Bir Kurban Bayramı’nı daha kutlamaya hazırlanıyoruz.
Pazar günü Allah nasip ederse bir bayram daha kutlayacağız.
Her geçen gün halkın alım gücünün düşmesi ister istemez Kurban Bayramı’nda kurban keseceklerin sayısını azalttığını düşünüyorum.
Kırşehir’de küçükbaş kurban keseceklerin bin lirayı, büyükbaş keseceklerin de en az bin 500-2 bin lirayı gözden çıkarmaları gerekiyor.
Kurbandan kurbana et gören vatandaş zorlansa da, kesesini zorlasa da mecburiyetten, çoluk ve çocuğu için kesecekler gibi geliyor bana…
Geçen yıl başlayan ekonomik sıkıntı ve ardından gelen zamlar halkın alım gücünü iyice düşürmüş, işsizlik artmış, insanlar alış-veriş yapmakta zorlanıyor. Mecburi gıda tüketimleri dışında alışveriş yapamıyor.
Her şeye rağmen dinimizin vecibelerinden olan kurban kesmek için de bütün imkânlarını zorluyor.
Günümüzde değerlerimizi, kültürümüzü kaybediyoruz. Dini bayramlarımız ile milli bayramlarımızın önemini ne yazık ki günden güne yitiriyoruz.
Eskiden milli bayramlarımızı statlarda coşkuyla kutlarken, şimdi salonlarda, hatta valilik ve belediye binaları önünde kutluyoruz.
Eskiden dini bayramlarımız için günler öncesinden hazırlanır, bayram gününü iple çekerken, şimdi bayramları tatil olarak görüyor, sahillere gidiyoruz. Gerçi bu yıl sahillere gitmek te o kadar kolay değil. Çünkü otel fiyatları çok yüksek olduğu için insanlar ya apart ta kalıyor, ya pansiyon da, ya da 3-5 aile birlikte bir ev kiralayarak tatile gidebiliyor.
İnsanların alım gücü düşünce ister istemez her şeyden fedakârlık etmek durumunda kalıyor. Tatile gidemeyenler ana-baba ocaklarına giderek onlarla birlikte olacak.
Böyle günler yaşıyoruz ne yazık ki!
Kırşehir’de hatırlıyorum da çocukken bayramlar böyle miydi?
Günler öncesinden hazırlıklar yapılırdı. Eşe, dosta ikram edilmek üzere börekler, tatlılar yapılır, evlerimiz baştan sona temizlenir. Hatta boya ve badana bile yapılırdı.
Şimdi böyle bir hazırlık var mı? Varsa da bir avuç!
Tatlı ve börek yapmaya ne gerek var? Git tatlıcıya siparişini ver, misafirlerine ikramda bulun. Bir kilo şeker ya da çikolata, yanına bir de kola aldın mı bitti her şey!
Dedim ya değerlerimiz kaybettik, hızla da kaybediyoruz.
Bayramları bu hale nasıl ve neden getirdik?
Kimsenin kimseye gelip gitmediği, bayramlaşmadığı bayramlara bayram denir mi acaba?
Ben ve benim gibiler şimdi çocukluk günlerindeki o eski bayramları özlüyorlar.
Eskiden insanlar yokluk ve sıkıntı içinde olmasına rağmen bayramları bayram gibi kutlarlar, kutlamak için her şeyi yaparlardı.
Kurbanını kesenler, gelecek yıl da kesmek için her ay kenara üç-beş kuruş atmak için tasarruf yaparlardı.
Hatırlıyorum da rahmetli annem kurbanı kestikten sonra bayramlaşmaya gelenlere kavurma ikram eder, artanını da çoluk çocuğun ulaşamayacağı tavana asar, buradan az az parçalayarak yemeklerin için atardı. Bugünkü gibi buzdolabı, derin dondurucu olmadığı için tel dolaplarına yağ, süt, peynir, et konurdu. Hiç biri bozulmaz, tadı değişmezdi.
Şimdi böyle bir şey mümkün mü?
Etin hiç tadı var mı?
