Bugün yazdığım konu uzun süredir aklımda olup, Kırşehir'deki ve ülkemizdeki gelişmeler, içerisinde bulunduğumuz seçim atmosferi, siyasi partilerin Kırşehir'de belirleyecekleri belediye başkan adayları, büyük bir patlama gösteren kadın muhtar adayları ve başka konulardan fırsat bulup, bir türlü yazamadığım cahillikten kaynaklanan sağlıkta şiddet konusudur ve bu güne kısmetmiş.
Toplumumuzda başka hiç bir ülkede olmayan "Duvar dibi ve kahve köşeleri üniversitelerine bağlı ayak üstü kaldırım fakültelerinden, çay ocakları ve bahçeleri yüksek okullarından, meydanlar ve banklar liselerinden, cadde boyu yürüyüş parkuru spor okullarından mezun olan on milyonlarca insan var ülkemizde."
Bu üniversite mezunları sağlık, ekonomi, spor, hukuk, eğitim, güvenlik ve diğer alanların hepsinden anlarlar, fırsat verildiği taktirde bir gecede ekonomiyi düzeltirler, bir günde terörü bitirirler. En çok anladıkları uzman oldukları konu sağlık alanıdır. Gripten, soğuk algınlığından, fıtık ameliyatından, kalp ve beyin ameliyatlarından aklınıza ne gelirlerse hepsinden anlarlar, tedavi verirler, ameliyat ederler. Çünkü bunlar kocaman duvar dibi ve kahve köşeleri üniversiteleri mezunlardır, onlar anlamasında kimler anlasın.
Bu dediklerimin en güzel örneklerini Kırşehir caddelerinde, kaldırımlarında, Cacabey Meydanı’nda, Kent Park’ta, Ahi Evran Cami’nin yanındaki çay bahçesinde ve parkta konuşanları dinlediğiniz zaman bahsettiğin tarzda çok sayıda üniversite mezunları bulabilirsiniz.
İşte her branştan anlayan toplum olduğumuzdan dolayı gerek ülkemizde, gerek Kırşehir'de başta sağlık olmak üzere pek çok kurumlar da şiddet olayları yaşanmaktadır. Her zaman olmasa da zaman, zaman Kırşehir'de doktorlara ve diğer çalışanlara şiddet uygulandığına şahit olmaktayız. İşte bu şiddetin nedeni doktorların, hemşirelerinin, hastane çalışanlarının işlerini duvar dibi üniversitelerinden mezun olana kadar bilmediklerinden kaynaklanmaktadır.
Şiddet uygulayan veya uygulamaya çalışan haksız mı? Pratisyen doktorun altı sene, uzman doktorun on sene okuduğu, yrd, doçent, doçent, profesör olmak için otuz yaşına kadar eğitim aldığı tıp dünyasında, duvar dibi ve kahve köşeleri üniversitelerinde okuyanlar sömür boyu okuyarak, konuşarak eğitim almaktadırlar. Bu nedenle anlamadıkları hiç bir konu yok.
Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi zamanında ileriyi düşünmeden, küçük ve yatak sayısı yetersiz olarak yapılsa da, her gün yeni bir bölüme inşaatlar, tadilatlar başlasa da mevcut haliyle dahi Avrupa standartlarında hastanedir. Zaman, zaman sorunlar olmuyor, değil, dönem teknoloji devri olsa da bir bakıyorsunuz, bilgisayar sistemi kilitleniyor, bir bakıyorsunuz bazı alet edevatlar, cihazlar, makineler arızalanıyor, doktor izinli oluyor. Bunlar dünyanın her tarafında olan şeylerdir ve normaldir.
Hastanede görev yapan doktorlarımızın hepsi birbirinden değerli olup, gülen yüzleriyle, tatlı dilleriyle, üst düzey bilgileriyle hastaları muayene ederek tedavi vermektedirler. Hiç bir doktorun hiç bir hastaya art niyeti olmadığı gibi çoğunu tanıyorlar ve hastalarını bir insan olarak görüp ona göre davranıyor ve muayene ediyorlar.
Randevu sistemi ve kayıt sistemiyle kabul edilen hastalar nedense birbirlerinin sırasına saygı göstermiyorlar, doktorun kapısının önüne yığılarak ilk fırsatta içeri girmenin yollarını arıyorlar, doktor da, “Sıra sizin değil sıranızı bekleyin" deyince vay doktorun haline! O doktor hakarete uğruyor, şiddete uğruyor, daha ileri gidilerek "sen benim kim olduğumu biliyor musun! Hemen kendine Doğu’da yer beğen" denilerek tehdit ediliyor.
Vatandaş haklı doktor onun kocaman bir duvar dibi ve kahve köşeleri üniversitesinden mezun olduğunu bilmelidir, bilmiyorsa öğrenmelidir.
