derdimiz var mı?

Bugünün dünyası, kadına da, erkeğe de güzel ve bakımlı olmaları konusunda bilinçaltı mesajları veriyor. Örneğin, erkeklere “Bu arabayı kullanırsanız güzel ve alımlı kadınların vazgeçilmezi olursunuz” Kadınlara ise, “Şu kozmetik firmalarının ürünlerini kullanır ya da falanca markanın ürünlerini kullanırsanız daha albenili olursunuz ve böylece güçlü erkeklerin dikkatini çekersiniz’’ gibi.

Bir imajlar dünyasındayız.

Hal böyle olunca, içsel dünyamızla bağlantımız kopuyor, böylece pazarlama dünyasının birer nesnesi haline geliyoruz. Gönül gözüyle gören ozanımızın aşk-ı misaliyle bakabilseydik ve kendimize sorsaydık, orda gönlümüzde sevgiliyi ağırlayacak bir köşk mü var, yoksa orada sevgili dediklerimizi ağırlayan butik bir otel mi?

Böylece güzellik, duyulan aşkta can bulmak yerine geçici heyecanların uyarıcı nesnesi durumuna indirgeniyor. Gönüllerimiz ise sevgilinin sevgisinin ikamet edeceği bir yapı yerine, kısa bir süreliğine aşkın uğrak yeri olan otellere dönüşüyor.