Eti ya da kavurmayı buzluğa, hatta derin dondurucuya bile atsanız bozuluyor, tadı değişiyor ne yazık ki!
Etin de, sütün de, yoğurdun da, ekmeğin de tadını bozdular. Yediğimiz her şeyde ilaç ve gübre var. Sağlığımız, genetiğimiz bozuldu.
Hey gidi günler hey!
Arife günü yattığımızda sabahı zor eder, babamla birlikte bayram namazına giderdik.
Namazdan gelince tertemiz giysilerimizle anne ve babamın, ağabeylerimin, büyüklerimin ellerini öperdik. Komşu gezmelerinden sonra akraba ziyaretlerimiz başlardı.
Komşularımızı ziyaret ederdik. Eskiden komşularımız bol bol şeker, tatlı ikram ederlerdi. Bazen annem birer şeker alın diye sıkı sıkı tembihler, biz iki tane almaya kalktığımızda gözüyle “almayın!” derdi.
Bayramda evimiz dostlarımızla, akrabalarımızla dolup taşardı. Bize gelenlere biz de iade-i ziyarette bulunurduk.
Annemi 57 yaş gibi genç bir yaşta kaybedince, babam benim yanımda kaldı. 85 yaşında vefat edene kadar benimle birlikteydi.
Ailemizin en büyüğü olan babam için amcalarım, halalarım, oğulları, kızları, yeğenleri, torunları bayram günü önce bize gelirlerdi. Ben hatırlıyorum da bayramda evime o kadar çok kişi gelir, giderdi ki biz ancak bayramın son günü eşim ve çocuklarım büyüklerin bayramını kutlamaya çıkabilirdik.
Şimdi babam vefat ettiği için büyüklerimiz gelmiyor ve dolayısıyla daha sakin geçiyor benim evim. Tabi çevremdeki eş, dost ve arkadaşlarımıza göre yine de bayramları yoğun geçiriyorum. Bundan da büyük mutluluk duyuyorum.
İşte bayramın bendeki çağrışımı budur. Her bayram çocukluğumdaki bayramları buruk bir özlemle hatırlarım. Annem, babam aklıma düştükçe yüreğim cız eder, keşke onlar da olsaydı derim. Buradan annemi, babamı bir kez daha rahmetle anıyorum.
Evet, şimdilerde bayramı tatile değişenleri görüyoruz. Çoğu misafir ağırlamamak için adeta kaçıyor, tatil yörelerine…
Tatil tatil gibi, bayram bayram gibi yaşanmalı diye düşünüyorum. Unutmayalım ki akrabalık, komşuluk ve aile bağlarımız bayramlarla güçlenir. Ama ne yazık ki Kırşehir’de o eski bayramların tadı yok artık. Ya yaşımızın ilerleyişinden, ya da ekonomik nedenlerden dolayı olsa gerek bayramı bayram havasında yaşayamıyoruz.
O eski bayramların tadı tuzu yok. Sadece kabir ziyareti ve aile büyükleri ziyareti haricinden neredeyse kimse kimsenin kapısını çaldığı yok. Aynı binada oturanlar bile bırakın bayramlaşmayı neredeyse birbirlerine yabancı…
Gençler neden örf ve adetlerinden, komşu ve aile bağları giderek zayıflaşıyor bunun araştırılması gerekir. O özlem duyduğumuz bayramları yeniden yaşayabilmek için akrabalar ve dostlar arasında sevgi bağını yeniden inşa etmeliyiz.
Evet biz bu bayramı ve tüm bayramları bayram gibi yaşamak istiyoruz. Ne bir gönülde telaş, ne gözden akan bir yaş. Bayramı bayram gibi kardeşçe, birlik ve beraberlik içinde yaşamak istiyoruz. Bayramları bayram gibi yaşamak hepimizin hakkı.
Biz dini ve milli bayramlarımızı bayram gibi, hem de doyasıya yaşamak istiyoruz hepsi o kadar…
Şimdiden bütün hemşehrilerimin, dostlarımın, okuyucularımın bayramını kutluyor, nice mutlu bayramlar diliyorum.