Türkiye'de sağlık sisteminde randevu alan hastalar öncelikli olup, poliklinikte sıra alanlar sonra çağrılmaktadır, Kırşehir'de bu uygulanmaktadır. Bir hasta poliklinikte sıra almış, diğer hasta randevu ile sıra almış ve randevu saati gelince, görevli tarafından randevu saatinde muayeneye çağrılıyor ama poliklinikte sıra alan hasta doktora veya görevli memura "Ben ondan önce geldim, o geç geldi, neden onu aldınız? O senin adamın mı, yakının mı?" gibi tepkiler gösteriyor.
Bunun örneğini yakın zamanda yaşadım. Randevu aldım, randevu saatinden on beş dakika önce poliklinikte oldum, saat ve sıram geldiğinde görevli memur isim olarak çağırdı, kapının üzerinde bulunan bilgisayarda adım yazıyor ama poliklinikte normal sıra alan hasta "Ben önce geldim sıra ben de!" diyerek bana ve görevli memura tepki gösterdi.
Memur arkadaş anlatıyor, "Siz buradan normal sıra almışınız, beyefendi randevu almış, randevulu hastalar önceliklidir. Randevu saati ve sırası geldiği için içeriye aldım, sizin de sıranız geldiğinde içeriye alacağım, diyor ama anlatamıyor. Toplum olarak bir türlü randevu sistemine alışamadık, halen her şeyi kara düzen zannediyoruz.”
Hasta içeri giriyor, şikayetini anlatıyor, doktor muayene ediyor, tahlil, röntgen ne gerekirse istiyor ama doktoru muayene etmemekle suçluyor. Özellikle bu konuda acil doktorları daha büyük sıkıntı yaşıyorlar. Acilde görevli sekiz veya on doktor var, gelen yüzlerce hasta var, doktorlar elinden geleni yapıyor sırası geleni muayene ediyor, ama halen doktorlara kafa tutanlar, ben hastayım öleyim mi diyenler, doktorun üzerine yürüyenler, küfür edenler daha neler neler yazmaya kalksam sayfalar yetmez.
Hastanelerde yaşanan tüm bu olumsuz davranışların ve şiddetin en büyük nedeni Türkiye'de ve Kırşehir'de her şeyden anlayan duvar dibi ve kahve köşeleri üniversitelerinde ömür boyu eğitim gören bir türlü mezun olamayan insanlardır.
Oysa "Tanrı oraya düşürmesin, oranında eksikliğini vermesin" derler atalarımız. Hastane ve doktorlar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olup, eninde sonunda herkes hastaneye gidiyor, doktora muayene oluyor, ameliyat oluyor.
Bir doktorun yetişmesi çok uzun yıllar istiyor, emek istiyor, masraf istiyor. Bir insanın doktor olması, bir devletin doktor yetiştirmesi kolay değil. Öyleyse neden bu insanlar, kendilerini sağlıklarına kavuşturmak, iyileştirme ve sağlıklı bir yaşam sürmeleri için çalışan doktorlara ve diğer sağlık görevlilerine şiddet uygular anlaşılır gibi değil. Nasıl ki bir insanın bindiği dalı kesmesi komik bir şeyse hastanın da doktora şiddet uygulaması komik.
Vatandaş “ben hastayım” diyerek torpil arıyor, ameliyat olan, kaza geçiren hastaların yanında kalan refakatçılar dışında hasta olmayan hastaneye gelir mi? Doktora gelen herkes hastadır.
Bu nedenle aklımızı başımıza alıp, " Yaşamak güzel, yaşatmakta onurlu bir mücadeledir" diyerek gece gündüz insanları sağlığına kavuşturmak için çalışan doktorlara ve sağlık çalışanlarına şiddet uygulamaktan vazgeçip aksine saygı duyalım, teşekkür edelim.
Bir de vatandaş olarak hastanenin lavabolarını, tuvaletlerini, koridorlarını temiz tutmayı öğrensek, muslukları bozmasak, elimizdeki pamukları, peçeteleri, ıslak mendilleri zeminlere atmasak ne kaybederiz.
Bilinmelidir ki hastaneler ne Sağlık Müdürünün, ne Başhekimin ne de doktorlarındır, vatandaş olarak hepimizindir, temiz tutmak ve hastane kurallarına uymak bizim görevimizdir. Bazılarını uyarınca hemen temizlik görevini gösteriyorlar, “bunun görevi ne, buraları temizlemek için maaş almıyor mu ?”diyenler oluyor. O muhteremler bilmelidirler ki temizlik görevlileri kimsenin pisliğini temizlemek, atığını toplamak zorunda değildir.
Herkes haddini bilerek hareket etmeli, doktorlara ve diğer sağlık çalışanlarına şiddet uygulamamalı ve hastaneyi temiz tutmasını öğrenmelidir.
Eğer bu işi sizler daha iyi biliyorsanız o zaman hastanızı kendiniz muayene edin hastaneye, doktora getirmeyin dersem de zorunuza gitmesin.
En büyük düşman cahilliktir, ne gelirse cahillikten gelir diyenler ne güzel söylemişler.